Desturrr fatih sultan mehmed han hazretleri
Çok şükür babam ve kardeşlerim savaşı kazanmış sağ salim dönmüşlerdi. Üç gün üç gece şenlikler yapılmış, şükür namazları kılınmış, askere altın dağıtılmış, halk hediyelere boğulmuştu. Uğursuzunda geldiği söylenmişti ancak ne adını nede kendisini işitmiştik.
“-cevriye biz neden savaşı kazanmamızı kutlamıyoruz.
“-üç gündür kutluyoruz ya sultanım”
“-üç gündür sarayda kutluyoruz ama, neden halkla beraber kutlamayalım”
“-yine mi sultanım, saray dışına çıkmasak”
“-cevriye savaş sırasında babam sarayda değil diye çıkmadım zaten, iyice bunaldım, sadece bir saatliğine gidip gelelim”
“-olmaz sultanım, hem meydanlar eskisinden daha kalabalıktır çok tehlikeli”
“-canoşta gelir, sen ve şirinde varsınız bir şey olmaz, bak bir daha olmaz dersen nefesimi tutarım ha”
“-sadece bir saatliğine ama sultanım ve bu da son olsun lütfen”
“-tamam tamam , hadi sen git canoşla şirine haber et ben geçitte sizi bekliyor olacağım”
Cevriye hızlı bir şekilde yanımdan ayrılırken bende geçide gidip eski elbiselerimi giydim, hazır bir vaziyette cevriyeleri beklerken bir ses duydum sanki. Evet evet bir ses duydum.
“-beyim çok dikkatli olun, bu geçidi bilenlerin sayısı çok azdır, unutmayın yakalanırsanız kelleniz gövdenizden ayrılır bilesiniz”
“-sen merak etme ağa, işlerimi halledip vakit kaybetmeden geleceğim, yardımının da elbet karşılığı olacaktır”
Gizli geçit, ben, bilinmeyen şahıs basılmak, yakalanmak, kaç kaç kaç
İşittiğim sesler üzerine var gücümle koşmaya başladım, yakalanırsam vay halime, ben koştukça arkamdan da biri koşuyordu sanki, ne yapacağımı bilmez bir halde koşarken birden yere düştüm, hayır hayır düşmedim, düşürüldüm.
“-bırak beni, imdat”
Üstüme kaplan gibi biri zıplamıştı. Çok da ağırdı namussuz. Ben çığlıklarımı atarken sert bir şekilde ağzım kapanmıştı.
“-bağırmayı kessen iyi olur”
Ağzım kapalı olduğu için konuşamıyordum zaten, elinin baskısı iyice artınca nefes almakta da güçlük çektiğimden dolayı elini ısırdım. Elini bir hışımla ağzımdan çekince daha çok bağırdım.
“-imdattttttttttt”
Hayvanat hala üstümde idi. Kalkmaya hiç niyeti yoktu sanki. Ben bağırınca tekrar elini ağzıma kapadı. Kaşlarını derinden çatmış gözlerime bakıyordu. Ben sürekli bir şeyler söylüyordum, tabi ağzım kapalı olduğu için mır mır mır şeklinde sesler çıkıyordu. Adamın cüssesinden vücudumu hareket bile ettiremiyordum.
“-hiç susmaz mısın sen”
Ne demek hiç susmaz mısın, üstüme yatmış, ağzımı kapatmış hiç susmaz mısın diyor, kim olsa susmazdı. Sorduğu soruya karşılık kaşlarımı yukarı aşağı hareket ettirip daha çok mır mır mır demeye başladım. Benim yaptıklarım karşısında hafif tebessüm eder gibi oldu ama sonra yeniden çattı kaşlarını
“-eğer sessiz olursan, elimi çekerim…anlaştık mı?”
Tabiî ki de susmayacaktım. Kim olduğunu bile bilmediğim biri tarafından şu an köşeye sıkıştırılmıştım. Hayır anlamında başımı sağa sola çevirmeye çalıştım. Elini ağzımdan çektiği anda yeni bir çığlık dalgası yayacaktım etrafa
“-ne inatçı bir şeysin sen, benim için sıkıntı değil sabaha kadar bu pozisyonda durabilirim”
Neeeee, pislik hayvan,sapık …. Gücümün yettiğince debelenmeye başladım, ancak faydasızdı. Pes edip kıpırtısız durdum.
“-hala bağırmakta ısrarcı mısın?”
El mahkum sesimi kesip beklemeye başladım. Yavaş yavaş elini çekti, yalnız hala üstümde idi. Bağırmayacağıma emin olmak ister gibi gözlerime bakıyordu. Merakını giderip sessiz bir şekilde:
“tamam bağırmayacağım, kalk artık üstümden, ezildim”
“eğer bağırırsan boğazını kesmek zorunda kalırım “
“-yav he he hadi kalk artık”
Ağır vasıta üzerimden kalkarken, vücudumun serbest kalışını kutlamak istiyordum. Yavaş yavaş bende kalktım, karşımda öylece dikilen bir adet insan müsvettesi vardı. Kafamı kaldırıp yüzüne baktım. Allah için yakışıklı birisiydi. Hakkını yememek lazım. Biraz karşımdaki kas yığınını incelerken o da sanki beni inceliyordu. Rahatsız olmuş gibi gözlerimi ondan çekip sağa sola bakmaya başladım. Nerde kaldı bu cevriye, başka zaman olsa hemen yanımda biterdi. ben kendi kendime söylenirken birden boğazımdan tutulup arkamdaki kaya parçasına yapıştırıldım.
“-kimsin sen”
İki elimle kas yığınının elinden kurtulmak için debelenip dururken, elini biraz gevşetmiş tekrar sorusunu yenilemişti. Hayatımdan hiç aksiyon eksik olmuyor doğrusu
“aklından zorun var galiba, normal bir şekilde sormayı bilmez misin?”
“ hemen cevap vermeyi bilmeyen birinin söylediklerine de bakın hele “
En iyisi cevap vermekti, yoksa burada boğulup gidecektim. O bu değil de güzelliğime yazık olacak
“-önce çek elini boğazımdan yoksa konuşmam bilesin”
“-ne zaman sustun ki”
Yavaş yavaş elini çektiğinde bende ellerimle boğazımı ovuşturdum. Emredici bir ses tonuyla “konuş” dedi.
Kaşlarımı çatarak dişlerimin arasından konuşmaya başladım ki başka çaremde yoktu.
“gevherhan sultanın hizmetçisiyim “ dedim. Yalanlara devam her zamanki gibi…
Sözlerim kaşlarını daha derinden çatmasına sebep oldu.
“-benim kim olduğumu biliyor musun peki”
Gözlerimle şöyle baştan aşağı bir taradım. Biraz düşündükten sonra: “-elbette tanımıyorum, nerden bilebilirim senin kim olduğunu”
“-bu geçidi nerden biliyorsun peki”
Ben bilmeyeceğimde kim bilecek, gevherhan sultanım ben, buralar benim mekanım aslanım.
“- unutkanlık mı var sende gevherhan sultan, hanedan mensubu, saray, geçit,sultan hizmetcisi bu kelimeler sana bir şey ifade ediyor mu?”
“tamam çok konuşma hatun, ağrı yapıyorsun”
“-hahahaha hiç güleceğim yoktu, asıl sen söyle bakalım bu geçidi nerden biliyorsun”
Hay demez olaydım hemen boğazıma hançer dayadı. Bu ne şiddet bu ne celal
“-küçüklüğünde bir travma falan mı geçirdin, şiddete bu kadar meyilli olman normal değil bence”
“-kes sesini, eğer benden bir kişiye bile bahsedersen seni parçalara ayırırım. Anladın mı ?”
Bu aralar ölüm lafını o kadar duydum ki artık alışmıştım. Hançere karşı zaten bağışıklık kazanmışım. Benden ses çıkmayınca hançeri daha çok boğazıma bastırdı deli.
“-tamam anladım salak değiliz herhalde”
Sözlerim üzerine hançeri boğazımdan çekmiş sağı solu kontrol ettikten sonra ilerlemeye başlamıştı.
“aptal şişko” demekten kendimi alıkoyamadım.
Hay dilimi eşek arısı soksun yok yok dozer arısı soksun gevherhan emi, zira ettiğim hakaret ile durup bana döndü, bende hiçbir şey dememiş gibi pabuçlarıma bakıp ellerimle oynamaya, hafif bir ıslık öttürmeye başladım.
“adın ne”
“-güllüşah”
Sorusunu bu sefer ikiletmeden söylemiştim. Zira ne zaman sussam sonu boğazımda bitiyordu.
“-güllüşah güzel isimmiş” deyip biraz duraksadıktan sonra sözlerine devam etti “- ayrıca bunlar seninkiler gibi kilo değil kas hatun “ dedi fakir ama gururlu ne idüğü belirsiz şişko, asıl benimkiler kas yada ödem ama kilo değil tamam mı,
şahsiyet git gide uzaklaşırken ben hala kendi kendime söyleniyordum.
“-sultanım sultanım nerdesiniz”
Hahhh tam zamanında geldiler yani, ne kadar enteresan, kas yığını gitti cevriyeler geldi. plan yapsak bu kadar tutmaz yani
“buradayım cevriye, sesime gelin”
Cevriye, Cüneyt, şirin koşa koşa yanıma geldiler. Nefes nefese kalmış bir halde canoş konuşmaya başladı.
“sultanım bizi neden beklemediniz”
“evet sultanım bu yaptığınız çok tehlikeli”
“asıl siz nerde kaldınız, beklemekten verdiğim meyveleri yedim”
“mara sultana yakalandık”
“—anladı mı peki, ne dedi, siz ne dediniz”
“-sakin olun sultanım, hiçbir şey anlamadı, gözdağı verdi aklınca harem hala kendinde imiş ayağımızı denk alacakmışız bilmem ne”
“-vayy psikopat mara vay, ben şu günü bir atlatayım sorarım sana el mi yaman bey mi yaman”
“-acele edelim sultanım, çok vakit kaybettik zaten”
------------------------------
Tam yarım saattir Pazar meydanında geziniyor, birkaç süs eşyası beğeniyorduk. Elimi bir aynaya attım. Aynı anda başka biri elini aynaya attı. Eli elimin üstünde iken hızla elimi çekip sağıma dönüp
“önce ben gördüm” dedim . tabi karşımda gördüğüm kişi kekelememe sebebiyet vermişti.
“-o zaman senin olsun güllüşah hatun”
“-turahan bey”
“güllüşah hatun”
Uzun zaman olmuştu kendisini görmeyeli bir anda böyle karşımda görünce şaşkınlığımı gizleyemedim doğrusu.
“-uzun zaman oldu”
“harp sebebiyle yazamadım size, şiirimi beğendiniz mi?”
Muzip bir şekilde “-elbette, çok güzel bir şiirdi, gerçi kim bilir kaç kıza böyle şiirler yazdınız”
Hafif bir gülme ile beraber “ -sadece size “ dedi.
“-güllüşah hatun gitmemiz gerekiyor”
Arkamı dönüp cevriyeye baktım, gerçekten de bir saat olmuş muydu ya, ne çabuk
“tamam gidelim cevriye hatun,hem sultanımız bizi bekler” turahan beye dönüp selamımı verip cevriye ile beraber şirin ve canoşun yanlarına gittik, onlarda küpelere bakıyorlardı.
İsteksiz bir şekilde “gitme vakti” dedim. Canoşla şirin “yaaaaa” deyip isyan ederken, cevriyeye itiraz edilmeyeceğini biliyorlardı. Beraber gizli geçide doğru giderken karşı yoldan süratle atlılar geçti.
“-yakalayın öndeki atlıyı”
Bu ses turahan beye aitti. Kimi kovalıyorlar acaba demeye kalmadan bir atlı yanımıza son sürat geliyordu. Yüzü peçeli, kara bir ata binmiş haydudun birine benziyordu. Yanımızdan geçer gider derken durup bize bakmaya başladı. Cevriye şirin canoş önüme siper olurken haydut kılıcını çıkarıp “-çekilin önümden” dedi. önüne duran mı var yol orda gitsene be adam Allah Allah
“-önce cesedimizi çiğnemen lazım” dedi cevriye, neler oluyor demeye kalmadan olmayan ismimi işittim.
“güllüşah hatun öne çık”
Bu da kim, beni ne yapacaksa, hem güllüşah olduğumu nerden biliyor, yoksa bu geçitte ki adam mı…
“-katiyyen olmaz, gelmem seninle, var git yoluna, pişman olursun bak sonra”
Adamın bana güllüşah diye seslenmesi cevriyeleride sersemletirken, kas yığını kılıcını bana doğru uzattı
“ya zorla gelirsin yada güzellikle, arkadaşlarının canı sana bağlı”
Yine bir ölüm tehdidi, zaafım oldu şu ölüm kelimesi de
“tamam tamam geliyorum”
“olmaz sultan… yani güllüşah hatun, buna asla izin vermem”
“merak etme cevriye bana zarar vermez, sarayda buluşuruz, hem bir şey olursa turahan beni kurtarır, kimliğimide sakın açığa vurmayın”
“-ama sultanım”
“şşşttt sessiz ol şirin beni merak etmeyin ne diyorsam onu yapın, cüneyt kızlar sana emanet”
“-siz hiç merak etmeyin sultanım”
“çabuk ol hatun”
“-geliyoruz işte az bekle”
“sultanım gitmeyin”
İki adım öne çıkıp atın yanına durdum. Tabii ki de binmeyi hala bilmiyordum. Kas yığınlı haydut anlamış olacak ki belimden kavradığı gibi ata bindirdi. Dejavu yaşıyordum sanki, at kendi etrafında bir kere dönünce korkmuş haydudun göğsüne yapışmıştım.
“merak etmeyin, güllüşah hatuna zarar vermeyeceğim, turahana söyleyin beni takip etmesin eğer takip ederse hatunun canı yanar bilesiniz“
Dehh dehhhh
Atı son sürat bilinmeyen yollara doğru sürdü. Aslında hep bunun hayalini kurmuştum. Ben ve bitmeyen yollar…. Tai daha mübah yollarla
Bir süre öylece yol aldıktan sonra bir ormana girdik, derenin şırıl şırıl aktığı yemyeşil büyülü bir ormandı. Su içmek için attan indiğinde beni de indirdi. Dereye doğru eğilip“sakın yanlış bir şey yapığım deme senin için iyi olmaz “ demeyi ihmal etmedi. Bende yanına gidip su içmek için eğildim. Bir iki yudum su içtikten sonra yan profilden onu izlemeye başladım. Peçesini çıkarmış yüzünü yıkıyor, su içiyordu. Şimdi tam emin olmuştum, geçitteki çocuktu bu.
“daha öyle bakacak mısın?”
“sana bakmıyordum ukala, nehrin akışını izliyordum”
Pis pis sırıtıp bana baktı. “hadi kalk seni saraya bırakıyım”
“kimsin sen, turahan bey niye peşindeydi”
“eğer ismimi söylersem seni öldürmek zorunda kalırım”
“kimseye söylemem söz veriyorum, hem söyleseydim çoktan yanımdaki kızlara söylerdim, ya da seninle gelmezdim,direnirdim”
Niye direnmediğimi ben bile bilmiyordum gerçi, beklide onunla gitmek istemiştim kim bilebilir, Bir süre söylediklerimi düşünür gibi oldu. Hafif çıkmış sakallarını kaşıyor saçıyla oynuyordu. Görüntü muazzamdı doğrusu.
“mehmed” dedi sessiz bir şekilde
Tebessüm ettim “mehmed ne” dedim. Bir sürü mehmed vardı sonuçta, hadım mehmed mi, sultan olan mehmed mi, topal mehmed mi….
Bütün vücudunu bana döndürdü. Yavaş ve emin adımlarla yanıma geldi. tam karşıma oturup gözlerimin içine baktı.
“uğurlu mehmed”
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Bir Osmanlı Klasiği
Historical FictionCihan İmparatoru Fatih Sultan Mehmed'in tek kızı gevherhan sultan, sarayın disiplinli yaşamından sıkılmış bir genç kız iki erkek; birisi fatih sultan Mehmedin fedaisi yakışıklı, kadın ruhundan anlayan Turahan bey; diğer yanda Fatih sultan Mehmede sa...