-Sizin adınıza üzüldüm.
-Kader çizgisini çok güzel çizmiş. Benim kaderim buymuş diyip, hayatıma devam ediyorum.
O sırada Simge Hanımın telefonu çaldı. "Afedersiniz" dedikten sonra telefonu açtı:
-Efendim?
-:::::::::
-Öyle mi?
-:::::::::
-Hangi hastane?
-:::::::::
-Tamam. Tamam, yolumun üzerinde hemen geleceğim.
Simge Hanım telefonu kapattı:
-Hayırdır? Önemli bir şey yoktur umarım Simge Hanım!
-Yok yok. Aksine, kızım doğum yapmış.
-Vatana millete hayırlı evlat olsun inşallah.
-İnşallah efendim, inşallah.
-Sizi görmeyeli çok değişmişsiniz.
-Ne gibi?
-Durulmuşsunuz ve eskiden olsaydı benden uzak olmak için her yolu denerdiniz.
Simge Hanım güzel anlamlı bir kahkaha attı:
-İlahi! Ben bu yolları çoktan geçtim. Şayet 26 yıl öncesinde ben arkadaşım ile bu konuyu konuşmuştum. Sizi görmek istemediğimden dolayı sokağa çıkamadığım günlerim de oldu. Fakat utanacak veya sıkılacak hiçbir şeyim yoktu. Arkadaşım beni bir gün karşısına aldı ve şöyle dedi "Elbet onu hiç bilmediğin bir yerde, bilmediğin zamanda tekrar göreceksin, ve o zaman başını eğik tutmak sana yakışmaz", yani anlayacağınız, aramızda yaşanmışlıklar hep dostça şeylerdi, ben her zaman sizin bir arkadaşınız oldum ve hala da öyleyim.
Simge Hanım taksi şoförünün omzunu dürttü:
-Müsait bir yerde lütfen!
Dedi. Cüzdanından para çıkartıp, taksi sağa çekince, o yarı buruşuk elleriyle kendinden çok genç olan adama uzattı. Taksinin kapısını açtı. İndi ve kapamadan önce şöyle bir son söz söyledi:
-Dostça kalın efendim!