Sabah uyandı. Evin yarısını toplayabilmişti ancak. Bugün Bayan Esin'e gidip parasını alacak daha sonra mobilyalarını satmak için mobilyacı bulacaktı. Akşam üstüne doğru da evi iyice toplayıp uçak bileti alacaktı kendine.
Hemen bir şeyler giyindi üzerine. Çok açtı karnı. Aşağıya indi. Sokağın köşesinde Madam Eliza diye küçük bir kahvaltıcı vardı. Yine oraya girdi ve kahvaltısını yapıp çıktı. İlk otobüs ile kovulduğu işyerine gitti. Bayan Esin'in verdiği bütün kağıtları imzalandı. Onun yerine çoktan bir öğretmen bulmuşlardı bile. Bayan Esin:
-Yolun açık olsun. Paran bir hafta sonra bankaya yatırılmış olur.
-Daha erken yatırılamaz mı?
-Maalesef bu elimden gelmez.
-Yalnız benim yarın Türkiye'ye dönmem gerekiyor. Hiç mi bir şey yapamazsınız?
-Maalesef.
-Peki çok teşekkür ederim Bayan Esin. İyi günler. Çok teşekkür ederim.
-İyi günler Simge Hanım.
Bu onun için hiç iyi olmamıştı. Aklında yarın uçağa binip hemen Türkiye'ye gitmek vardı çünkü. Bir hafta beklerse boğulacakmış gibi hissediyordu kendini. İşyerinden çıktı. Eşyaları mobilyacıya sattı. Daha sonra ev sahibini aradı. Ev sahibi bu hafta içinde İngiltere'de olamayacağını söyledi. Anahtarı teslim edecek kimseyi de bulamamıştı. Komşuya bıraksın deseniz onlar da tatildeydi. Mecburiyetten kaderini kabullendi. "Napalım? Vardır bir hayır elbet" dedi içinden. Evinin yolunu tuttu.
Mobilya işleri, evi toplamak, bilet almak filan ertelenmişti onun için. 1 hafta daha kalacaktı burada artık. Sıkılmaya başlamıştı artık koskoca Londra. Sanki iki eli yakasındaymış gibiydi.
Evi biraz daha toparlamaya çalışıyordu. Toparlandıkça biraz daha dağılıyordu. Daha çok sıkılıyordu. Neden sıkıldığını biliyordu. Sevdiği bir adamın başka bir kadını sevmesi... Canını yerinden söküyordu. Fakat ne belli ediyor, ne de kabulleniyordu.
Gece yarısına doğru artık dolapların hepsini boşaltmıştı. Ne bir bardak ne de bir cam tanesi bırakmıştı içinde. Hepsi kutulara tek tek istiflenmişti. Çok yormuştu bu taşınma işi onu. Oysa ilk İngiltere'ye geldiğinde yanında olan tek şey bir valizdi. 5 yılda birçok şey değişmişti.
Yatak odasına girdi. Bir kutunun üstünden atladı. Bir kutunun yanından geçti.Yatağın üstüne attı kendini. Aldı telefonu her zaman yaptığı gibi. Ona gelen mesajı fark edince biraz şaşırdı. Gelen mesaj eski bir arkadaşı Can'dandı.
Simge bir anda Türkiye'ye bir hafta sonra dönme fikrini aklından sildi. Telefonu kapattı. Hemen uçak bileti bakmaya başladı. Kendine yarından bir uçak bileti ayırttı. Fiyatlar uçmuş durumdaydı. Çok pahalıydılar. 500 euroyu gözden tam anlamıyla çıkartmıştı. "Ah ah! Bir omuz uğruna gözden çıkarttığım paraya bak!" Dedi içinden.Can ile Simge çok genç yaştayken bir kampta tanışmışlardı. Can Simge'yi seviyordu fakat biraz utangaçtı. Simge'de Can'dan hoşlanıyordu. Ama sadece hoşlanıyordu. Oysa ikisinin de kalbi birbirine bağlıydı.
Sabah kalktı. Kendisini hemen Elektronikçiler çarşısına attı. Malzemeyi birkaç dükkana sordu. İlk iki dükkanda bulamaması onu çok tedirgin etmişti. Ne mutlu ki üçüncü dükkanda bulabilmişti. İki motoru da aldı. Ardından bir 2.el bulup koltuk takımlarının hepsini sattı. Evde bir tek çamaşır makinası, ve bir de kutu kutu bardaklar ve tabaklar vardı. Hepsini satmış ve eline bir anda 8 bin euroya yakın para geçmişti. Akşam 22.05'te uçak Heathrow Havaalanın'dan kalkacaktı. Geç kalmak istemiyordu. Yaklaşık 5 saat vardı. Son bir saat daha evde geçirdikten sonra hemen yola çıkacaktı. Çünkü havaalanında fazla zaman kaybedip uçağı kaçırmaktan korkuyordu. Check In'e zamanında varamaz ise Türkiye hayal olabilirdi. Valizine motorları yerleştirmek için yatak odasına gitti. Ve telefonuna bir mesaj daha geldi.
Can:
-Merhaba Simge.
Simge:
-Merhaba. Motorlarını aldım merak etme.😂
Can:
-😂 Ne zaman uçağa bineceksin? Veya ne zaman Türkiye'de olacaksın?
Simge:
-Sabah 4 gibi sanırım İstanbul'da olacağım.
Can:
-Nasıl gideceksin evine?
Simge:
-Büyük bir ihtimal uçak şirketinin otobüsleriyle.
Can:
-İstersen seni havaalanından alabilirim. Hem motorlarımı da almış olurum.😅
Simge:
-Aaa! Çok iyi! Sana yük olmazsam tabi.
Can:
-Yok canım ne yükü? İstanbuldayım zaten ben şu an. Hangi havaalanı?
Simge:
-Atatürk Havalimanı.
Can:
-Tamam o zaman yarın görüşürüz.
Simge:
-Görüşürüz✋🏼. Çok teşekkürler.
Can:
-Rica ederim.
Simge çok heyecanlıydı. Unutmadan motorları valize koydu. Son kez evi dolaştıktan sonra valizini çekeleyerek çıktı. Kapıyı iyice kitledi. Pasaportunun yanında olduğundan da emindi. Ve hemen yola çıktı. Havaalanındaki işlemler 3 saatini almıştı. Geriye bir saat kalmıştı...