Dumbledore'un odasından gözleri sonuna kadar açılmış bir şekilde çıkan Hermione Granger, yemek saatinde bomboş olan koridorda yürümeye başlarken attığı her adım yankılanıyor, meşalelerin ateşinde gölgesi birkaç kat büyüyerek bahçeye açılan sol kanada vuruyordu. Hermione şimdi hiçbir şey bilmemenin getirdiği stresin mide bulantısını çok net hissedebiliyordu. Bu yıllardır ilk defa oluyordu, içine düştüğü konu hakkında bilgi sahibi olmamak onun mantığı dahilinde değildi.
Fakat bu sefer mesele onun mantığında bir hata değildi. Bu sefer mesele, farkında olmadan ortasında durduğu labirent bulmacasının kurallarıydı.
Dumbledore'un kuralları basitti.
Takım arkadaşının arkasını kolla ve onu koru, çıkabilmek için elinden geleni ardına koyma.
Bunca yıldan sonra takım arkadaşının Draco Malfoy olması o kadar ironikti ki eğer konu midesini düğümleyecek kadar ciddi olmasaydı kahkaha atabilirdi. Arkasını kollaması gereken kişinin onu korumak için arkasını döndüğü an kendisine zarar vermeyeceğinden bile emin değildi, bu yüzden ipte yürüyen bir cambaz gibi hissediyordu. Onu ipte durmaya zorlayan tek şeyse bütün benliğiyle gözlerinin içine bakarak ricalarını tek tek sıralayan Dumbledore'du.
Aslında o rica edercesine konuşmaya başladığı an Hermione bunların birer komut olduğunu biliyordu. Yaşlı adam imajının bir parçası olarak kibarlığı o kadar güzel kullanıyor ve öyle soğukkanlı görünüyordu ki kendini hayret etmekten alamamıştı kız.
Ve nedense Dubledore Hermione'yi az sonra içine düşeceği şeyle ilgili hiç aydınlatmamıştı. Ona yardım etmesini isterken bile Draco'nun gizliliğini bozmamıştı, bu çocuğun özel bir ricası mıydı yoksa Hermione'nin bunu Draco'dan bizzat öğrenmesi gereken bir şey miydi bilmiyordu. Eğer hisleri onu bir kez daha haklı çıkarırsa, bu Dumbledore'un iletişim kurulduğundan emin olmak için yaptığı bir şey olabilirdi. Hermione'nin ne olduğunu merak edeceği aşikardı, yaşlı profesörden alamadığı bilgiyi ona verecek tek kişi de sözde takım arkadaşıydı.
Bir sonraki hamlesini bilmiyordu ama bir yerden başlaması gerekiyordu. Elinden geleni yapmalı ve alabildiği tüm yardımı almalıydı - Dumbledore sorun çıkmadığı sürece Harry ve Ron'un öğrenmesinde bir sakınca görmemişti anlaşılan - ama bunun için en azından bir şeyleri biliyor olmalıydı. Fikrinin bile olmadığı bir konu hakkında kimseye bilgi veremezdi.
Akşam yemeği saati için herkesin Büyük Salon'da olduğunu tahmin etti. Taş koridorda Hermione'nin iç çekişi yankılandı ve sessizlikte kayboldu. Yemek saatinden sonra neler olduğunu öğrenecekti, artık Parkinson'un ders programını takip etmesine gerek yoktu, sonuçta takım arkadaşıydılar artık.
Kendine engel olamayarak kısık sesli bir kıkırtı çıkardı
Takım arkadaşını koru.
*
"Snape mi?" diye fısıldadı Pansy dehşetle. "Ne?"
"Dumbledore ona inanıyor." diye mırıldandı Draco. "Ya Snape mükemmel bir tiyatrocu, ya da Dumbledore gerçekten bunuyor."
"Dumbledore bunuyor zaten!" diye çıkıştı kız, sesinin biraz yükseldiğini fark edince dikkat çekmemek için tekrar Draco'ya doğru eğilerek fısıldadı. "Kim kendi cinayetine destek sağlamaya çalışır ki?"
"Kes şunu Pansy." diye tısladı Draco. "Eğer dolabı tamir etmemi istiyorsa, tamam. Ama ona dokunmayacağımı defalarca üstüne basarak belirttim. Zaten yapacak olsam ona gitmezdim. Aptal değilim." Farkında olmadan saçlarını karıştırdı. "O kısmı halledeceğini söyledi."

ŞİMDİ OKUDUĞUN
never say never | dramione
Fiksi PenggemarDraco Malfoy yaşayan en tanımlanamaz insandı ve Hermione'nin tanımlayamadığı şeylere alerjisi vardı. ♪the fray - never say never