Güneşin yüzüme vurmasıyla birlikte felaket bir baş ağrısıyla uyandım. Yatağımdaydım. Ve yanımda masum bir şekilde uyuyan kocam vardı. Ona kızgındım. Ancak bilhassa kendime. Olanları hatırlayınca kalbime bir sızı saplandı. Felakettim ve felaketlere sebebiyet vermiştim. Uyumak ya da beklemek olanları değiştirmeyecekti. Uğursuzla daha bir gün önce yaşadıklarım rüya gibiydi. Ancak şimdi ikimizde birbirimize uzaktık, soğuktuk. Yavaş yavaş yataktan doğruldum. Oda tertemiz olmuştu. Yine benim yaptıklarımı bir başkası telafi ediyordu. Sendeleyerek şark köşesine doğru ilerledim. O sırada uğursuzda uyanmış yataktan kalkıp hızlıca yanıma geldi. Yürümeme yardımcı olmak için koluma girince hızlıca ondan kurtuldum.
“-İnadı bırak. Berbat haldesin”
“-kendi işine bak”
“-bakıyorum ya zaten”
Uğursuzun benimle böyle ilgilenmesi garip hissettiriyordu. Ancak onun elleri benim yüzümden kanlıydı. Suçu işleyen kadar sebebi de suçluydu. Ben baştan aşağı hatalıydım. Suçluydum… Kaç kişinin öldüğünü düşünüp durmaktan kendimi alamıyordum. Ne cevriyelerden ne de başka kimseden haberim yoktu. Zindan hayatı yaşıyordum. Ancak hiçbir şey acımı dindiremezdi.
Uğursuzu umursamayıp şark köşesine oturdum. Gözlerim düşüncelerimle dolup taşarken uğursuz sert bir küfür savurup odadan çıkmıştı. Az bir zaman sonra validem ve hekim kadın geldi. Valideme selam için ayağa kalktığımda yine bir baş dönmesi beni yakaladı. Hekim kadın koluma girip yeniden beni oturturken validemin yüzünde bir duygu kırıntısı bile yıktı.
“-herkesin yaptığının bir bedeli vardır gevherhan. Ve sen yaptıklarının bedeli çekiyorsun. Şükret ki bunu canınla ödemiyorsun”
Validemin sözleri ile gülmüştüm. Akıl sağlığımda artık tehlikedeydi. Zira söyledikleri bana komik gelmişti. Ama bir yerde haklıydı. Belki de canımla ödemeliydim.
“-o zaman öldür beni. Yaptıklarımın cezası aptal bir odada hiçbir şey yapmadan beklemek olmamalı. Cezamın bedeli diğer herkes gibi ölüm olmalı anladın beni”
“-Yeter. Haddini bil.”
Anneme fazla sesli bağırmıştım. Hekim kadın bile beni yoklayıp hızlıca benden uzaklaştı. Validem ise bana öfke dolu gözlerle bakıyordu. Hoş benimde ondan geri kalır bir yanım yoktu.
“-gebe mi?”
Validemin hekim kadına söylediği bu sözler benim şok yaşamama sebebiyet vermişti. Ancak bu sorunun cevabını biliyordum. Yine de susmayı tercih ettim. Validemle birlikte hekim kadına baktım.
“-şu an net bir şey söyleyemeyeceğim sultanım. Ancak baş dönmesi bayılması bir işaret olabilir.”
Hekim kadın bana dönerek “-sultanım izin verirseniz size birkaç soru sormak istiyorum” dedi. Başımla onaylayınca hekim kadın yanıma yaklaşıp “-mide bulantısı oluyor mu, hiç istiğfar ettiniz mi?” dedi.
Tüm bu yaşananlar fazlasıyla midemi bulandırmıştı. Ancak bu gebelikten değildi. Bunu çok iyi biliyordum. Stres ve açlık yüzünden bayılmıştım. Sonuçta olanlar benim için fazla cinayetimsiydi. Birçok kişiyi bizzat öldürmüş gibi hissediyordum. Şu an bu durumda olmam normaldi. Ancak atladığım bir şey vardı. Eğer gebe olduğum düşünülürse bu odadan çıkabilirdim. Sonuçta gebe birisini buraya hapsedemezlerdi.
Elimi karnıma götürdüm. “-evet, midem fazlasıyla bulanıyor. Hatta dün akşam bayılmadan öce kusmuştum. İştahım ise bazen var bazen yok”
Umut ışığım var olmayan bir bebekti. Elimi karnımdan çektim. Zira oranın boş olduğunu adım gibi biliyordum. Validem ile hekim kadın dinlenmemi söyledikten sonra odadan çıktılar. Eğer buradan kurtulabilirsem neler olduğunu öğrenip durumu toplayabilirdim. Gebe olduğuma inanmaları için dualar etmeye başladım. Gerçek ortaya çıktığın da da beni suçlayamazlardı. Sonuçta hekim olan ben değildim. Yanlış teşhis koyanda…
Keyfimin biraz olsun yerine gelmesiyle resim çizmeye karar verdim. Ellerim bir at remi çizerken aklım buradan çıktıktan sonra yapacaklarımdaydı. Önce turahanın ölüp ölmediğini öğrenecektim. Kapıyı bize açanlar beni gören tüm saray görevlileri hepsini bir bir araştıracak ve akıbetlerini öğrenecektim. Hatalarımı düzeltmeliydim.
At çizimim bittikten sonra içeriye burnundan soluyan kocam girmişti. İstifimi hiç bozmadan çizmeye devam ettim.
“-neler karıştırıyorsun sen yine? Gebelikte nerden çıktı?”
Uğursuzun sesi sert ve yüksekken benim ki sakin ve sessizdi.
“-ben evli bir kadınım. Gebe kalmam normal değil mi?”
Aslında normaldi. Tabi tam anlamıyla karı-koca olsaydık. Oysa biz uğursuzla evliydik ancak karı-koca olmamıştık. Bu gidişle o da yakındı ya neyse.
“-gevherhan yine neyin peşindeysen bir an önce vazgeç. Gebe kalamayacağını ikimizde çok iyi biliyoruz”
Ben sessizliğimi koruyup resmime devam ederken uğursuz homurdanarak yanıma gelmişti. Tam arkamda dikiliyordu ki bu beni germişti.
“-her şeyde olduğu gibi resim de de berbatsın. Bir eşek böyle mi çizilir.”
Sinirle ayağa kalktım. Uğursuza yüzümü döndüm ancak arkamda durduğu için ve ben ayağa kalkıp ona doğru döndüğüm için yapışık bir vaziyette durmuştuk. Sinirle “-bu bir at eşek değil” dedim. Uğursuz ise gözlerim ve dudaklarım arasında gidip geliyordu. Bu hareketi ile bir adım geriye gitmek istedim. Ancak resim çizdiğim masa buna izin vermedi. Kendimi toparlayıp sıyrılıp gidecektim ki uğursuz belimden tutup beni yakalamış ve dudaklarımı sömürmeye başlamıştı. Ona direnmeye çalışsam da fayda vermemiş ve pes etmiştim. Öpüşüne karşılık vermemiştim zira ona sinirliydim. Karşılık vermeme sinirlenmiş bir halde benden ayrıldı. Ancak eli hala belimde ve yüz yüzeydik. Nefes alış verişlerimizi düzene sokmaya çakışırken uğursuz belimdeki elini karnıma götürüp “-belki de gerçekten gebe kalmalısın” dedi. Eli karnımdaydı ki bu beni fazla heyecanlandırmış ve her şeyi bir anlığına unutmama sebebiyet vermişti. Evet, beklide ikimizin çocuğunu doğurmalıydım. Bunu isterdim. Ancak tüm bu felaketler bittiğinde ve uğursuz gerçekten beni sevdiğinde dedikleri olurdu. Aksi halde beni sevmeyen bir adamdan çocuk doğurmak istemezdim.
“-sevmediğin bir kadından çocuğunu doğurmasını mı istiyorsun?”
Ondan ayrılıp hızlı bir şekilde uzaklaştım. Masanın çok uzağında ayakta dikiliyordum.
“-bunu en başından beri istediğimi biliyorsun.”
Evet doğru. İlk evlendiğimiz zamanda benden bir varis istemişti. Böylece babam Fatih sultan Mehmedin desteğini daha çok alacak ve Akkoyunluyu kesin bir zaferle ele geçirecekti. Ancak ben bunun için bir çocuk doğurmazdım. Uğursuzla bir aile olmak için bir bebeğimiz olsun isterdim.
Sinir ve öfke ile “-sana en başından söyledim. Sırf sen akkoyunlu devletini ele geçiresin diye bir çocuk doğurmayacağım” dedim. Yavaş yavaş sesim artmış ve yavaş yavaş uğursuz bana yaklaşmıştı.
“-ilk zamanlar bunun için bir varis istiyordum. Doğru inkâr etmiyorum. Ama şimdi….”
Uğursuz sözünü tamamlayamadan kapı çalınmış ve validem içeriye kabulü bekliyordu. Ben ise kocamın “ama” dedikten sonraki cümlesini deli gibi merak ediyordum. Gönderin gitsin deme hakkım olsaydı hiç düşünmez validemi gönderirdim. Ancak böyle bir lüksüm yoktu. uğursuz arkasını dönmüş benden uzaklaşırken bende şansıma küfürler savurup validemi içeri buyur etmiştim. Validem, hekim kadın ve bir de vezir-i azam vardı. ben şaşırırken uğursuz kapıya doğru yaklaşmış valideme ve vezir-i azama selam vermişti. Vazir-i azamda bana selam verirken artık bitsin bu selamlaşma diyecekken vezir-i azam “-sultanım rahatsız ettim lakin uğurlu mehmed beyi Fatih Sultan Mehmed Han hazretleri beklerler” dedi. Validem hekim kadınla şark köşesine geçerken ben hala kapıda dikiliyordum. Her zamanki gibi senaryolar kurmaya başlamıştım. Babam olanları mı duymuştu, kocamı niye çağırmıştı, yoksa her şeyin bedeli ondan mı sorulackatı, neler oluyordu????
Kocam ve vezir-i azam gitmeye hareketlenirken kolumu uğursuzun önüne uzatarak onu durdurdum. Bu hareketime validem dâhil herkes şaşırıp pürdikkat bakarken ben vezir-i azama yaklaşıp “- padişah neden kocamı görmek isterler vezir-i azam hazretleri” dedim. Validem arkamdan adımı seslenip yanına çağırsa da umursamadım. Gözlerim sadece vezir-i azamdaydı. O sırada uğursuz beni itekleyip yanımdan geçip giderken vezir-i azam bana yaklaşıp “-merak etmeyin sultanım. Devlet işleri sadece” dedi. Ben ise sessiz bir şekilde “-umarım öyledir” diyip validemin yanına gitmiştim. Hekim kadın bir sürü sorular sormuş validem gebe olabilme ihtimalim olduğu için cezamı kaldırmış ve daha bir sürü zırvalık. Oysa benim aklım sadece kocamdaydı. Birkaç defa valideme neler olduğunu sorsam da her zamanki gibi yanıtsız kalmış ve yakında öğrenirsin demekten başka bir şey yapmamıştı. Hekim kadın ve annem odada ayrılınca hazırlanıp hızla zindanım olan bu odadan çıktım. Babamın kapısının önüne gelip ağalardan bilgi almaya çalışsam da hepsi fazla dilsizdi. Ketum adamlar ne olacak. Uğursuz babamın odasından bir saat olmasın rağmen çıkmamıştı. Pes edip cevriye ile şirini bulmaya gittim. Ancak sarayda yoklardı. cüneyt ağanın dediğine göre Edirne sarayına gönderilmişlerdi. Sebebi ise yine bendim. Yanıma hiç tanımadığım iki hatun geldi.
“-sultanım bizi valideniz gülbahar sultan gönderdiler.”
Anlaşılan yine sevdiklerim benden uzaklaştırılıyordu. Tabi oda cezası biter bu ceza başlar. Bu sorunu da halledecekler listeme ekleyip has bahçeye çıktım. Ancak hizmetime verilmiş kızlar gölgem gibiydiler. Hatta daha yakın. Sürekli meyve yedirmeye, dinlenmemi sağlama derdindeydiler. Tek kaçış yerim odam olduğu için hızlıca odama geçtim. Başladım kocamı beklemeye. Havanın kararması ile gelen uğursuzu görünce yerimden hızlıca kalkıp yanına gittim. Bana gülümseyip “-çok hızlı hareket etme sonuçta gebe bir kadınsın” dedi. Fazla neşeli gibiydi. Onun neşesi bana da mutluluk verirken “-çok komiksin” dedim.
Uğursuz kısa bir gülerken neler olduğunu babamla ne konuştuklarını ve daha bir sürü soru sormuştum. Uğursuz ise kendini yatağa fırlatıp “-meraklı sultan gevherhan artık merak etmeyi ertelemelisin” dedi.
“-olmaz, sen odunluğunu bırakabiliyor musun ki ben meraklılığı bırakayım” dememe gülerken uğursuz yataktan doğrulup bana bakmaya başladı. Ancak öfkeli değildi, söylediğim cümleye tebessüm etmiş bir halde bana bakıyordu. Oysa kaşlarını çatmalı öfkeyle bakmalıydı. Kesin bir şeyler olmuştu. Uğursuza yaklaşıp elimi alnına koydum. Biraz onunla uğraşmak, onu sinirlendirmek istiyordum.
“-ateşinde yok. Acaba ne tür bir hastalık sirayet etti” derken elim hala kocamın alnındaydı. Uğursuz ise bu hareketime bile tebessümle karşılık veriyordu. Ben ise daha da meraklanıyordum. Anında elimi yakalayıp avucu içine hapsetti. Elimi çekmeye çalışsam da bırakmadı. Sonunda durup gözlerine baktım. Ben meraklı o ise heyecanlı ve neşeliydi. Aynı zamanda hüzünlü
“-neler oluyor” dedim. Bir şeyler olmamasını dilerken
“-çok çok yakında gidiyorum” dedi.
Bir anda yüzüm düştü. Artık hem meraklı hem üzgündüm.
“-ne- nereye” kekeleyerek ve korku içinde sormuştum.
“-yakında Akkoyunlu topraklarına bir sefer düzenlenecek ve artık hak ettiğim tahtı alacağım.”
Evet gidecekti. Başından beri istediği ve istediğim şey gerçek olacaktı. Peki şimdi istiyor muydum??
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Bir Osmanlı Klasiği
Historical FictionCihan İmparatoru Fatih Sultan Mehmed'in tek kızı gevherhan sultan, sarayın disiplinli yaşamından sıkılmış bir genç kız iki erkek; birisi fatih sultan Mehmedin fedaisi yakışıklı, kadın ruhundan anlayan Turahan bey; diğer yanda Fatih sultan Mehmede sa...