(Övgü'nün ağzından)
''Her zaman buluştuğumuz mekanda buluşmamız ne kadar da iyi oldu!'' dedi ve tebessüm etti Kerim. Halinden oldukça memnun görünüyordu. Onu affettiğimi, arkamdan çevirdiği işlerin hala ayrımında olmadığımı zannediyordu. Beni bunca zaman atlatıp, ilişkimizi çıkmaza sokup ve beni bunca zaman boş yere üzen kendisi değilmiş gibi karşımda ne kadar da rahatça oturabiliyordu!
İtiraf edeceği yoktu. Saklamaya devam ediyordu. Beni, ondan sakladığım şeylerin olduğunu düşündüğü için kendinden uzaklaştırmıştı. Peki ya kendi yaptığı? Ben sırf o rahatsız olmasın, aklı bende kalmasın diye ufacık bir şeyi saklamıştım. O ise beni aldattığını saklıyordu. Hangimiz masumduk? O mu, ben mi?
''Evet, öyle. Burada eski, mutlu günlerimizi yad ederiz diye düşündüm.'' dedim zoraki bir şekilde gülümseyerek.
''İyi düşünmüşsün. Hatırlıyor musun, ilk buluştuğumuz yer de burasıydı.'' dedi ve mekana göz gezdirdi. ''Buranın atmosferine bayıldığını söylemiştin. Bundan sonraki buluşmalarımızın mekanı, hep burası olmuştu. Sırf sen sevdin diye seni hep buraya getirmiştim.'' dedi. Yüzünde farkedilecek bir pişmanlık, sesinde görmezden gelinemeyecek bir hüzün tınısı vardı ama ne yazık ki artık bu söylediklerine de inanasım gelmiyordu. Bana söylediği bunca yalandan sonra bu imkansızdı.
''Sırf sen sevdin diye seni hep buraya getirdim.'' demişti. Sahi beni en son buraya ne zaman getirmişti? Şara denilen kızla ne kadar süredir gizli aşk yaşıyorlardı? Ben ne kadar süredir kendimi kandırıyordum, beni çok seviyor diye ?
''İlk kez burada aşkını ilan ettin bana. Mahçup bir sesle 'Övgü, uzun bir süreden beri sana karşı yoğun bir şeyler hissediyorum ama sana nasıl söyleyeceğimi bilemiyorum.' demiştin. Ben de sana yardım amaçlı ikimizin de aynı anda hislerini açıklamamızı söylemiştim ve aynı anda birbirimize 'Seni seviyorum.' demiştik. '' dedim. Kendimi gülümsemek için zorladım.
''Sonra yine bir ağızdan ikimizde birbirimize aynı anda ''Sanırım sana aşığım.'' demiştik.'' dedi.
Bu sözler, Kerim'in bana duygularını açarken kullandığı cümlelerdi. Kendi cümlelerine, tanıdık kelimelere karşın kahkaha attı Kerim. Ben ise acıyla güldüm. Geçmiş, sadece eskiden güzel olan ve bir daha asla yaşanmayacak olan hatıralardı. Geri dönüşü yoktu. Bir daha geçmişe dair hiçbir şey başlangıç kadar saf olmayacaktı. Bu yüzden bu ihanete yaraşır bir şekilde bugün burda her şey noktalanacaktı.
''Sonra başladık. Sen bana sorardın hep, çıkmaya başladığımız gün üzerimde ne vardı diye. Ben de her defasında hatırlamazdım. Artık hatırlıyorum. Üstünde pembe bir kazak, altında siyah bir etek vardı. Kafana pembe bir bandana takmıştın. Gün boyunca hep kafandan düşmüştü. En sonunda sinirlenip bandanayı yere fırlatmıştın. Ben de bandanayı yerden alıp bileğime dolamıştım.'' dedi tebessüm ederek.
Gözlerimin içine hüzünle karışık gülümseyerek baktı ve devam etti. ''Sen hep bana tatlı tatlı gülerdin. Ben ise her gülüşünde eriyip giderdim sana. Bir gülüşüne, bir gözlerine.'' dedi.
''O zamanlar beni severdin. Beni, gerçek bir şevkatle sarardı kalbin.'' dedim ciddi bir sesle.
Biraz bozulmuştu. Belli etmeyerek ''Hala kalbimdeki kor bir ateşsin. Zaman, bu yangını hiç söndürmedi. İlk günkü şiddetiyle yanıyor.'' dedi.
Onun bu yalanına güldüm. Sadece güldüm. Elimden başka ne gelirdi ki? O kadar yalana alıştırmış ki kendini, beni aptal yerine koymaya o kadar kaptırmış ki kendini... Bıraktım o an onu kendi haline. Hala oyun oynadığını, ona inandığımı sansın diye.
''Anlamışsındır, hala sana aşığım. Seni seviyorum Övgü... Sen de hala kendini bana ait hissediyorsan, tut ellerimi! Bir daha da ellerimiz ayrılmasın. Sonsuza dek ölümsüz kalsın aşkımız.'' diyerek bana ellerini uzattı. Ben de gülümseyerek ellerimi onun avcuna bıraktım. O da gülümseyerek sıkı sıkı tuttu ellerimi.
''İşte yürekten sevmek de bu değil midir? Araya zaman girse de hiçbir şey değişmeden devam edebilmek...'' dedi.
''Evet , aşkım. Sen ve ben ayrılmaz bir ikiliyiz.'' dedim. O da bana gülümsedi.
O sırada beklediğim an geldi. Şara denilen kız masamıza yanaştı. Kerim'in yüzünde şaşkınlık ve kızgınlık arasında tuhaf bir ifade vardı.
Şara ağlamaklı bir şekilde ''Kerim...'' dedi.
Bu kıza da acıyordum. En az benim kadar mağdurdu. O da sevmişti. O da kandırılmıştı. Kendini Kerim'in hayatında tek zannederken, aslında hiç yoktu. Bir geçiş dönemiydi. Kısa süreli bir hevesti. Yine de anslıydı. Yol yakınken, gerçek yüzünü görmüştü. Benim gibi uzun uzun senelerden sonra değil.
Kerim, belli etmeyerek ''Aaa Şara, sen de mi burdaydın?'' dedi.
Ben ve Şara çok şaşırmıştık.
''Evet, burdayım. Beni sen çağırdın ya!'' dedi.
Kerim, bir tuhaflık olduğunu sezmişti ama öyle bir usta oyuncuydu ki renk vermeyerek ''Yanlış kişiye mesaj atmışım. Kusura bakma!'' dedi ve gülümseyrek bana döndü ve ''Övgü, sevgilim. Şara, benim spor salonundan arkadaşım.'' dedi ve Şara'ya dönüp ''Şara, Övgü de benim kız arkadaşım.'' dedi.
Bu şekilde konuyu kapatması ikimizi de şaşırmıştı. Plan iptal olmuştu. Şara'ya göz işareti yaparak elimi uzattım. ''Memnun oldum.'' dedim. O da belli etmeyerek elini uzattı ve o da aynı şekilde ''Memnun oldum.'' dedi ve tokalaştık.
Evet, Kerim. Şimdilik iyi kurtarmıştın ama bizim hikayemiz asıl şimdi başlıyor seninle. Artık farklı kartlarla oynayacağım sana ve her gün kandırılışını izleyeceğim. Sana çok güzel bir oyun kurguladım. Çok güzel de bir senaryo yazdım.
Bu oyun üç kişilik. Sen, ben ve Şara bu oyunda üçümüz oynayacağız. Bu oyunun adı ''intikam'' olacak ve senin bitişin tüm perdelerde oynayacak. İzleyiciler de başta Şara olmak üzere tüm çevren olacak. Herkesin önünde küçük düşüreceğim seni.
Bana yaptıklarına pişman edeceğim. Ben her gün senden ufak bir şey sakladığım, güvenini kaybettiğim için içim içimi yerken, sen başka biriyle yeni ufuklara yelken açtığın için... Benden iki buçuk senemi çaldığın için... En önemlisi beni benden çaldığın için...
Şara ''Kusura bakma, Kerim. Rahatsızlık verdim.'' dedi Kerim'in gözüne imalı bakarak.
Kerim gülümseyerek ''Önemli değil Şara.'' dedi ve Şara kafeden çıktı.
''Çok tuhaf bir kız değil mi? Bir mesaj atmışsın, sorgulamadan buraya kadar gelmiş.'' dedim ve vereceği tepkiyi dikkatlice izlemeye başladım.
''Sana attığım konum, nasıl olduysa ona gitmiş.'' dedi ve kahvesinden bir yudum aldı. ''Kendisi değişik bir kızdır. Bakışları falan çok rahatsız ediyor beni spor yaparken.'' dedi.
Kerim'in aklında bir plan vardı ve Şara'ya karşı tedbir alıyordu. Şara'nın bana onu ispiyonlaması ihtimaline karşı mı hazırlık yapıyordu, bilmiyordum ama şimdiden herhangi bir duruma göre kılıfını hazırlıyordu.
Saattime bakarak ''Kerim, kusura bakmazsan benim kalkmam gerek. Gaye'ye sözüm var. Onunla buluşmalıyım.'' dedim.
Kerim, ''Ah, peki. Ben de eve gideyim.'' dedi. Ayağa kalkıp montumu giydim ve çantamı omzuma taktıktan sonra istemeyerek Kerim'in yanağına öpücük kondurup gülümseyerek ona el salladım ve mekanı terk ettim.
Kafeden çıktıktan sonra telefonum çaldı. Arayan Eylüldü. Ona da çok kırgındım. Açıp açmamak arasında kararsız kaldım ama bir yanımın onu özlediğini hissettim. Hatta özlem duygusu kızgınlığımı bile silip attı o an kalbimden ve telefonu açmaya karar verdim. Sonsuza kadar bu küslüğün devam edecek hali yoktu ya!
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SAPLANTI: İlk Aşk
RomanceSaplantı serisinin ilk kitabıdır. BU HİKAYE GERÇEK,YAŞANMIŞ BİR HAYATTAN İLHAM ALINARAK KURGULANMIŞTIR.BU HİKAYENİN KARAKTER İSİMLERİ HAYAL ÜRÜNÜ OLUP,KARAKTERLERİ GERÇEKTİR. Aşk, Hayal Kırıklığı ve İhanet... Saplantı'nın ikinci kitabı: https://my...