Uçağa bindi. Derin bir nefes aldı. Artık gitme vakti gelmişti. Aldığı karardan o kadar emindi ki. İhanet ile karışık bir intikam duygusu... Bu karışımın adı artık cesaretti. Çok cesaretliydi. Ve bu cesaret gemiyi batırmak için fazlaydı.
Uçağın camından karanlık içinde aydınlanmış Big Ben'e baktı. Hala kalbi güm güm atıyordu. Camın perdesini örttü. Kulaklığını taktı. Gözlerini kapattı. Mutlu mu üzgün mü? Bilmiyordu.
Gözlerini kapatınca uyumuştu. Gözlerini açtığında uçağın içindeki birçok kişi inmişti. "Oh hayır olamaz!" Dedi içinden. Hemen telefonunu topladı. Uyuya kaldığına inanamıyordu. Telefonunu çantasına koydu. Son bir kez oturduğu yere baktı. Unuttuğu bir şey yoktu. Hemen uçaktan indi valiz odasına doğru ilerledi. Ve valizini beklemeye başladı. Telefonunu çıkarttı çantasından uçak modunu kapattı. Bir yandan valizini bir yandan da telefonunu kontrol ediyordu. Bir cevapsız arama vardı. Can aramıştı. Onu geri aradı. Telefonla ararken sürekli valizini kontrol ediyordu. Sonunda valizini görmüştü. Telefonu kapattı. Valizini aldı ve valiz odasından çıktı. Can geri dönmemişti ona. Aklından "Yoksa gelmedi mi?" sorusu geçmeye başlamıştı. Valizini çekerek sürekli yürüyordu kalabalığın içinde. Telefona bir kere daha baktı. Artık ümidini kesmişti. Son bir kez daha aramak için kulağına götürdü telefonunu, valizini çekerek banklara oturdu. Yanına da fötr şapkalı yüzü gözükmeyen güneş gözlüklü bir adam oturdu. Simge dış sesiyle "Ufff! Niye açmıyorsun?" Dedi. Yanındaki adam telefonunu çıkarttı ve Simge'ye gösterdi. Adamın telefonunda "Simge Arıyor" yazıyordu. Simge kafasını adama döndü. Ağzı açık kalmıştı. Bu Can'ın ta kendisiydi. Can:
-Malları göreyim! Dedi ciddi ciddi. Simge gözlerine inanamıyordu. Birden kahkaha atmaya başladı:
-CAAAAN!! İnanmıyorum!! Beni nasıl buldun. Çıkar şu şapkayı filan! Şu an şoklardayım.
-Bulurum ben. Dedi Can güldü:
-Hazır mısın? Gidelim mi?
-Tamam olur. Dedi Simge. Can ayağa kalktı Simge'nin valizini aldı. Can:
-Unutmadan! Dedi. Arkasından bir buket papatya çıkarttı. Simge'nin eline verdi. Can papatyayı Simge'ye verirken parmağındaki yüzüğü gördü. Biraz bozuldu haliyle.
Papatya'nın üzerinde "Türkiye'ye hoşgeldiniz." yazıyordu. Simge :
-Üzerindeki yazıyı sen mi yazdırdın? Diye sordu. Can:
-Iıııı. Hayır.
Simge kartı çevirdi. Kartın arkasında kocaman THY Amblemi vardı. Bu biraz eşantiyon bir üründü anlaşılan. Ama Simge için bu önemli değildi. Önemli olan o çiçeği ona yakıştırması ve vermesiydi.
Can önden valizi almış gidiyordu. Simge ise küçücük ayaklarıyla Can'a yetişmeye çalışıyordu. Can Simge'nin yüzüne bile bakmıyordu. Bu onun için çok üzücüydü. O önden yürüdükçe Simge ona sürekli dur demek istiyordu. Bekle demek sarılmak istiyordu. Ama bunu yapamazdı. Can sanki bir yere yetişircesine hızlı yürüyordu.
Arabaya bindiler. Valizi bagaja Can yerleştirdi. Simge öne oturdu. Elinde hala bir buket papatya vardı. Simge'nin en sevdiği çiçek papatyaydı ve bu yüzden Simge çiçeklere bakmaya doyamıyordu.
Can da arabaya bindi. Kontağı çalıştırırken Simge şöyle dedi:
-Teşekkür ederim.
Can bir anda durdu:
-Ne için?
-Çiçekler ve ııı beni havalimanından aldığın için.
-Esas ben teşekkür ederim. Motorlar için. Simge'ye güldü. Simge de ona.
Otoparktan çıktılar. Neyseki sabah sabah İstanbul'un sabah işe gidiş trafiğine takılmışlardı. Can trafiği bir fırsata çevirdi:
-Ee? Nasılsın? Uzun zaman oldu baya görüşmeyeli.
-İyiyim. Sen?
-Ben de iyiyim. İngiltere nasıl? Sevdin mi orayı?
-İngiltere güzel. Evet sevdim orayı ama Türkiye kadar güzel değil.
-Ne zaman döneceksin?
-Dönmeyeceğim.
-Ne? Gerçekten mi? Oradaki işin ne olacak?
-İnanır mısın? Birkaç gün önce kovuldum.
-Neden?
-İşe gitmedim, ağır depresyona girdim. Türkiye'yi özledim. İngiltere de fazlasıyla düzenli bir hayata sahiptim ve bu beni deli ediyordu. Yalnızdım. Kimsem yoktu.
-Parmağındaki yüzük?
-O sadece beni evli sanmaları için. Malum korkuyordum. Başıma kötü bir şey gelse yanıma koşacak kimsem yoktu. Belki bazı şeyleri engeller diye bunu takıyordum.
Can sustu. Simge de. Can'ın yüzünde bir tebessüm oluştu. Yüreğine su serpilmişti bir anda. "Oh" dedi içinden. Çok şükür ne evli, ne nişanlı ne de İngiliz bir sevgilisi vardı. O da onun gibi yalnızdı.Simge:
-Aslında bir hafta sonra tekrar İngiltere'ye günü birlik bir dönüş yapacağım. Çünkü oradaki evin anahtarını sahibine daha teslim etmedim ve son ödemeyi almam lazım. Evdeki dolu kutuları satmam lazım. Eee? Sen? Sen ne yapıyorsun?
-Ben mi? Ben bir yarışma için hazırlanıyorum.
-Ne yarışması?
-Yarışmayı İngiltere'de bir üniversite hazırlıyor. Güzel bir yarışma. Bir karavan ile üniversiteye en önce ulaşan kazanıyor. Yarışma Atina'dan başlayacak. Belirli bir güzergah verilecek. Bütün Avrupa dolaşılacak ve son olarak İngiltere'ye gelinecek.
-Değişik bir yarışmaymış. Motorlar onun için mi?
-Evet. Güneş panelleri için. Göstermemi ister misin?
-Olur.
-Çalıştığım atölye Gebze'de hemen yol üzerinde. Gitmeden oraya uğrayalım o zaman.
Dedi Can. Radyo'dan bir Rock n Roll parça açtı. İkisinin de uzun zamandır olmadığı keyfi yerine gelmişti.
