Uzun bir farsça çalışmanın ardından az biraz sökmüştüm. Aslında çok kolay bir dil olmasına rağmen beynim öğrenmemek için direniyordu. Kızlarla kakara-kikiri vakit geçirdikten sonra validemin yanına gitmeye karar verdim. Zira farsça hocası Halime hatunun yanına gitmeden önce moral depolamalıydım. Validemin odasına giderken sadr-ı azam Rum Mehmed paşayı gördüm. Beni görünce selamını verip “ nasılsınız sultanım” dedi. bu adamı severdim doğrusu, babam kendisine güvenirdi. “iyiyim. Siz nasılsınız vezir-i azam hazretleri”
“ sağlığınıza duacıyım sultanım”
“duydum ki babam akkoyunlu devleti üzerine sefere gidiyormuş”
“evet sultanım. Uzun hasan’a dur demenin zamanı geldi. Aslında bende bu konu üzerinde sizinle konuşmak istiyorum sultanım”
Hafif gülerek “aman paşa ben ne anlarım seferden” beni çok zeki gördü herhalde, savaşmaktan ne anlarsam ben
“yanlış anladınız sultanım, sefer hakkında derken, dolaylı yoldan sefer hakkında”
“ne diyorsun paşam, hiç bir şey anlamıyorum. Açık açık deyiver hele, sende rahatla, bende “ aaa yani Altan Altan bir şeyler demeye çalışıyor, hiçbir şey anlamıyorum. Süreklide elleri ile oynuyor, bide annemi göremeden hareme gidicem, çünkü karşımdaki sevimli dedecik vaktimi alıyor, yor da yor yor…
“sultanım zahmet olmazsa şöyle daha sakin bir yere geçsek”
Ben şaşkın şaşkın sağıma soluma bakarken “ paşam burada da kimse yok ki “ dedim ama demez olaydım, paşa destur çekmeye başladı. “sultanım yerin kulağı vardır. Buyurun makamıma geçelim”
Haa şöyle de tulumba tatlımı ye. Sonunda sadr-ı azam odası görebilecektim. Çoğu kişinin dediğine göre sadr-ı azamın odasında doldurulmuş hayvan varmış. Bazıları ise hala canlı imiş. Kapı ağaları bile içerden tuhaf seslerin geldiğini söylerler. Biraz ürkek, biraz meraklı paşayla makama kadar gittim. Zaten sarayın diğer kısmında idi. Beş dakikada makamdaydık. Beni içeri buyur edip tekrar selam verip karşılıklı oturduk. Paşa sıkıntılı bir şekilde oflayıp puflarken bana da yavaştan gına gelmişti. Dayanamadım “ ee paşa de hele ne diceksen, daha farsça hocasından azar yemem lazım”
“haşa sultanım sizi kim azarlayabilir”
“ doğru dersin paşam da dee hele artık”
“sultanım, yanlış anlaşılmaktan korkarım lakin bilesiniz ki önümüz sefer,padişah, şehzadeler ve elbetteki ben bir süre sarayda olamayacağız. Saray size ve sultanlarımıza emanettir. “
“sen hiç merak etmeyesin paşam. Siz seferden zaferle dönene kadar saraya gözüm gibi bakarım elbet. “
“bilirim sultanım, ondan şüphem yok. Lakin babanız fatih sultan mehmed han hazretleri harem sorumluluğunu Mara sultana vermek ister”
Duyduklarım ile kulaklarımın çınlaması, gözümün seğirmesi başladı. Eğer haremin sorumluluğu, validemden alınıp, mara sultana verilirse işimiz iş yahu, kadın zaten bana takık, tabi bana hiçbir şey yapamaz yani doğrudan yapmaz ama dolaylı yoldan yapacakları aşikâr. Kızları bana karşı dolduracak kesin, sarayda iyice yalnız elma kurtlarına dönücem. Buna katiyen izin veremem. Ah baba ah yani
“ nasıl olur paşam, validem çok güzel idare ediyordu haremi, bir kusuru, bir yanlışı mı görülmüş ki”
“hayır sultanım Gülbahar hatun haremi gayet iyi idare ediyor lakin Mara sultan ölmeden önce geçici bir süreliğine haremi yönetmek istedi”
“ harem yönetmekmiş, pehh yürüyen fesatlık be o”
Paşanın öksürmesi ve bıyık altından gülmesi ile dediğim sözler ile utandım. Resmen mahalle şivesiyle konuşmuştum. “ yani haremi yönetmek ona mı düşmüş. Validem gayet iyi idare ediyor”
“sizden ricam sultanım, babanız fatih sultan mehmed han hazretleriyle konuşmanız, eğer mara sultan haremi yönetmeğe kalkışırsa biz seferdeyken saray ikiye bölünür ve karışır,”
Paşanın söylediklerini şöyle bir düşündüm. Doğru söylüyordu, sarayda mara sultanı pek seven yoktu, ancak taraftarları da vardı, eğer arkasına çok adam çekerse bak sen halimize, bundan sonra sarayda büyük oyun adlı tiyatro çevirirdik artık. Bu işe el atsam iyi olacak , yalnız bu bizim paşada mara sultanı hiç sevmiyormuş, oysa ne zaman görsem mara sultana tebessüm eder, kimin ne yaptığı da belli değil
“paşam anlaşılan sizde mara sultandan pek haz etmiyorsunuz”
“haşa sultanım, ne haddime. Ben sadece sarayın bekasını düşünüyorum.”
“yahu paşam, sultanımız, mara sultanın huyunu bilmez mi”?
“biliyorsunuz ki mara sultan kimseye kötü davranışlar sergilemez, ayrıca sultanımız valideler arasındaki ilişkilere gerek görmedikçe karışmaz, zira savaşlarla, seferlerle gayet meşgul”
“doğru dersin paşam. Sen merak etme o iş bende, sultanımızla konuşur kararından dönmesi için elimden geleni yaparım, olmadı mara sultana harem yönetmek ne demekmiş gösteririm”
Paşa son sözlerimle ayağa fırlayıp, telaşlı bir şekilde, “aman sultanım, entrikalar size yakışmaz, ben sadece dikkatli olmanız için sizi bilgilendirdim”
Allah seni paşa diye, aniden kalkınca yüreğimi ağzıma getirdi. Zaten arada gözüm odada doldurulmuş hayvan aradı. Ama hiç yok yani, tam bir hayal kırıklığı
“siz merak etmeyin paşam”
“duyarlılığınız için sağolun sultanım”
“yahu paşam”
“evet sultanım”
“o bu değil de, doldurulmuş hayvanları nerde saklıyorsunuz, deminden bari bakıyorum göremedim, rica etsem bir tane gösterir misiniz?”
Ben masum kedi yavrusu gibi bakarken, paşa anlamaz gözlerle bana bakıyordu
“affedin sultanım doldurulmuş hayvanım yok, ancak görmek isterseniz sizin için doldurturum”
Aman aman paşa istemem, ben sadece seninkilerden bir tane görmek istiyorum, şöyle aslan, kaplan felan var mı?”
Paşa birden kahkaha atmaya başladı, dayanamadım ben de gülmeye başladım, biz karşılıklı gülerken paşa durmaya çalışıyor ancak pek beceremiyordu, ben ise yavaştan korkmaya başladım. Bir süre sonra ben sustum ancak paşa hala gülüyordu. Yoksa beni de öldürüp doldurtmasın, yok canım yapmaz öyle şey, yani yapamaz demi
Ürkek bir şekilde “ paşam iyi misiniz?”
“affınıza sığınıyor,sizden merhamet diliyorum sultanım. Karşınızda böyle gülmek beni ne kadar üzse de kendime hakim olamadım. Kellemin gideceğini de bilsem gülmeden olmazdı”
“ gülmen sorun değil de paşam biraz fazla gülünce sağlığınızdan şüphe ettim, iyisin değil mi paşam?”
Paşa içten bakışlarıyla “iyiyim sultanım, sadece sarayda birkaç kendini bilmez benim hakkımda yalan yanlış şeyler söylemiş hepsi bu, hayvan öldürüp, doldurduğum yalandır. Zira başımı kaşıyacak vaktim bile olmuyor.”
Ben dudağımı büzüp, hayal kırıklığına uğramış bir şekilde ayağa kalktım, paşayla karşılıklı selamımızı verdik “-söylediklerinizi düşüneceğim paşam ve sultanımızla konuşacağım, yani mara sultan işini, hayvan doldurmayı değil,”
“sağolun sultanım ve tekrar affınıza sığınırım”
Hafif tebessümle has bahçeye doğru ilerledim. İlk iş babamla konuşacaktım. Katiyen buna izin veremezdim.
“sultanım”
“efendim cevriye”
“merakımı maruz görün ama her şey yolundadır inşallah”
“şu anlık her şey yolunda ama ilerde bir aksiyon yaşayabiliriz”
Söylemem gerek yoktur inşallah çünkü cevriye ve şirin hiç yanımdan ayrılmazlar, bazen onlardan da kaçarım, ancak hemen peşime düşerler. Biraz yalnız kalsam iyi olacak, ya da en iyisi at meydanına gitmek
Boğazımı temizledim ve ani bir hareketle arkamı dönüp “cevriye, şirin”
“buyurun sultanım”
“biraz yalnız kalmak istiyorum, has bahçeyi dolaşıp, sonrada validemin yanına gidicem. Siz önden gidin bende birazdan gelirim”
“ama sultanım, farsça der…”
“aması felan yok, ne diyorsam onu yapın”
“affedin sultanım, biz önden gidiyoruz”
O kadar çok bunalmıştım ki bir yandan dersler, bir yandan mara sultan, bir yandan sefer offf offf, biraz insanların içinde sıradan biri gibi konuşup, dolaşsam çok iyi olacaktı. Gezmek her şeyin ilacı….Kızlara Kafamı sallayıp bahçede gezintiye çıkmış süsü verdim. Biraz etrafta dolaşıp kontrol etikten sonra gizli geçitten saray dışına çıkıverdim. Her zaman geçidin gizli yerinde bulundurduğum eski elbiseleri üstüme geçirdim, yine de asilliğim yüzümden fışkırıyordu. Yüzümü de kapatsam iyi olacak
Zamanım kısıtlıydı, sadece biraz dolaşıp hemen saraya gidecektim. …… offf ayaklarıma kara sular indi, bir dahakine at binmeyi öğrensem iyi olacak, amma uzakmış bu meydan ha, daha varamadım, zamanda hemen geçti geri mi dönsem, yok canım o kadar yol geldim dönemem, bu sefer yanımda cevriyede yok dönsem mi, yok yok olmaz , amannn başlarım gezmesine ben saraya gidiyorum.ben dekide akıl onca işimin arasında, başka gün mü bulamadım sanki… Ama gidemiyorum galiba çünkü arkamı dönemle ayı gibi bir adama çarpmam bir oldu.
“nereye böyle ayparçası”
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Bir Osmanlı Klasiği
Historical FictionCihan İmparatoru Fatih Sultan Mehmed'in tek kızı gevherhan sultan, sarayın disiplinli yaşamından sıkılmış bir genç kız iki erkek; birisi fatih sultan Mehmedin fedaisi yakışıklı, kadın ruhundan anlayan Turahan bey; diğer yanda Fatih sultan Mehmede sa...