Sona Doğru (Düzenlendi)

8.2K 293 4
                                    

(Övgü'nün ağzından)

Hızlı adımlarla buluşacağımız kafeye doğru ilerliyordum. Artık sona yaklaşıyorduk. İntikam için yanan ateş çemberinden bugün son kez geçecektim. Arkamdan dönen dolapların, ihanetlerin ve yalanların bedeli, beni hiçe sayanların gözyaşlarıyla ödenecekti. Artık güçleniyordum ve bunu hissediyordum. Bu ödeşmeyle alacağım eşsiz güçle artık hiçkimsenin beni üzmesine izin vermeyecektim. Aynı hataları yapmayacaktım ve artk kolay kolay kimseye güvenmeyecektim.

Böyle düşünürken iyi kötü geçen anılar kalbimde büyük bir ağırlık yapıyor, ruhen çökmeme sebep oluyordu. Yanlış mı yapıyorum? Onları yüce yaradana mı havale etmeliydim? Susmalı mıyım? Birazdan yapacağım şeyler bana yakışır mıydı?

Bu düşünceler içimi yeyip bitiren bir kurttu.

Beni korkutan, endişelendiren, içimdeki kurdu öldürmezsem, içim asla rahat etmeyecekti. Kuru bir ayrılık olmayacaktı bu. Bana söylenen yalanlarla süslü, beni kandıran insanları içinde bulunduran  soğukkanlı ama bir o kadar da alev alev yanan, bana yapılmış  ihanete yaraşır telli duvaklı bir ayrılık olmalıydı ki şanıma yakışsın.

Kafeye girmeden önce yolda park edilmiş arabanın camından bakarak son kez rujumu tazeledim. Bir yandan da  arabanın içinde birisinin olmamasına dua ediyordum. Rujumu çantamın içine atıp, mekana girdim. En köşedeki masada oturmuş, dalgın dalgın beni bekliyordu. İçime yine anlamlandıramadığım bir korku doğdu. Kafamda cevaplandıramadığım aynı soru işaretleriyle ona doğru ilerledim.

Yüzüme aşık ve mutlu kız maskesini yerleştirerek ''Canım, ben geldim!'' dedim. Beni görünce yüzü aydınlandı. Eski Kerim'i gördüm bir an. Bana doğum günümde aldığı güzel hediyeleri, yaptığımız piknikleri, el ele gezdiğimiz günleri tekrar yaşıyordum gülümsemesinde. Sadece bir anlık.

''Övgü, beni duyuyor musun?'' dedi. Beni saran düşüncelerimden kurtulup, dikkatimi ona verdim ve gülümseyerek '' Evet.'' dedim.

''Otursana, niye ayakta dikiliyorsun?'' dedi. Ben de karşısına oturdum.

''Daldın gittin. Boş boş bakıyorsun.'' dedi.

''Aklıma bir şey geldi. Neyse... Seni çok özledim. Bir gün bile görüşmesek özlüyorum ben seni.'' dedim gülümsemeye çalışarak.

''Bende seni. Bunca senenin alışkanlığısın. Beni şimdi şu an bıraksan, sensiz geçen günlere nasıl sabrederim acaba?'' diye sordu gülümseyerek.

İçine doğuyordu. Belki de her şeyin farkındaydı.

Ellerimi ellerinin üstüne koyarak ellerini sıkıca sıktım. Son elini tutuşumdu. Her şeyin sonuydu.

''Biz, hep beraber olacağız.'' dedim yalan söyleyerek.

''Biliyorum.'' dedi. Mutluydu.

''Kerim!'' Bu şaşkınlık, kızgınlık ve kıskançlık dolu sesten onun geldiğini anladım. O, benim aşkımı, mutluluğumu, emeklerimi çalan, bir anlık küslüğümüzden yararlanan, hikayenin kötü kalpli kızı'nın sesiydi. Dudaklarım hırsla kıvrıldı. Bu kız ile olan son iş birliğimizdi ve onu son görüşümdü.

Kimin geldiğini öğrenmek için arkasına dönen Kerim, bir aylık hevesiyle göz göze geldi. Karşısındaki kız, onun pişmanlığı ve hazin sonuydu.

Ne yapacağını şaşıran Kerim'in her mimiği komikti . Kekeleyerek '' Se... senin ne işin var bu... burada?'' diyebildi zorlukla. Bu sefer kaçamayacaktı.

''Bu spor salonundan arkadaşın değil mi aşkım?'' dedim gayet sakince. ''İsmi neydi? Imm.. ımm.. Şara!'' dedim kocaman gülümseyerek.

''Demek bahsettiğin kız buydu! Seni hak etmeyen, üzen, onu bana tercih ettiğin kız! Daha düne kadar sevmediğini söylediğin kız. Gerçi bizi bir kaç gün önce tanıştırmıştın. Beni spor salonundan tanıdığın sıradan bir arkadaşın olarak. '' dedi sesi titreyerek o kız.

''Şara, git burdan!'' dedi sinirlenerek Kerim.

''Ne saçmalıyor, bu kız Kerim?'' dedim bilmiyormuş gibi yaparak.

''Artık hiçkimse!  Hadi, burdan gidiyorsun!'' dedi ve yerinden kalktı. Kızı kolundan tutup dışarı atmaya çalışırken '' Kendine gel! Beni buraya sen çağırdın!'' dedi kız. Aynen planladığımız gibi davranıyordu.

''Bir kaç gün önce de aynı yalanı söyledin. Yeter! Ben seni buraya çağırmadım.'' dedi sinirle Kerim.

''Oyun bitti Kerim! Artık ödeşme zamanı!'' dedi alayla Berkin. Kafe'nin arka kapısından Çağan ile girmiş olmalıydılar.

''S... s-iz nerden çıktınız? Çağan, ne işin var bununla senin?'' diye sordu şaşkınlıkla Kerim.

''Senin ne işin var bu kızla Kerim? Kim bu kız?''dedi hesap sorarcasına Çağan.

''Eski sevgilisiyim, ne kadar kabullenmek istemese de!'' dedi o kız.

''Aynı anda iki kız he!'' dedi gülerek Berkin. ''Oyuna geldin dostum!'' diye ekledi. ''İki kızı aynı anda yürütmek zor olmuyor mu? Hızlıymışsın sen de baya!'' dedi dalgayla.

''Ne oyunu?'' dedi anlamayarak Kerim.

''Berkin, bırak Övgü açıklasın.'' dedi Çağan sakin olmaya çalışarak.

''Bence de bu daha zevkli olur!'' dedi gülerek Berkin.

''Övgü bir şey söyle!'' dedi soran gözlerle Kerim. Sesinde çaresizlik ve yenilmişlik vardı.

Güçlükle yutkundum. Ayağa kalkıp ona doğru yaklaştım.

''Hiç değerim, hatrım yok değil mi gözünde?'' diye başladım.

''Anlamıyorum.'' dedi.

''Değersiz bir şeyi, senden sakladım diye bana sırtını döndün! Sonra soğuk davrandın, konuşmak istemedin benimle! Oysa ki ben evine bile geldim seninle konuşmak için! Hastaydın, seni görmek istedim. Aramızı düzeltmek istedim.'' dedim.

''Sana yemin ediyorum haberim yoktu evime geldiğinden. Sonradan anladım annemin sakladığını bunu benden. Sana anlatacağım çok şey var annem ile ilgili. Yapma ne olursun, gel kimsenin olmadığı bir yerde konuşalım seninle. Bu böyle bitmesin.'' dedi kendini savunmaya çalışarak Kerim. Resmen yalvarıyordu. Ağlamamak için kendini zor tutuyordu.

''Doğrudur, ruh hastası annen söylememiştir geldiğimi! Şaşırmadım hiç, hiç şaşırmadım!'' dedim sesimi yükselterek.

Berkin'in kahkahası ile Kerim daha da acınası hale düşmüştü.

''Seni Berkin ile takip ettim. Beni aldattığını öğrendiğimde , benim tüm mutluluğumu ve inancımı çalmış oldun sen.  Ben de senden bir şeyler çalmak istedim ve Berkin'in tarafına geçtim. Onunla iş birliği yaptım ve bundan hiç pişman değilim!'' dedim gözlerinin içine bakarak.

''Hayır, inanmıyorum.''dedi. Beyaz bayrağı çekmişti artık.

''Seni oyuna getirdik. Seninle tekrar barışmamın sebebi intikam içindi. O kızın da kafeye gelmesini  biz sağladık.''dedim.

''Hayır, yapmadın. Sen... bana böyle bir şey asla yapmazsın.'' dedi. İnanamıyordu. Ben de ilk aldatıldığımı öğrendiğimde inanamamıştım. Hayal kırıklığı böyle bir şeydi.

''Artık bitti Kerim! Sana verdiğim yıllarımı da aşkımı da alıp hayatından temelli çekip gidiyorum. Sana Şara ile mutluluklar!'' dedim acımasızca.

''Övgü, hayır!'' diyerek beni durdurmaya çalışsa da onu dinlemeyip kafeden çıktım eski üç dostu ya da düşmanı arkamda bırakarak.

Bir iki adım attım. Heyecandan ve üzüntüden başım dönüyordu. Gözlerimin karardığını hissederek yolun kenarındaki ağaca tutundum ve en yakın banka oturdum. Hıçkıra hıçkıra ağlıyordum. Gelen geçen herkes bana bakıyordu. Çağan, koşarak kafeden çıktı ve yanıma oturdu. Bana sıkıca sarıldı. Ben de ona sıkıca sarıldım.

Az sonra Berkin de kafeden çıktı. Çağan ve beni sarılırken görmüştü. Bizi kısa bir süreliğine izleyip arabasına binerek hızla uzaklaştı.

Kerim ve Şara ortalarda yoktu. Kesin kavga ediyorlardı. Şara da beni kötülüyordu büyük ihtimalle ama artık bunların bir önemi yoktu. Övgü ve Kerim aşkı bugün burada son bulmuştu. Bu gözyaşları da onun için son kez akıyordu. Bir daha kimse için akmayacaktı. Çünkü bundan sonra hayatıma kolay kolay kimseyi sokmayacaktım. Hayatıma girecek olan kişiyi çok iyi seçecektim ya da böyle kendimi avutuyordum.

SAPLANTI: İlk AşkHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin