Bir sonraki gün kulübe girdiğimde herkesi bir şeyin etrafına toplanmış halde buldum. Neye bu kadar eğlendiklerini çözmeye çalışsam da önümde duran Johnny'nin bedeni buna engeldi. Merakıma yenik düşüp onlara doğru ilerlediğimde kulağıma, kulüp üyelerinin gürültüsünün dışında bir de küçük bir kedinin miyavlaması ulaştı. Daha görmeden ne olduğunu anlasam da yürümeyi kesmeyip onların yanına ulaştım, Johnny ve Jongdae'nin arasından başımı uzattığımda beni arka sol bacağı sargıda olan kabarık tüylü gri bir yavru kedi karşıladı."Bu da nerden çıktı?" dedim usulca. "Çok tatlıymış."
"Sicheng getirdi." Joy sevgi taşan bir sesle söyleyip kediyle ilgilenmeye devam etti, herkesin tüm ilgisi kedideydi. Yeri, Minseok ile isminin ne olacağını tartışıyordu. Sicheng, Chanyeol ve birkaç kişiye daha kediyi nasıl bulduğunu anlatmaya dalmıştı. Jongin ise yüzünde bir gülümsemeyle kedinin tüylerini onu incitmekten korkar gibi usul usul tarıyordu. Kedinin keyfi oldukça yerindeydi.
"Nasıl yaralanmış?"
Bu defa sorum havada kaldı. Kediyi bir sıranın üstünde yatırmışlardı, Jongin ve birkaç kişi otururken çoğu kişi ayaktaydı. Ben de kediye daha da yakından bakabilmek için sıraya biraz daha yakınlaştım. Tam o anda Jongin gülümsemesini hiç bozmadan bana baktı, bir saniye bile sürmeyen bir bakıştan sonra gözlerini tekrar kediye çevirdi. Eşsiz bir manzaraydı.
"Sevmiş görünüyorsun."
Jongin bakışlarını tekrar bana çevirdi, cevap vermeden önce gözlerinin yüzümde gezindiğini fark ettim. Ağır ağır, sanki her bir noktasına tek tek bakmak istiyormuş gibi, hemen ardından gülümseyerek hmm'ladı. "Sevdim." dedi birkaç saniye kediye bakıp yine bana dönerek. "Güzel olan her şeyi severim."
"Yine bir takım imalar."
"Gün geçtikçe zekileşiyorsun." Benimle atışmaktan zevk aldığını artık kabullenmiştim. "En azından bir yerden kazancın var."
Fakat Jongin'in o günlerde fark etmediği şey şuydu, ben onunla atışacak gücü kendimde bulamıyordum. O gün her şey çok fazla zordu. Korkunç bir migren ağrısıyla güne başlamıştım, dersler migrenimi daha da tetiklemişti ve kendimi berbat hissediyordum. Kendimi berbat hissediyordum çünkü yapacak başka hiçbir şeyim yoktu, Jongin'in o gece dediği şeyi nasıl atlatacağımı bilmiyordum.
Haklıydı. O güzel olan her şeyi severdi ve anlaşılan bunun başında Baekhyun vardı. Bunu nasıl anlamadığımı bilmiyordum, Jongin ve Baekhyun'u defalarca güzel sanatların bahçesinde görmüştüm. Yalnız değillerdi fakat her zaman aynı ortamda bulunabiliyorlardı ve aynı arkadaş ortamının en popüler iki insanıydı onlar. Herkes ama herkes onlara bayılırdı. Milletin Baekhyun'a deli olduğunun ortaokuldan beri farkındaydım, Jongin'in ise eşsizliğinde bile bir eşsizlik vardı. Yanı elbette olabilirdi. Jongin'in diğer insanlardan hiçbir farkı yoktu, bu yüzden Baekhyun'a aşık olması çok doğaldı. Baekhyun'un ona karşı bir hissedip hissetmediğini ise bilmiyordum ama eğer hissediyorsa bu da doğaldı. Birbirleri için daha doğru insanlar bulamazlardı. Bu dünyanın en bariz şeyiydi. Ama ben bunu kabullenmek istemiyordum.
Jongin'e baktıkça içimde bir şeylerin sızladığını hissediyordum o gün. Doğru insan olabilmek için her şeyimi vermeye hazırdım çünkü yorgundum, gülmek istiyordum, mutlu olmak istiyordum. Acizliğim canımı acıtsa da bunu istiyordum. Artık o istenmeyen, görmezden gelinen kişi olmak canıma tak etmişti. Jongin, Baekhyun'u değil de beni sevsin istiyordum.
"Neyin var senin yine?" Jongin dalaşmasına karşılık vermediğimi fark ettiğinde sordu, gözlerini kısmıştı. Dünden beri neden neyim olduğunu, böylesine ilgilendiğini anlamıyordum. Tartışmak istediği ve benimle tartıştığı zamanlardan keyif aldığı ortadaydı fakat aynı zamanda kendimi iyi hissetmediğimi de sadece bana bakarak anlıyormuş gibiydi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Beauty Behind Oh Sehun // sekai
FanfictionDedim: Siz sevgili oldunuz? Dedi: Yok, biz birbirimize belamızı sürmüşüz..