Can ormanın içine doğru ilerledi. Ve gözden kayboldu. Simge ise yavaşça karavanın perdesini araladı. Fakat ateşin başında Can yoktu. Belirli bir süre ateşin başına döner diye bekledi. Fakat gelmedi. Karavanın kapısını açtı:
-Can! Dedi kısık fakat biraz gür sesle. O sırada ormanın bulunduğu kısımdan devasal bir ses ile Can acı bir şekilde bağırdı. Simge hemen telefonunun ışığını açıp ormanlığa doğru koştu. Can'ı bulduğunda bütün bacağı çoktan kana bulanmıştı. Simge onun kolunun altından destek oldu ve Can sekerek karavana kadar gittiler. Simge Can'ı yatağa oturttu. Simge hemen ilk yardım çantasını aramaya koyuldu:
-Bacağını Aç!!
Dedi aşırı duygusuz bir ses tonuyla. Can ise hem mutlu hem üzgün gibi bir şeydi. Ne hissettiği hakkında bir fikri yoktu. Simge yardım malzemelerini aldı, Can'ın karşısına oturdu:
-Bacağını açar mısın?
Can o sırada Simge'nin çilleri ile gözlerinden akan rimelinin birbirine karıştığını gördü. Onu ağlattığına inanamıyordu:
-Ben yaparım pansumanı.
-Hayır!
-Bu iyiliği hak ettiğimi düşünmüyorum.
-Ben de bu kötülüğü hak ettiğini düşünüyorum. Dedi ve yırtık eşofmanından içeri, tam yaraya, oksijenli suyu döktü. Can acı bir sızlanmayla:
-Tamam! Tamam! Dedi ve bacağını açtı. Simge akan kanı temizledi ve pansuman yapmaya devam etti. Can tek eliyle telefonuna uzanıp aldı. Ve Simge'nin bir fotoğrafını çekti. Simge ise oralı bile değildi:
-Kaldır ayağını! Dedi dövercesine. Can belirli bir süre sonra gerçekten korkmaya başlamıştı:
-Simge!
-...
Simge onunla konuşmuyordu. Can bir kere daha şansını denemek için bir hamle daha yaptı. Tezgahın üzerinden peçeteye uzandı. Ve gördüğü şey karşısında yıkıldı. Gördüğü şey tam olarak evlilik fotoğraflarının ortadan ikiye çatlak olmasıydı:
-Bu? Bunu sen mi yaptın?
-Yine olsa yine yapardım.
Dedi Simge. Can:
-Simge sen iyi misin?
-...
-Simge gerçekten özür dilerim. Ben bilmiyorum. Ama bu konuda seni üzmek istemiyorum, çok aptalca davranıyorum.
Simge bir anda tekrar ağlamaya başladı:
-Özür dilerim. Dedi hıçkırıklarla:
-Keşke, k-keşke... H-hiç... G-gelmeseydim.
Dedi. Ağlamaya devam etti. Yerinden kalkıp kendine bir peçete aldı. İkisi de biliyordu ki içlerinden biri sevdiğini söyleseydi bu konular hiç buraya kadar gelmeyecekti, fakat söylemekten korkuyorlardı. Simge'nin ağlaması birden kesildi:
-Gel yarım saat öncesi hiç yaşanmamış gibi davranalım. Dedi arkasına dönüp.
Can başıyla onayladı:
-Tamam öyle yapalım.
-Sana bir şey anlatmam lazım, çünkü bunu bilmeye hakkın var.
Can heyecanın doruk noktasına çıkmıştı. Yoksa ona onu sevdiğini mi söyleyecekti?
Simge çerçevenin kırık camını, burnunu sildiği peçeteyle çöpe attı. Can'nın karşısına geçti:
-Ben bütün hayatım boyunca problemli bir çocuktum. Fakat bunu kimse fark etmedi veya bunu fark ettirmemek için çabaladım. Benim babamda bipolar bozukluk vardı. Ve yıllar önce kampta biz tanışmadan yaklaşık 6 ay önce ölmüştü. Bu bir trafik kazasıydı. Yani herkes trafik kazası diye geçiştiriyor aslında ve bence bu intihardan başka bir şey değildi. Hatta babaannemin de psikolojik olarak rahatsızlığı varmış. Onun da bir kazaya kurban gittiği söyleniliyor. Fakat araştırdığımda sonuç olarak tek elime geçen intihardan başka hiçbir şey olmuyor. Ve bazen ben de kendimi ruhen uçurumun kenarında buluyorum. Ne söylediğimi ne dediğimi bilmiyorum. Söylemek istediklerimi söyleyemiyorum. Her şeyin iyi olmasını istiyorum. Hiç pürüz olmasın istiyorum. Şayet pürüz olduğunda deliriyorum. Ağlıyorum. Saçmalıyorum. O yüzden beni bazen hor görmeni istiyorum. Tamam mı?
-Keşke bunu daha önce söyleseydin.
-Söyleyemedim. Özür dilerim.
-Önemli değil.
-...
-Sen şimdi uyu tamam mı? Biraz rahatla.
-Şimdi çok daha iyiyim zaten.
-İyi. Yarın sabah koşuya çıkacağım. Uyandırmamı ister misin?
-Evet. Lütfen.
-İyi o zaman. Teşekkür ederim pansuman için.
-Rica ederim.
-İyi geceler o zaman.
-İyi geceler...
Simge çok rahatlamıştı. İlk defa bu kadar rahat bir şekilde düşüncelerini söyleyip kendini anlatabildiği için mutluydu. Ve Can'ın onu anlamasına da sevinmişti.