"Çocuk musun sen?" Sonunda soluklanmak için durdu ve kalçasını koltuğun kolçağına yasladı. Onaylamaz bakışları karşısında tepkisizce oturan arkadaşını baştan ayağa süzdü. Draco'nun tıpkı küçüklüğünde yaptığı gibi istediği olmayınca kapıyı çarpıp çıkmasını aklı almıyordu ve arkasında bıraktığı üç Gryffindor'un da aynı şekilde düşündüğünden emindi.
"Bitti mi?" diye sordu Draco onun nefes almak için durmasını fırsat bilerek bıkkın ve buz gibi bir sesle. Oturduğu yerde öne doğru eğilmiş, dirseklerini dizlerine yaslamıştı; elleri kendi saçlarını çekiştiriyordu. Kirpiklerinin altından kıza dikkatsiz bir bakış attı. Hiç havasında değildi. Şakaklarında ince bir sızı vardı; dokunuşun yarattığı dipsiz sükunet, uzaklaştığı ve algıları yeniden açıldığı an buz gibi bir gerginliğe dönüşmüştü.
"Bitti!" diye homurdandı kız hışımla ve karşılığında cevap alamadığı birkaç dakikanın sonunda kendini Draco'nun yanına bıraktı. "Eğer bütün mesele buysa tabii." dedi sorarcasına. Başını arkadaşının koluna yasladı, sessiz bir iletişimle 'dinleyeceğimi biliyorsun' demekti bu ve Draco bunu biliyordu.
Sadece bir kez daha kontrolsüz hissediyordu.
Ve Draco bunu çoktan gömdüğünü sanmıştı. Henüz yaşadığı bataklığın farkına varmadığı ve nefes almanın her şeyden daha kolay geldiği zamanlardaki her şeyle birlikte bunu da gömmüştü. Hiçbir zaman dile getirmeden, belki birkaç kez iç çekerek akıtabilmişti dışarı. Ama bitmiş olmalıydı. Çünkü o zaman her şey daha kolaydı, küçüktü, yeterince uzakta olduğunda izlemesi rahatsız edici değildi. Sadece gözlerinin takıldığı bir noktaydı, o kadar. Yalan. O kadar değildi. Gözlerinin takıldığı yegane noktaydı, kendiyle çeliştiği tek konuydu, şikayet etmediği tek problemdi. Şimdi belki bunların hepsi değildi ama yeterince uzak da değildi.
Gereğinden de yakındı.
Bir fotoğraf gibi gözünün önünde oynayan dokunuş üstüne atıldığı raftan süzülerek yeniden gözlerinin önüne indiğinde kolunda tanıdık ürpertiyi ve karıncalanmayı hissetti ve gözlerini sıkıntıyla kapattı.
İlahi kuvvetler, eğer varsa, bu aralar hep onun üzerine oynuyordu.
-
"Çok garip baktı." dedi Hermione kendi kendine mırıldanırmış gibi kısık bir sesle.
"'Bana ne cüretle dokunursun, bulanık?' bakışı mıydı?" dedi Harry alayla. Hermione arkadaşının artık bunu uzatarak çocukluk ettiğini düşünerek ona ters bir bakış attı. Basit kavgalar normaldi, belki garip olan kendisinin hoşgörü haliydi hatta, yine de sürekli iğnelemesi kendisini bile rahatsız ediyordu artık.
"Ne gibi garip?" diye sordu Ronald ikisinin arasında sürekli kopan köprüyü yeniden kurarken. Yıllarca tam tersi olmuştu, Hermione Ron'la çocuk gibi didişirdi ve Harry sürekli orta yolu bulmaya çalışırdı. Malfoy konusunda bile Ron her zaman daha öfkeliydi, Hermione'nin başta beklentisi bile Harry'nin sakin kalması ve Ron'un aşırı tepki vermesi olmuştu fakat bu kez ters tepmişti.
"Bilmiyorum." dedi Hermione. O bakışların gözünün önünden silinebilmesi için burnunu kırıştırarak başını iki yana salladı ama gözlerindeki aynalarda yansımalar değişmedi. İçgüdüsel olarak müdahale etmek için koluna asıldığı an attığı bakış, anlamını çıkaramamış olmasına rağmen, içine işlemişti. Ve Hermione açıkça rahatsızlık duyuyordu bundan. Üstünden bir saatten fazla geçtiği halde üçünün konuşmaları dönüp dolaşarak buraya dönüyordu. Aynı saat içerisinde Hermione'nin manzarası bir kez bile değişmemişti.
"Pekala," dedi Harry. "Bir kez daha alay etmeyeceğim. Sorunu öğrenmek isteyen varsa," kapıyı işaret etti. Hermione'nin bakışları Draco ve koluna girmiş Pansy ikilisine ilişti, kaşları merakla ve biraz da hayrete benzer bir alayla çatıldı. Toparlanması ya çok hızlıydı, ya toparlanmak için yeterince iyi bir sebebi vardı, ya da tıpkı bir yılan gibi deri değiştirmede çok yetenekliydi. Çünkü, iyi görünüyordu?

ŞİMDİ OKUDUĞUN
never say never | dramione
Fiksi PenggemarDraco Malfoy yaşayan en tanımlanamaz insandı ve Hermione'nin tanımlayamadığı şeylere alerjisi vardı. ♪the fray - never say never