O gece eve döndüm. Yurtta kalmak istemiyordum. Jongin'le tekrar karşılaşmamızın ihtimali beni ölesiye korkutuyordu. Özellikle ikimiz de yurtta neredeyse tekken. Bu yüzden evime gittim. Annem ve babam tekrar döndüğüm için resmen delirdiler. Ben ise buna karşılık bile veremeyecek haldeydim. Koca bir boşluğa düşmüş gibi.
Defalarca kez duş aldım. Bunu neden yaptığımı bilmiyorum ama saatlerce sıcak suyun altından çıkmak istemedim. O bir hafta boyunca hala orada, o yağmurun altında üşüdüğümü hissetmekten kendimi bir türlü alamıyordum. Tek istediğim ısınmaktı. Ateşim yoktu, hasta falan değildim. Ama hasta olmayı tercih ederdim. Yaptığım tek şey kat kat yorganın altında yatmak ve kalktığım anlarda da duş almaktı. Annem en sonunda yanıma gelip tüm bunların depresyon belirtisi olduğunu söyledi. Ona depresyona giremeyecek kadar kendimi hissetmediğimi söylemedim. Depresyona giremeyecek kadar kendimi hissetmiyordum. Tüm bedenim uyuşmuş gibiydi.
Babam en sevdiğim restorana gidip yemek yememiz konusunda ısrar etti. Annem film gecesi hazırladı. Baekhyun'un babası geldi ve hep birlikte Baekhyun ile görüntülü konuştuk. En sevdiğim yemekler pişti evde. Herkes mutlu olmam için her şeyi yaptı. Ama mutlu olmadım. Mutlu olmanın yakınlarından bile geçmedim. Sanki mutlu olmak için tek bir şansım vardı ve onu da kaybetmiş gibiydim. Ama hiç kimse bunu anlamak istemedi, bir haftayı tamamen ailemle ve beni şımartmalarıyla geçirdim. Aksine tüm bunları yapmaları bana kendimi daha da doyumsuz hissettirdi.
Jongin'in yurtta tek başına olduğunu düşündüm. Bunu defalarca kez düşündüm. Orada tek başınaydı. Gidebileceği hiç kimse yoktu. Herkes evine gitmişti. O ise yalnızdı. Ben şımartılırken o büyük ihtimal hastaydı ve tek başına idare ediyordu. Bu düşünce kalbimi bir taşla defalarca ezmekle aynı acıyı vermişti. Jongin'in eskiden, uzaktan baktığım her seferde, ne kadar da dolu dolu bir hayat yaşadığını düşünürdüm. Hiçbir zaman yalnız olmazdı. Tüm arkadaşları çevresindeydi, konuşacağı birileri her zaman olurdu. Ama o an onun yalnız olduğunu, yanında tek birinin bile kalmadığını biliyordum. Herkes gitmişti, bir başınaydı. Bu düşünce aklımı çok fazla oyalıyordu. Kalkıp gitmeyi düşünüyordum. Ne kadar ona benden uzak durmasını söyleyen ben olsam da onun yanına kendi ayaklarımla dönmeyi düşünüyordum. Sıcak su en fazla bu anlarda işe yarıyordu. Derim kızarıp soyulana kadar suyun altında kalıyordum, böylelikle belki de bu düşünceler de benimle birlikte akıp giderdi. O bir hafta oldukça zordu.
Tekrar okula döndüm. Pazartesi doğrudan dersler başladı. Chanyeol daha gelmemişti. Kulübü salı günü yapacaktık. Yurda döndüğümde gergindim. Jongin her an bir yerden çıkacakmış gibi hissediyordum. Jongin sadece 94 numaradaki odası değildi. Jongin o yurdun her tarafına sinmişti. Yurt, Jongin demekti. Bu yüzden yurda girdiğimde onunla sarmalanmış gibi hissediyordum. Bu hem güven vericiydi hem de korkutucu. Korkutucu tarafı güven verici olmasıydı. Asla düşmeyecekmiş gibi hissediyordum ama düşeceğimi biliyordum. O gün gergin hissetsem de odama çıkana kadar Jongin'i görmedim.
Fakat ertesi gün gördüm. Kulüp o gün tam kadroydu. Chanyeol sabah derse yetişememişti ama kulübe yetişeceğini yazmıştı. Nasıl oluyor da hiçbirimiz te bir günü bile aksatmadan tüm o toplantı denmeyecek toplantılara gelebiliyorduk aklım almıyordu ama işte oradaydık. Herkes bir haftalık tatilinin anılarını anlatıyordu. Sicheng ev arkadaşıyla kamp yapmaya gitmişti. Tane tane konuşarak bana neler yaptığını anlatıyordu. Sicheng her zaman tane tane konuşurdu. Johnny ve Jongdae ailelerinin yanına gitmişlerdi, heyecan verici pek bir şey yoktu onlar için, dedikleri şey tam olarak buydu. Herkesi dikkatle dinliyordum. Fakat gözüm bir anda kapıdan giren uzun çocuğa çarpınca dinlemeyi durdurdum.
"Şaka yapıyorsun!" Diye bağırdım anında, benim bağırmamla kulüpteki diğer yüzler de kapıya döndü ve herkesin ağzından hayret nidası döküldü.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Beauty Behind Oh Sehun // sekai
FanfictionDedim: Siz sevgili oldunuz? Dedi: Yok, biz birbirimize belamızı sürmüşüz..