Medya: Sehun
Müzik: BTOB- Missing You"Onunla nereden tanışıyorsunuz?" Yixing hücresinin demirlerine, sanki kafasını çıkarabilecekmiş gibi yapışırken merakla Sehun'a bıktırıcı sorular sormaya devam ediyordu.
"Hey dilsiz çocuk! Benimle konuşmak zorundasın! Hele o sahneden sonra."
Sehun hala yatağında Yixing'i duymuyormuş gibi uzanıyordu.
Aslında pek duyduğu söylenemezdi de. Aklını yitirecekmiş gibiydi. O kadını bu işe sokmak çok büyük hataydı. Onun da hayatını mahvedecekti belki.
"Yada " dedi Sehun " en fazla ifadesini verir sonra hayatına kaldığı yerden devam eder."
"Ne?" Yixing mırıltıları duymuştu , boş hapishanede.
"Yixing." Dedi Sehun yatağından inip demir parmaklıklara ilerlerken.
"Bu aramızda kalsın. O kadının başı belaya girebilir."
"Peki." Dese de hala demirden ayrılmıyordu, Çinli adam.
"Ne oldu?" Dedi Sehun ; soracak bir şeyi olduğunu düşünerek.
"Kafam..." Hafif bir nefes sesi bıraktı uzun kirli ve ıssız koridora "sanırım sıkıştı."
Bu sırada Sehun'un kadrajına henüz girmiş, Zhang Yixing'in kadrajına girememiş Min Seok kelepçeleri yeni çıkartılmış elini kafası sıkışan adama vurdu.
İlkinde başarılı olamayan Min Seok bir kez daha alnına darbe indirdiğinde, Yixing'i kurtarmıştı, soğuk demirlerin pençelerinden.
"Kaç kere dedim sana! Kafanı demirlere sokup durma diye. İlkokul çocuğu musun?"
Min Seok hücresine girdikten sonra gelen sese döndürdü kafasını.
Ses koridorun başından Jongin'den geliyordu.
"İlkokul çocuğu mu? Benim anaokuluna giden çocuğum bile yapmaz bunu." Eşsiz kahkahası, o gülünce kocaman olan ağzından hapishaneye dolarken herkesin yeni farkettiği Dae şaşkınlıkla araya girdi: hemen Jongin'in arkasından.
"Çocuğun mu? Oysa çok genç görünüyordun."
Sonra bir kahkha daha ulaştı herkesin kulağına.
"Sakin ol, çocuğum falan yok..." Gülmeye devam ettikten sonra yeniden söz aldı "buraya girdiğimde ergen bile değildim."
Dae aralarında ki espriyi anlayamasa da herkesin bu yakınlığı içini ısıtıyordu.
Tek tek herkes hücrelerine yerleştirildi ve yine o sakin hava hakim oldu Gidang'da.
Herkes derin düşüncelere dalmak için anlaşmış gibiydi sanki. Yapacak başka bir şey yoktu artık.
Bazen öyle sıkıyordu ki burası insanı, kalbini söküp bir ırmağa atmak istiyordu insan. Kalpleri sularda taş olup denize kavuştuğunda rahatlarlardı ancak.
Ancak böyle hiç anıları kalmazdı, hiç acıları olmazdı o zaman.
Böyle bir efsane vardı , şimdi hatırladı Dae yılın ilk karının, ince ince toprağa süzülüşünü izlerken.
Efsaneye göre Piedra ırmağının sularına düşen her şey, yapraklar, böcekler, kuş tüyleri, bunların hepsi ırmağın yatağında taşa dönüşürmüş. ( Paulo Coelho- Piedra Irmağının Kıyısında Oturdum Ağladım.)
Bu yüzden düşünüyordu Dae. Yüreğini bu sulara atıp , tüm hatalarından kurtulmayı, kendinden kurtulmayı düşündü.
Herkes Piedra Irmağının öyküsünü bilmese de tıpkı Dae gibi tüm anılarından kurtulmayı diliyordu. Yıllardır görmedikleri anne , babalarının, kardeşlerinin yüzleri , sevdikleri kadınların yüzleri yavaş yavaş silinmişti belleklerinden. Sesler , tüm güzel sözler yokolmuştu. Hala var mıydı yaşamanın anlamı?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
CCTV | Sehun
FanfictionGözlerini az önce gardiyanlardan kaçırdığı anahtar sayesinde açtığı kelepçelerine kaydırdı Oh Sehun. Artık soru sırası Dahlia'daydı. "Sekiz yıldır hapishaneden çıkmadığını duydum. Nasıl onunla yolculuğa çıktın?" Sehun , genç kadına dikkatle baktı...