Medya: Oh Sehun
Müzik: Taeyang - 눈 , 코, 입 (eyes, nose, lips)'Kalbim... Biraz daha böyle atmaya devam edersen ben öleceğim... Lütfen...' sesini dışarıya vurmadan söylenirken Dahlia , uzun; hazırlık yapılan koridorda yürüyordu. Her birkaç adımda bir tanıdık insanlara kafa selamı veriyordu.
Büyük bir projeydi bu, büyük bir belgesel projesi. Fakat ne kadar büyük olsa da yapılan röportajlar yalnızca iki kişi ile gerçekleştirlirdi. Rahatça, stres altında olmadan yapılan bir röportajla tüm duygular, anılar pişmanlıklar anlatılırdı. Hangi milletten, ırktan olduğu önemsenmez yalnızca kişi ve hisleri olurdu.
Yüzlerce ülkede belki binlerce insan hayatlarını anlatmış ve ağlamışlardı. Eşlerini, çocuklarını, cinayetleri , savaşları, soykırımları ; 'insan' adına her konuyu anlatmıştı.
Şimdi sıra Dahlia ve Sehun'da idi.
"Dah Ria, hazırlık için odaya girmelisin, uygun olmayan bir şey varsa söyle halledelim." Dedi orta yaşlarında olan yapımcı. Ana yapımcı değildi, burada ki herkes o büyük projenin Kore temsilcileriydi.
Dahlia başıyla onayladı ve küçük odanın içine girdi. Etrafta göz gezdirip eksikleri seçmeye çalışıyordu.
Siyah arka fon dikkatini çeken ilk şeydi. Sonra biraz daha sağa baktı, küçük parmaklıklı pencereler, küflü duvarlar.
"Hayır" dedi kadın "eksiklere bak. Hadi!"
Gözleri hızla kameraya kaydı, her şey tamam gibiydi. Ama bir an kamera hakkında endişelendi, nasıl kullanması gerektiğini bilmeliydi.
"Neden bu kadar gerginsin?" Dedi ne işle meşgul olduğunu bilmediği bir genç erkek "işe yarar bir hikaye çıkmamasından mı korkuyorsun?"
İşte Dahlia buna sinirlenmişti. İşe yarar bir hikaye?
Tamam, belli ki çocuk bir anda , kötü bir amaç gütmeden söyleyvermişti ama Tanrı aşkına! İnsanların acı çekmesi işe yarar bir hikaye mi olmuştu artık?
"İşiniz bittiyse yalnız kalıp cümlelerimi toparlamam gerekiyor." Dedi Dahlia, sinirlendiği soruyu geçiştirerek.
"Kağıtta yazanları okumak bu kadar zor mu?" Dedi genç alayla gülümseyerek.
"Lütfen bu belgesel bittiğinde ilk izleyen siz olun." Şimdi alayla gülümseme sırası Dahlia'daydı.
Adam cevap vermeden çıktı ve Dahlia artık yalnız kaldığının farkına vardı. Sandalyeye oturup derin bir iç çekmek istedi ama tam karşısında ki kapının açılması ile durdu.
İhtişamından hiçbir şey kaybetmemiş Sehun , gardiyanlar eşliğinde odaya girdi.
Kelepçeleri çıkartılmadan , sandalyeye oturtuldu. Bunun üzerine Dahlia , kargaşa günü tanıştığı Luhan'a kelepçeleri işaret etti kaşı ile.
"Gerçekten, insanlık için bir şey yapıyoruz. Kelepçeler mi?" Dedi çekinmeden Çinli gardiyana.
"O bir mahkum." Dedi Luhan "insanlar gerçeklerinde farkına varmalılar Dah Ria hanım." Sonra Luhan , Sehun ve Dahlia arasında tuhaf bir bakışma geçti.
Gardiyan kameraya baktı ve kayıtta olduğunu belli eden ışığın yanmadığını gördüğünde , sanki yürümek isterken sendelemiş gibi yaparak Sehun'un üstüne düştü.
Sendelemiş gibi yaptığı her halinden belliydi. Sadece Dahlia bu harekete anlam verememişti. Bunu tek göreninde kendisi olduğuna emindi, diğer gardiyan çıkmak üzere iken Luhan'ın bu hareketi ile geri dönmüştü. Ne var ki, yaptığı şeyi algılaması imkansızdı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
CCTV | Sehun
FanfictionGözlerini az önce gardiyanlardan kaçırdığı anahtar sayesinde açtığı kelepçelerine kaydırdı Oh Sehun. Artık soru sırası Dahlia'daydı. "Sekiz yıldır hapishaneden çıkmadığını duydum. Nasıl onunla yolculuğa çıktın?" Sehun , genç kadına dikkatle baktı...