⌘BÖLÜM 20

555 118 123
                                    

İyi okumalar dilerim... ♡

☰🌪️


"Yaralarımızın tedavisi yoktu çünkü ruhumuz yaralıydı"


Bir süre ağlamaya devam ettim. Uzay da bir milim bile kıpırdamadan yanımda kalmaya devam etti. Akan burnumu çekerek kafamı yukarı kaldırdığımda Uzay'ın yüzündeki, gözlerindeki hüzünle karşılaştım. Anlamadığım bir şekilde Uzay bütün gardını indirmişti. Dokunsam o da ağlayacak gibiydi. Gerçekten onu bu kadar sarsan ben miyim, diye düşündüm. Gözlerine bakmaya devam ederken küçük bir çocuğun başını sever gibi elini başıma götürdü ve saçlarımı okşadı. O an anladım. Uzay bunu daha önce yaşamıştı. Benim ne hissettiğimi çok iyi biliyordu çünkü bu ilk değildi. Uzay'ı derinden etkileyen anıları olmalıydı. Kendisiyle dış dünya arasına derin mesafeler koyacak kadar onu etkileyen anıları olmalıydı.

''Ne yaşadın?'' ağlamaktan sesim çok az çıkıyordu. Uzay sorumu duymasıyla önce bir şaşırdı. Elini başımdan çekti.

''Anlat bana'' dedim usulca, bir yandan da yüzümdeki gözyaşlarımı elimin tersiyle sildim. Uzay başını öne eğdi. Sessizliğini korudu. Ardından ellerini saçlarına daldırdı. Biraz elleriyle saçlarını oynadıktan sonra tekrar dirseklerini bacağının üzerine koyarak öne doğru eğildi.

''Sadece farkında olmadan insanlara zarar vermenin nasıl hissettirdiğini biliyorum'' bakışlarını bir noktaya sabitlemişti. Gene o eski mesafeli sesi yerine gelmişti. Aramıza tekrar görünmez duvarlar koyarak beni uzaklaştırdığını hissettim o an.

''Öldürmek de bunlara dâhil'' dedi buz gibi sesle, ilk ne tepki vereceğimi bilemedim. Sonra düşündüm. Sanırım bana olanlardan hala kendisini suçlu tutuyordu. Elimi Uzay'ın omzuna koydum.

''Uzay beni öldürmedin, beni sadece kurtarmaya çalıştın. Bunu biliyorsun demi?'' bir süre Uzay dediklerime tepki vermedi. Sonra bir anda ayağa kalktı. Eliyle kanayan kolumu gösterip ''Hadi dikiş attıralım yoksa mikrop kapabilir'' kafamı usulca sallayıp ayağa kalktım. İkimiz çıktığımız kapıdan tekrar içeri girdik. İçeri girdiğimde etrafta bir iki insan görmemle irkildim. Onların gözünde sonuçta bir vahşiydim. Uzay gerilmemi anlamış olacak ki eliyle sırtımdan hafifçe ittirdi ve tekrar yürümeye devam ettik. İlk kaldığımız odaya geldiğimizde Delfi'de dâhil olmak üzere herkes içerideydi. Bizi görmeleriyle aniden ayağa kalktılar. Delfi endişeli bir şekilde yanıma gelip koluma baktı.

''Hemen pansuman yapıp dikiş atmalıyız'' ardından Deniz konuştu. ''Sen pansumanı yap, bende dikiş atayım'' Delfi kafasını onaylayarak salladı. Sonra bana ''Hadi gel canım, otur şuraya'' diyerek sabah gözlerimi açtığım yatağa doğru götürdü. Delfi'nin bana böyle davranması beni çok şaşırtmıştı. Sanki hiçbir şey olmamış gibi sadece beni merak etmiş ve benim için endişelenmişti. Belki de olanlardan haberi yoktu? Sanmam herkes görmüştü, mutlaka haberi vardır. Aynı şekilde diğerleri de normaldi. Bana dik dik bakmıyorlardı. İçime bir rahatlama geldi. Olaydan beri ilk kez içime derin bir nefes çekmiş gibiydim.

Kendimi tutamayarak ağlamaya başladım. Yaralı olmayan elimle de yüzümü gizlemeye başladım. ''Miray, canın çok mu yanıyor yoksa?'' Delfi elini omzuma koydu. Başımı olumsuz bir şekilde salladı.

''Delfi dikkat et ağlarken çok fazla sümüğü akıyor'' Uzay her zaman ki formunu koruyordu.

''Ağlarken sümüğü akmayan kişinin gözyaşları sahtedir'' Delfi'nin bu cümlesinden sonra odadakilerle beraber güldüm. Ardından Delfi bana peçete uzattı ve göz kırptı. Tebessüm ederek peçeteyi aldım ve ilk burnumu sonra da gözyaşlarımı sildim.

KORUYUCU 🌪️Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin