19

11K 1.3K 1K
                                    




Kamptan döndükten birkaç gün sonra, kulübün olmadığı bir günde, hava kararmış fakülteden yurda tek başıma dönerken o güz dönemi olanları tek tek aklımdan geçirdim. Sıradan olacağına emin olduğum o dönem, sıradanlıktan çıkmış sıkıcı bir dramaya dönüşmüştü. Canımı acıtan bir sıradanlıktan çıkış vardı. Olaylar kısaca şöyleydi:

Kimsesiz Karıncaları Koruma Kulübü arsız bir tavır takınarak devam etti, herkes kulübün asıl amacının amaçsızlık olduğunu öğrenip Sicheng dışında hiç kimse bunu takmadı. Fakat Beyzbol Sopası Koleksiyoncularının hala bize karşı sürdürdüğü ve hiçbirimizin kıçına bile takmadı bir savaşın ortasındaydık ki eğer bir şeyler yapmazsak kulüp kapanacaktı. Bir şeyler yapmaya çalışacaktık, tabii daha sonraları. Kulüp hali hazırda çok farklı bir boyuta ulaşmıştı zaten. Bu noktada her şey yeterince garipken, kimse Beyzbol Sopası Koleksiyoncularını takmadı, kimse kulübü kurtarmak adına bir adım atmadı (ortada kurtarılacak bir şey yoktu) ve hiç kimse kulübün orta yerinde dönen durumun (Jongin'le aramda dönen küçük oyunun) farkına varmadı. Bu yüzden Jongin ve ben o dönem iki kişilik bir oyun oynadık.

Bu oyun o dönem olan olayların en başından itibaren başlamıştı. Kim Jongin beni Byun Baekhyun'la gördü ve bizim birlikte olduğumuza inandı. Baekhyun bir anda ortadan kaybolup bambaşka bir yere gitti. Jongin, Baekhyun ile olmayan ilişkimizi esas alarak büyük bir zaman aralığı boyunca benden nefret etti, bu zaman aralığı boyunca ise ben ona daha fazla tutuldum. Öpüştük, birlikte uyuduk, Jongin beni kıskandı ve ben onu aslında aldığım her nefeste ve o bana her Baekhyun'dan bahsettiğinde kıskandım, ve tüm bu anlarda onun hala Baekhyun'a aşık olduğundan emindim çünkü aşık olmak öyle kolayca bırakılan bir şey değildi ve Jongin bir kere bile aksini iddia etmemişti. Fazlasıyla üzüldüm. O güz dönemi Apollon oldum, Paris oldum, huysuzluğum giderek arttı.

Fakat bir noktada, ki o nokta kamptan döndüğümüz günlere denk geliyordu, bunların hepsini unutmaya karar verdim. Sorgulamayı bırakıp her şeyi olduğu gibi yaşamayı düşündüm ve bir yere kadar bu kararımdan dönmedim. O yere kadar bir takım güzel olaylar gelişti. Ya da ben güzel oldukları için gerçek olduklarına ve hiçbir zaman gitmeyeceklerine inanmak istedim. Zorlamanın bir anlamı yoktu ve zorlamadım. Söylememem gereken hiçbir şeyi söylemedim. Gerçekleştirsem de bir değişiklik yaratmayacak eylemlerden uzak durdum. Bir şeyler yolunda gitti, ben o yolunda gitme anlarında daha önce hissetmediğim şeyler hissettim. Güzel ve tatlı şeyler, içimi sıcacık eden şeyler. Bir kış günü sıcak bir havuzda yüzmek gibiydi. O güz dönemi güzel şeyler de gerçekleşti, sonradan yitireceğim bir takım güzel şeyler. Tadını çıkarabildiğim kadar çıkardım. Her şey, teorik olarak Jongin'in bana Daphne olmayacağını söylediği gün, uygulamalı olarak ise o gün başladı.

Onu o gün merdivenlerden inerken gördüm. Ben yukarı çıkarken o iniyordu, odamın olduğu kata ulaşmama birkaç basamak kalmıştı, onun ise inmesine birkaç basamak kalmıştı, birkaç basamak kadar kolaydı buluşmamız. Ortada bir yerlerde, bir araya gelecektik. Üstüne düşünmedim, onun bana attığı bakışa karşılık verdim, korkmadan gözlerinin içine baktım doğruca. Boynunda gri bi atkı vardı, benim atkım, birkaç gün önce kamp gecesi onun boynuna doladığım atkı. Bundan hoşlanmıştım. Sahte bir mutluluk bulutuna kendimi bıraktığım içinse kendimden nefret ediyordum.

"Selam." dedi beni görmek çok şaşırtıcıymış gibi bir tavırla. Bir an ne cevap vereceğimi bilemedim, Jongin'le böyle normal başlayan hiçbir konuşmamız olmamıştı. O değil de bir başka arkadaşım olsaydı ne diyeceğimi düşündüm, birkaç saniye aklım tamamen dondu.

"Selam." Dedim en sonunda ben de, verdiğim cevap onu eğlendirmiş gibi belirsiz bir sırıtma oturttu dudaklarına.

"Dışarısı çok soğuk mu?"

Beauty Behind Oh Sehun // sekaiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin