ix

3.6K 283 151
                                        

"Ne?" Pansy elini henüz çekmediği için genç adamın şaşkınlık nidası boğukça yankılandı. Açık renk biçimli kaşları anında çatılmıştı ve gri gözlerinde minik çaplı bir kasırga vardı. Pansy onun bunu beklemediğini biliyordu, söz gelimi istemediğini de; - Pansy de pek hevesli değildi zaten - ama mantıklı düşünmek zorundalardı.

İpte yürüyorlardı.

"Bakın," dedi çıkarabildiği en tarafsız sesiyle. "Birbirimize bayılmadığımızı biliyorum. Bayılmak zorunda da değiliz." Derin bir nefes alarak gözlerini yere dikti. "Ama dürüst olmak gerekirse biz tecrübesiz ve gerçekten boka batmış çocuklarız." Ne yazık ki haklıydı. "Ve ölmek için çok genciz." Oktavı düşerek mırıltı halini aldı, anlayacağını bilerek Draco'nun gözlerinin içine baktı. Draco derin bir nefes vererek gözlerini kapattı ve başını sadece bir kez salladı.

Aralarındaki sözsüz iletişim yüzünden Hermione kendini bir an yakın arkadaşı olan iki sevgilinin yanındaki üçüncü teker gibi hissetti, fakat onlar yakın arkadaş değillerdi ve bu Hermione'yi hiç mi hiç ilgilendirmezdi. Yine de sadece konuya dönebilmek için öksürerek ağır havayı dağıtma ihtiyacı duydu. "Pekala," dedi. "Artık beni bilgilendirmeyi düşünüyor musunuz?"

"Ne bilmek istiyorsun?" diye sordu Draco biraz daha uyumlu bir ses kullanmaya çalışarak. Yapısı gereği tamamen çözülemiyordu -ya da çözülmesine izin verilmediğinden miydi?- fakat yumuşak olmayı deneyebilirdi. Gerçek bir savaş meydanında, kan davalarının bir önemi kalmıyordu. Omuzlarını düşürdü.

"Öncelikle tam olarak neden burada olduğumu bilmek istiyorum." Hermione kollarını kavuşturarak ikisine üstten bir bakış attı. Yanlarına oturmayı bir an bile düşünmemişti, nedense bu biraz daha beyaz bayrağı göndere çekmek gibi hissettiriyordu ve Hermione bunu tek başına yapmayacaktı.

Çocukluğundan kalma bir ön yargı ile her an kendisine hakaret edebilirlermiş ve bir kavga çıkarabilirlermiş gibi hissediyordu. Belki bunu düşünmesi asıl çocukça olandı ama bu sadece zamanında kırılmış bir kalbin uyarısıydı. Söyledikleri küçük hakaretler değildi, özellikle bir zamanlar ne denildiğini umursayan küçük bir kız olduğu düşünüldüğünde. Belirli bir süre, Hermione bunun yüzünden kötü hissettiğini hatırlıyordu.

Düşüncelerini uzaklaştırıp dikkatini toplamaya çalışarak Draco'ya baktı.

İlk dikkatli bakışında ise aklına hastane kanadına gittiği gün onunla ilgili düşündükleri geldi, bu işe istemeden bulaştığı o gün farkına vardığı her şeyi gözden geçirdi ve dürüst olmak gerekirse en derinlerinde bu gözlemler değişmemişti. Nasıl davrandığı ya da neler düşündüğünü haricinde, uyuyor ya da uyanık, Draco Malfoy gerçekten güzel bir yaratıktı. Altın orana olabilecek en düzgün şekilde uyuyordu. Gözleri açıkken de gri gözlerinde hep bir fırtına vardı, hiç durulmayan bir hortum gibiydi.

"Geçen sene kendilerine Dumbledore'un Ordusu diyen bir grup," Alaycı bir gülümseme yerleşti yüzüne. "Yani siz." Hermione göz devirdi. "Pratikleriniz için İhtiyaç Odası'nı kullanıyordunuz."

"Evet."

"İhtiyaç Odası'nda kaybolan eşyaların hepsinin bulunduğu bir başka geçitte diğer eşi Borgin & Burkes'de olan bir Kaybolan Dolap var." Genç adam olabildiğince özet geçerken Hermione'nin gözleri büyüdü. Hermione onların ne olduğunu tam olarak biliyordu, Kaybolan Dolap'lar Voldemort'un ilk yükselişi sırasında çabucak kaçabilmek için yapılmış büyülü malzemelerdi fakat son yıllarda pek bilinmez ve kullanılmazlardı. Pek kullanışlı olduğu söylenemezdi, gözden kaçabilecek bir arızadaysa ciddi zararlar verebiliyordu. Büyücüler bu eşyanın da diğer bazı sihirli eşyalar gibi tarih kitaplarının eski sayfalarında kaybolacağını düşünüyordu. "Elbette ki Dolap'ın bir problemi var. İçine yerleştirilen şeyler ya karşı taraftaki eşine hiç ulaşmıyor," omuz silkti. "Ya da canlı olarak ulaşmıyor."

never say never | dramioneHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin