bedel 24

503 15 0
                                    

Validemin gözleri alev alıp beni yakarken hiç düşünmeden ansızın attan atladım. Suç işlemiş ve birde annesine yakalanmış küçük bir çocuk gibiydim. Uğursuz ise yavaşça atından inmiş o yıkılmaz duruşundan ödün vermeden valideme selam vermiş yandan bana alay dolu gülüşünü attıktan sonra gitmişti. Ne yani bu işte onun da suçu vardı. Şimdi tek cezalı ben mi olacaktım??
“-yaklaş gevherhan sultan yaklaş”
Annemin dişlerini sıkarak söylediği sözler üzerine hiç beklemeden yaklaştım. Başım ise yerdeydi.
“-buyurun validem”
“-hiç sorumluluk sahibi olamayacaksın değil mi? Sultanlığın getirilerini asla yerine getiremeyeceksin”
İçerde konuşsak olmaz mı demek için inanılmaz bir istek duyuyordum ancak o kadar da cesaretli değildim. Validem beni resmen herkesin ortasında haşlıyordu. Ben ise sadece “-özür dilerim” dedim.
“-derhal odana”
Daha fazla burada rezil olmaktan yırtıp Kafamı yerden hiç kaldırmadan hızlıca odama doğru yürümeye başladım. Benimle birlikte cevriye ve şirinde gelmişti. İkisinin de sesi titriyordu.
“-bittik sultanım”
“-bu sefer kelle koltukta”
Kızlarında en az benim kadar korktukları aşikârdı. Ancak ben her işten olduğu gibi bundan da sıyrılacaktım. Ama önce mevcut durumu tartmalı sonra plan yapmalı sonra uygulamalı sonra eskiye dönmeliydi.
“-neler oldu, valideme kim haber vermiş”
Odaya girince sorduğum ilk soru bu idi. Belikli biri beni fena halde ispitlemişti.
“-validenizden bahsediyoruz sultanım. Uçan kuştan dahi haberi vardır. Dua edelim ki padişah babanızın kulağına gitmesin. O zaman tüm saray yanar vallahi “
Allah kahretsin. Doğru ya babam. Ben bu detayı unutmuştum. Anlaşılan bu işten sıyrılamayacaktım. Padişah saraydan uygunsuz bir vaziyette çıktığımı duyarsa tüm kapı ağalarıyla birlikte turahanında kellesi giderdi. Ya ben…
“-saçmalamayın padişahımız duymamıştır. Kötü düşünmeyin. Ya da düşünün. Ufff salak ben. Fevri davrandım. Validem doğru söylüyor. Ben bu sultanlık işini kıvıramıyorum.”
Odada bir oyana bir bu yana giderken kapı açılmış validem aynı alevle içeri girmişti. Cevriye ve şirini sinirle kovduktan sonra bana kaşlarını çatarak bakmaya başladı. artık bu kaş çatılmalardan bıkmıştım.
“-validem gerçekten bu sefer az suçluyum. Tamam, fevri davrandım. Bir anlık öfkeye kapıldım ve saraydan çıktım. Ama …”
“-yeter geherhan. Olayın ciddiyetini hala anlamıyorsun değil mi??. Anlaşılan sana iyi bir anne olamadım. Ya da sen bana iyi bir evlat”
Anlaşılan bu sefer fena batırmıştım. Ancak validemin sarf ettiği bu sözler yüreğimi dağlarken annemin bacaklarına sarılıp hıçkıra hıçkıra ağlamak istiyordum. Ancak bu da sultanların yapacağı bir hareket olmazdı. Validem haklıydı. Ben ona iyi bir evlat olamamıştım.
“-üzgünüm validem ne deseniz haklısınız. Siz bana her zaman iyi bir anne oldunuz. Ancak ben iyi bir evlat olamadım”
Üzgün ve içten bir nefes alışıma karşılık validem sinirle dolu dolu bir nefes bırakmıştı.
“-bundan sonra odadan çıkmak yok. Has bahçeye bile çıkmayacaksın. Derlerine çalışacak ve hanedanımıza bir çocuk doğuracaksın.”
En başından beri yapmam gerekenler bunlardı sanırım. Ancak bu fazla acımasızdı. Bunları yapacak bir kişilikte değildim ben. Biraz çatlak fevri uğursuzunda dediği gibi sakar bir sultandım. Asla yaşımın getirdiği yükümlülükleri kucaklamamıştım. Ben bilemiyorum belki bundan sonra sorumluluk alıp üstüme düşen görevleri layıkıyla yerine getirmeliydim.
“-siz nasıl emrederseniz sultanım” demekten başka ne yapabilirdim ki!!!
“-benden ve uğurlu Mehmed’den habersiz bir adım bile atmayacaksın”
“-emredersiniz validem”
Validem ne derse desin her şeyi çoktan kabullenmiştim. Ancak kafamı kemiren iki düşünce vardı. ilki babam bu olanlardan haberdar mıydı, ikincisi Turahan’a ne olacaktı. Validem arkasını dönmüş ayaklarını vura vura giderken dayanamayıp sordum.
“-padişahımız…..
Sözümü bitirmeye kalmadan validem hemen cevapladı.
“-merak etme. padişahımızın olanlardan haberi yok. Öylede kalmasını sağlayacağım. Ancak bunun da bir bedeli olacak.”
Babamın duymadığına hüzünlü bir şekilde sevinmiştim. Bedeli ne olursa olsun öderdim.
“-vereceğiniz her türlü cezaya razıyım validem”
Validem dudaklarını alayla kıvırırken “-sen değil gevherhan, turahan bey verecek” deyip odadan çıkmıştı. Ne yani Turahan beyin gerçekten kellesi gidecek miydi. Belki çoktan gitmiştir. Ahhhh hepsi benim yüzünden aptalın tekiyim.
“-evet bence de aptalın tekisin”
Uğursuzun odaya girdiğini bile duymayacak görmeyecek haldeydim. Benim yüzümden kaç kişinin canı yanacaktı kim bilir. Buna dayanamazdım. Uğursuza yaklaşıp “-dışarıda neler dönüyor biliyor musun? Validem beni fena haşladı. Odadan çıkmam bile yasak” dedim. Hepsini tek düze bir solukta söylemiştim.
Sevgili uğursuz ise elindeki kıpkırmızı olan elmayı havaya atıp tutuyordu. Beni dinlemiyor gibiydi. Yanımdan geçip şark köşesine oturdu. Umarsızca elmasını yemeğe başladı. bende hemen dibinde bitip yanına oturdum. “-söylesen ölür müsün? Turahan’a bişey yapmışlar mı?”
Son sözüm uğursuzun dikkatini çekmiş olmalı ki elmasını ısırmayı bıraktı. Bana öfkeyle bakıp “-çok mu merak ediyorsun” dedi.
“-benim yüzümden birisine bir şey olmasını istemiyorum. Turahan ya da bir başkası fark etmez”
Yüzünü hafif bana yaklaştırıp “-o zaman hareketlerine dikkat güzelim. Çünkü senin yüzünden çoğu kişinin kellesi gitti. “
Ben dumur olmuş bir vaziyette gözyaşlarımı akıtırken uğursuz umursamamış ve ayağa kalkıp son sözlerini de söylemişti. “-turahan iti henüz ölmedi. Çünkü onu acılı bir şekilde geberteceğim”
Çökmüş bir halde ağlıyordum. Sonsuza kadar ağlayabilirdim. Uğursuz ise son sözlerini söyledikten sonra gitmişti. Odaya yemek getiren cariyelerden başka kimse gelmemişti. Anlaşılan onların konuşması da yasaktı. Hızlıca sofrayı kurup gidiyorlardı. Ben ise hiçbir şey yememiştim. Açlık hissetmeyecek kadar yorgundum. odaya Ne cevriye ne şirin ne de başka biri gelmişti. Ben ise durmadan ağlıyordum. Tek yapabildiğim bu idi. Benim yüzünden herkes üzülüyordu. Bu dayanılmaz bir hiss…Havanın kararmasına yakın uğursuz gelmişti. Ancak ben başımı dizlerime gönmüş bir şekilde bitmek üzere olan göz yaşlarımı akıtıyordum.
“-o adam için mi ağlıyorsun”
Bağırarak ve birkaç eşyayı yere fırlatarak söylediği bu sözler yorgun vücuduma ve ruhuma etki bile etmemişti. Kafamı hiç kaldırmadan usul usul ağlamaya devam ettim.
“-cevap ver kahrolası”
sessizlik. Verebileceğim tek cevaptı sessizlik. Ancak buna bile izin verilmemişti. Ansızın kolumdan tutup beni hızlıca kaldıran kocama şişmiş gözlerle baktım. Ancak fena halde başım dönüyordu. Kaç saattir burada böyle kaldım ben bile bilmiyordum.
uğursuzun gözlerinden bir an şefkat hissetsem de ansızın kayboldu. Yine öfkeliydi ve yine acımasız.
Halsiz bir halde “-bırak beni” dedim. Ancak uğursuz bırakmamıştı.
“-o adam için ağlıyorsan yemin ederim seni burada gebertirim. Tıpkı o iti geberttiğim gibi.”
Bu sözler biraz ayılmama neden olurken sinirle uğursuzu ittim. Kendimi kurtarmıştım. Ama hala baş dönmesi beni bırakmamıştı. Turahan benim yüzümden kocam tarafından kim bilir nasıl öldürülmüştü. Vicdan azabım kat ve kat artıyordu. Artık ne düşüneceğimi ne hissedeceğimi bilmez bir haldeydim.
“-bunu yapamazsın. Yapmadın değil mi? Ne olur yapmadığını söyle?”
Uğursuzun benim yüzünden katil, turahanın ise yine benim yüzünden ölü olmasını istemiyordum. Acınası bir haldeydim. Bitmiş bir şekilde uğursuza umutla bakıyordum. Öldürmedim demesini istiyordum.
“-ne istersen onu düşün. Kimse onu soktuğum mezardan çıkartamaz”
Ağlamam şiddetlenirken “-katil” diye bağırdım. Elime ne geçtiyse karşımdaki uğursuza atmaya başladım. En son onunla evleneceğim söylediği zaman böyle sinir krizi geçirmiştim. Şimdi yineonun yüzündeni  sinir krizi geçiriyordum.
Uğursuz ise attıklarıma hiçbir tepki vermeden bana bakıyordu. Fırlattıklarım uğursuza zarar vermekten ziyade bana zarar vermişti. Zira fırlatmaya çalıştığım cam vazo ayaklarımın dibinde parçalanmış ve elimi kesmiştim. Ancak umursamamış ve küfürler eşliğinde fırlatmalara devam etmiştim. Ancak o anda uğursuz omuzlarımdan sarsıp “-yeter kendine zarar veriyorsun” dedi.
Ben ise histerik bir şekilde gülüp “-sanki umurunda” dedim. Omuzlarımı ondan kurtarmaya çalışarak. Ancak ani bir baş dönmesi ve göz kararması ile kendimi yere bıraktım. Yarı ayık yarı baygın bir vaziyetteydim. Yere düşmeden uğursuz beni tutmuş ve kucağına almıştı. “-tabi ki umurumda seni aptal” demesini hayal meyal hatırlarken dayanamayıp karanlığı kucakladım.



Bir Osmanlı KlasiğiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin