"Harry," diye mırıldandı Hermione. Gryffindor ortak salonunda şöminenin karşısındaki koltukta dizilmişlerdi, Harry'nin solunda Ron ve sağında Hermione vardı. Kız elini uzatıp nazikçe arkadaşının omzuna dokundu.
Biraz önce, Hermione sonunda ikisine söylemesi gereken önemli bir şey olduğunu söyleyerek bütün olayları baştan sona anlatmıştı. Harry'nin Draco'yu yaralamasından sonra hastane kanadında çocuğun kolunda tesadüfen Karanlık İşaret'i görmesini -elbette birkaç dakika ne kadar güzel olduğunu düşünmeye kendini kaptırdığını anlatmayı atlamıştı- onunla yüzleşip tehdit edişini, Malfoy'un Dumbledore'a gidişi ve sonrasında Dumbledore'un kendisini çağırışını. İç sesinin verdiği küçük detaylar hariç neredeyse kelimesi kelimesine, atlamadan anlatmıştı ve sözlerinin yarattığı birkaç dakikalık şaşkın sessizliği rengi atan Harry'nin ayağa fırlayıp ortak salondan çıkması bozmuştu
Şimdiyse kanepede sıkış tıkış, bitkin bir şekilde oturuyorlardı. Hermione Harry'nin arkasından seslenip nereye gittiğini sormuştu fakat aslında nereye gittiğini biliyordu. Akşamın bu saatinde öğrenciler asla Dumbledore'u ziyaret etmezdi -aslında başını sık sık belaya sokmayan ve kendilerine benzemeyen öğrenciler gün içinde Dumbledore'u sadece yemek saatinde görürlerdi- yine de Harry Potter'ın sıradan bir öğrenci muamelesi görmediği ve görmeyeceği açıkça ortadaydı. Her ne konuştularsa geri döndüğünde biraz daha sakin gibiydi, yine de pek memnun olmuş gibi göründüğü söylenemezdi.
Ron ise böcek yutmuş gibiydi. Hermione bitirince ettiği şaşkın küfürden sonra ağzını açıp tek kelime söylememişti ki Hermione biliyordu, Ron Malfoy'dan günahı kadar haz etmezdi.
"Siktir ya," diye mırıldanırken kendine engel olamayarak kıkırdadı. "Dostunu yakın tut ama düşmanını daha yakın, derken bunu kastetmediklerine eminim." Harry ve Hermione'nin hüzünlü bakışları kendisine dönünce sessizce ateşe bakmayı sürdürdü.
"Ne düşünüyorsunuz?" diye sordu Hermione tiz bir sesle. Tepkilerini elbette merak etmişti ama yapmayı kabullenip kabullenmeyeceklerini daha çok merak ediyordu.
"Dumbledore sana ne dedi Harry?" diye sordu Ron. Kızıl kaşlarından biri kavisle yukarı kalkmıştı. Ateşin karşısında otururken, Hermione onun ne kadar büyüdüğünü fark etti. Bu son sene, onun bütün çocukluğunu alıp gitmiş gibiydi. Bir an için gözleri doldu, sadece Ron değil üçü de büyümüşlerdi ve birlikte büyümüşlerdi. Yine burnunun dikine boka batmak üzerelerdi ve bunu ya birlikte yapacaklardı ya da yapmayacaklardı.
"Hermione'ye ne dediyse aynısını," diye mırıldandı çok solgun görünen Harry. "Bütün anladığım Dumbledore'un bir planının olduğu. Ve her ne düşünüyorsa bunun için kendisini feda etmeyi göze almış durumda."
"Peki ya sen?" dedi kız. "Onu feda edebilecek kadar güveniyor musun planına?"
Harry'nin plan hakkında hiçbir fikri yoktu, neye dayanarak hareket edeceğini hiç bilmiyordu. Yanısıra, Sirius'un yarası henüz tazeydi ve Harry bir kez daha hayatının kilometre taşlarından birini kaybederek sessizlik içinde kalmak istemiyordu. Dumbledore'un yapmasını tekrar söylediği bu şey o kadar yersizdi ki aklı ve mantığı olan biri buna kesinlikle kalkışmazdı. Buradan sonrasında devreye yaşlı bilgeye duyduğu güven girmeliydi ama bir şeyler yanlışmış gibi hissetmekten kendini alıkoyamıyordu. Yine de "Güvenmekten başka seçeneğim olduğunu düşünüyor musun?" diye sorarak elini saçlarında gezdirdi.
Aynı duvarların içinde bu cümleye hiç yabancı olmayan biri daha vardı.
*
Ertesi gün Büyük Salon kapısının önünde karşılaşmaları ve sessizce, boş bakışlarla kendi masalarına yürümeleri evrenin komik bir şakası olmalıydı, nitekim yemek boyunca iki grup da kendilerini birbirlerine huzursuz bakışlar atmaktan alamadı. Başka hiç kimse fark etmese de havadaki gerginlik elle tutulur boyutlardaydı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
never say never | dramione
FanfictionDraco Malfoy yaşayan en tanımlanamaz insandı ve Hermione'nin tanımlayamadığı şeylere alerjisi vardı. ♪the fray - never say never