Yeni ayın ve yeni bir haftanın ilk günündeyiz, yeni başlangıçlar için harika bir gün... bu bir kitaba başlamak ya da spora başlamak olabilir. bugün yeni bölüme başlamadan önce sizden bir şey isteyeceğim sadece 1 saniyenizi alacak... Lütfen gülümseyip öyle başlayın bu bölüme :) dudak kenarlarınızdaki kıvrımları hissedin, içinize anlık bile olsa doğan mutluluğu hissedin ve öyle başlayın bu bölüme... Eğer dediğimi yaptıysanız bu kısma küçük bir yazı ya da bir emoji bile koyarsanz çok sevinirim, bende sizin sayenizde gülümsemiş olurum♡
İyi okumalar dilerim... ♡
''herkes insan olmayı başarabilseydi dünya da dinlere gerek kalmazdı.''
''Bu arada aklıma gelmişken benden Deniz'in ailesine ulaşmamı istediler'' Uzay'ın bakışları ciddileşti. Yağız sarılıp bırakmadığı Uzay'ın boynunu bırakıp bana baktı. İkisinin de bakışlarını üzerimde hissetmemle ''Ne oldu?'' diye sordum. Kaşlarım çatılmıştı.
''Gerek yok'' ardından Yağız da onaylayarak ''Aynen'' dedi.
''Nasıl gerek yok?'' ellerimi belime koydum. Böyle bir şeyi ailesinden mi saklayacaklardı? Bunu yapamazlardı. Hastane mutlaka ailesine ulaşırdı. Ortada bir kaza vardı. Üstelik hastaneden ararlarsa daha çok endişelenirlerdi. Biri sakince iyi olduğunu söyleyip olayı anlatırsa daha iyi olurdu.
''Ailesinin bunu bilmeye hakkı var'' bakışlarım ikisinin üzerinde geziniyordu. Yağız ile Uzay kısa bir süre bakıştıktan sonra ''Derin ile Doruk'un yanına gidelim'' dedi Uzay ve ilerlemeye başladı. Ardından Yağız'da yüzünü koluyla sildikten sonra Uzay'ın peşinden gitti. Arkalarından bağırarak seslendim.
''Ailesi eninde sonunda öğrenecek. Zaten Deniz'e ulaşamadıkları için de merak edecekler. Buna hakkınız yok! Bir an önce söyleyin!'' Uzay durdu ve arkasını döndü. Bozulmuş olan ceketini düzeltti. Sonra bana bakarak gözlerini kıstı. Evet, kesin ukalalık yapacaktı bu ifadeyi biliyordum.
''Kedicik eğer orada durmaya devam edeceksen sen bilirsin ama bence Derin'in yanına gitmelisin''
''Bana kedicik deme'' sinirden dişlerimi sıktım. Her yerde bana kedicik diyordu ve bu durum artık canımı çok sıkıyordu. Ayaklarımı sürüyerek peşlerinden yürümeye başladım ama bu aile mevzusunun peşini bırakmayacaktım.
Beyaz duvarlar ve beyaz fayanslardan oluşan koridorda yürüyorduk. Her yer bembeyazdı ama duvarlara dayalı oturaklarda oturan insanların içi kapkaraydı. Her bir koridorun köşesinde bir hüzün vardı. Bütün yüzler asıktı. İnsanlar çaresiz bir şekilde oturup bekliyorlardı. Öksürük sesleri koridorda yükseliyordu. Acaba hastanede çalışan bir görevli olsaydım sürekli bu atmosferi görmekten sıkılır mıydım? Ya da etkilenip mutsuz olur muydum? Sanırım hastanede çalışan meslekler bana göre değildi. Kan görmesini de, hastane ortamını da ve son olarak hastane kokusunu da hiç sevmezdim.
Üstünde kocaman yoğun bakım yazan bir kapının önüne geldik. Kapının önündeki oturaklarda oturan Derin'i gördüm. Hemen yanına gittim. Bana baktığında ağlamaktan kıpkırmızı olan gözlerini gördüm. Burnunun ucu da kızarmıştı ve yüzü hafif şişmişti. Sesi de çatallaşmıştı. ''Kendini bu kadar harap etme, iyi olacak Doruk'' dememin ardından yoğun bakımın kapıları açıldı ve içerden yeşil ameliyat kıyafetleri olan biri çıktı. Hepimiz içerden çıkan kadının etrafını sardık. Uzay hemen ''Doruk nasıl?'' diye sordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KORUYUCU 🌪️
FantasySessizlik esir almıştı koca bir şehri. Her taraf karanlığa bürünürken, sessizlik hâkimiyetini daha çok artırıyordu. Her canlı korku dolu bir şekilde köşeye sinmiş, ne olacağını bekliyordu. Kuşlar uçma özgürlüklerini, kedi köpekler dolaşma özgürlükle...