5

765 34 0
                                    

Kurtarıcım bana garip garip bakarken, aklıma başka bir şey gelmeyişine küfretmiştim
-sarayda çalışıyorsun ama bu saatte saray dışındasın
Atın üstünde biraz hareketlendim inmek istiyordum ancak bir türlü beceremiyordum. Kurtarıcım attan indi, bir anda belimden kavrayıp beni de indirdi.
-tekrar teşekkür ederim. Canımı size borçluyum. En yakın zamanda sizinle tekrar görüşmeyi umut ediyorum.
Der demez hemen arkamı dönüp gidecektim ki kolumdan tutup beni kendini çekti. Nefesim kesilmek üzereydi çünkü şu an şah damarıma dayanmış bir hançer vardı. Göz kapaklarımı ardı ardına kırpıp kurtarıcıma bakıyordum. Belki birazdan Azraillimde olabilirdi.
-ne yapıyorsun
-sadece bir kere soracağım. Doğruyu söylesen iyi edersin
Gözlerim irileşmiş karşımdaki koyulaşmış gözlere bakıyordum. Kesin beni parçalara ayıracaktı, ne yaptığımı bile bilmiyordum. Ben iç dünyamla konuşurken kolumu daha da sıkmasıyla kendime geldim
-tamam sor
-casus musun?
-neee, casus mu? Hahh kim ben ve casusluk
İşi dalgaya vurmak gibi olmasın ama casusluk yapacak bir kız değildim. Yapsam dünyanın en beceriksiz casusu olurdum herhalde. Ben yine iç dünyamla konuşurken bu sefer hançer boğazıma iyice dayandı. Artık şu iç dünyamla konuşmayı kessem iyi olacaktı.
-evet ya da hayır
Tek tabanca diyorsun ha… kararlı bir şekilde
-hayır, casus falan değilim, artık bırak beni
-bu ne acele
-seni ilgilendirmez, şimdi bırak beni
-hanedan üyelerine zarar vermek için mi buradasın
-nee, sen iyice saçmaladın, bırak artık beni
-sarayda görevli birisinin bu saatte dışarıda ne işli var, hem bu ne acele, üstünde zehir falanda vardır şimdi senin
-pes doğrusu, bu kadar paranoyak birisini hiç görmemiştim. Sen türünün ilk örneğisin.
-üstünü aramamda sakınca yoktur o zaman
-katiyyen olmaz, sen kimsin de bana dokunacakmışsın, ellerini kestirir köpeklere yedirtirim.
--saray çalışanına göre fazla kendine güveniyorsun, kelleni gövdenden ayırmadan rahat dursan iyi olur
-ellerini hemen çek Turahan
Kafamı sesin geldiği yöne doğru uzattım, ahh canım bu benim biricik cevriyemdi ve kılıcını ustaca tutmuş, adamın boğazına dayamıştı
-sakin ol cevriye hatun, amacım bu kızın ne işler karıştırdığını öğrenmek
-o kızın kim olduğunu bilsen küçük dilini yutardın turahan
Demek adı turahanmış, güzel isim.
-kimmiş, biride söylesin de öğrenelim bizde
-sultan…
Cevriyenin sözlerini, sözlerimle ketsiz. Zira fatih sultan Mehmedin kızı gevherhan sultan olduğumu öğrenirse rezillikte bir numara olacaktım. Daha kim olduğunu bile bilmiyordum. Saraydan kaçtığım duyulursa bitmiştim.
-ben gevherhan sultanın en yakın yardımcısıyım
Sözlerimle cevriyenin gözleri pörtlemiş bana bakıyordu.
-doğru mu cevriye hatun
Cevriye hala bana bakıyordu. Kaş göz yaparak bana ayak uydurmasını diledim.
-doğrudur turahan bey.
Adının turahan olduğunu öğrendiğim şahıs hançeri şah damarından uzaklaştırırken cevriye de kılıcını indirmişti.
-gidelim mi cevriye
-tabi, önden buyurun
Ben, turahandan yavaş yavaş uzaklaşırken hemen cevriyenin arkasına geçtim. Turahana bir kez de cevriyenin arkasından göz ucuyla baktım.
-gidelim  dedikten sonra saraya doğru ilerliyorduk ki
“-bekle” dedi turahan şahsı
-bir sorun mu var turahan bey
Cevriyem benim ya nasıl da korumacı, turahan şahsı ise gözlerini bana çevirmiş, ölüm sinyalleri yayıyordu
-isim
Ben yine sus pus cevriyenin arkasında dururken, yine canım cevriyem cevap verdi
-bu sizi ilgilendirmez turahan bey
-görüyorum ki kim olduğumu unutmuşsun cevriye hatun
Turahan şahsı bu son sözleriyle kılıcını çıkardı, bu adam delimiydi, öldürmeye ne de meraklı
-adım güllüşah turahan bey, lütfen kılıcınızı kılıfına sokun
Cevriye ise bana bakıp “sultanım izin verin, bu hadsize haddini bildireyim”
Kısık bir sesle “-olmaz cevriye, hadi oyalanmayalım”
Turahan şahsı kılıcını kılıfına sokup atına bindi“-yakında görüşeceğiz güllüşah hatun” deyiverip bizden uzaklaşmaya başladı. inşallah bir daha görüşmezdik. Cevriye ile koştura koştura gizli geçide gittik, kimse görmeden odama geçtim. Hemen üstümü değiştirim validemin odasına doğru yol aldım. az sonra validemin odasındaydım şirin iyi bir azar yiyordu. Kızın gözleri kıpkırmızı olmuş, canım kıyamam
-validem
-ahh gözümün nuru
Validem bana sıkı sıkı sarılıp, geriye çekildiğinde, kızgın gözlerini, gözlerime dikmişti.
-nerelerdeydin, meraktan ölüyordum
Nerelerde olduğumu bir bilsen validem, pıt diye düşüp, şıp diye can verirdin
-has bahçede dolaşıyordum validem, akasya ağaçlarının arasında oturmuş düşünüyordum, zamanın nasıl geçtiğinin farkına bile varmadım. Sizi meraklandırdığım için özür dilerim.
Yalan söylemede bir numarayım.
-bir daha beni böyle meraklandırma. Ne olursa olsun cevriye ve şirin hatunu yanından ayırma
-tamam validem.
Son sözümle yüzüm aşağıya düşmüştü, validem canımın sıkkınlığını anlamış olacak ki eliyle çenemden tutup, başımı yukarıya kaldırdı. anne sıcaklığı ile :
-senin canını sıkan bir şeyler olduğu aşikar.
Canımı sıkan o kadar şey var ki hangisini anlatayım. Validem beni kolumdan çekiştirerek oturtmaya zorlarken bir anda aklıma farsça dersim geldi. heyacanla validemin elinden kurtulup, ellerimle, ellerini tuttum. Kedi yavrusu gibi bakarak
-validem bunları sonra konuşsak olur mu, zira farsça dersine geç kaldım.
Validem ise ellerini benden kurtarıp, elleri ile yüzümü avuçladı, biraz hüzünlü, biraz tebessümle
-o kadar masumsun ki, bazen bu saray seni değiştirecek diye korkmuyor değilim.
Validem sözleri beni şaşkına uğratırken , neden böyle söylediğine anlam verememiştim. Ancak tek bildiğim şey asla değişmeyecek olduğumdu, her ne kadar tavırlarım başkalarınca eleştirilse de
-merak etme validem, ben senin hep küçük, tatlı kızın olacağım.
Validemin yüzüne kocaman yayılan tebessümüyle birbirimize sarıldık, ben son sürat hareme doğru ilerlerken, bir yandan da aklımda babamla konuşmak vardı. yarın sefere gideceklerdi, hemen konuşsam iyi olacak
Hareme girdiğimde iki çift kızgın göz beni karşıladı. Selamını vermeyi ihmal etmeden bana doğru yaklaşıp
-artık dersimize başlayabilir miyiz sultanım
Sitem dolu sözler karşısında mahçup olmuştum, belli ki beni epey beklemişti. Gözleri seni yerim der gibi gibi, bu sefer işin zor gevherhan
-tabi başlayalım
Aradan geçen aralıksız üç saatten sonra nihayet ders bitmişti. Ancak ne ben kendimi hissediyordum, ne de kendim beni hissediyordu.
Şirin ile cevriye harem kapısının önünde beni bekliyorlardı. Sarayın duvarlarından tutuna tutuna yanlarına kadar gittim. Beni görünce kıkırdamaya başladılar.
“-hahah çok komik
-sultanım sizi tanımakta güçlük çekiyoruz doğrusu, harpten çıkmış gibisiniz
Şirin koluma girip bana destek verirken, ona minnet duymadan edemedim
“-tabi harpten çıktım, farsçalar bir yandan ben bir yandan, hoca bir yandan
“-kazanabildiniz mi bari sultanım”
-gâvur ölüsü gibi yaptım hepsini evelallah
Kahkahalarımız birbirine girerken, arkadan bir ses sanki “güllüşah hatun” demişti, inşallah yanlış duymuşumdur diye dualar ederken, cevriye nin gözleri kısılırken, şirin hayran bir şekilde bakıyordu. Ben ise gözlerimi hafif kısıp onların baktığı yöne baktım. Zira fazlaca farsça çalışmaktan gözlerim bulanık görüyordu. Cevriye dişlerinin arasından “turahan bey” deyince gözlerim istemsizce irileşip, ağzım O şeklini almıştı.
Ensemde hissettiğim nefes ile de her an bayılabilirdim.

Bir Osmanlı KlasiğiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin