I/park jimin

15.9K 919 252
                                    

"Günaydın, Jungkook." Elimdeki havluyu gelişigüzel bir şekilde dolabıma tıktım yeni bir tane almak için eğildiğim esnada kafamı çevirdim.

"Sana da günaydın, Sehun." Tişörtünü üzerinden hızla sıyırdığını gördüğümde bakışlarımı çevirdim ve dolaptan temiz havluyu aldıktan sonra kapakları kapatıp kilitledim.

"Bugün erkencisin." Mavi mayosunu çekiştirip havlusu omzuna attığında az önce benim yaptığım gibi dolabını kapatıp kilitledi.

"Evet, öğleden sonra birkaç işim var." Gülümsedi ve gözlerini kıstı.

"Senin şu her gün gelme azmine hayranım cidden. Ben sadece Jongin'in geldiği günler buradayım. Yani çocuklarla birlikte havuza girmek pek hoşuma gitmiyor ama..." Gözlerini deviriyor oluşuna dayanamayıp kahkaha attığımda o da bana eşlik etti. Sehun fazlasıyla eğlenceli birisiydi ve ben onunla burada denk geldiğim zaman kesinlikle güzel vakit geçiriyordum.

"Jongin bundan gayet memnun duruyor." Giyinme odasından çıkıp dar koridora girdiğimizde yan yana yürümek biraz zorlaşmıştı.

"O memnun tabii, işine geliyor şapşalın." Koridoru döndük ve büyük havuzu karşılayan manzaraya çıktık.

"Olsun yine de bu bahaneyle görüşüyorsunuz işte." Omuzlarını silkerek hemen yanındaki şezlonga yavlusunu attı ve iç çekti.

"Orası öyle." Ardından bir şey dememi beklemeden havuza atladı ve yüzmeye başladı.

Sabah saatlerinde genelde havuzda kimse olmazdı. Jongin'in, yani namı diğer Sehun'un sevgilisinin ve buradaki yüzme kursunda eğitmen olan Jongin'in, dersleri yaklaşık iki saat sonra başlıyordu. Sehun sırf onu görebilmek için sabahları erken gelmek zorunda kalıyor ve saatlerce burada bekliyordu. Ben genelde o saate kadar kalmazdım. Çünkü görmem gerekeni o saate kadar görüyor ve çoğu zaman doğru düzgün yüzemeden buradan ayrılıyordum.

Çünkü o, aklımı başımdan alıyordu. Ah tanrım, onunla ilgili her şey aklımı başımdan alıyordu.

Kafamı iki yana sallayarak havluyu fırlatırcasına şezlonga çarptım. Amacım lanet olasıca havuza girmek değildi ki. Sadece birkaç dakikalığına bile olsa onu görmek istiyordum. Bu nasıl bir tutkuydu, adı neydi bilmiyordum. Fakat sadece adının bile geçtiği ortamlarda tüylerim diken diken oluyordu. Sinirim bozuluyordu, kesinlikle sinirim kat sayımın sınırlarını zorlayacak derecede bozuluyordu.

Bunun acısını çıkarmak istercesine bağırarak suya atladım. Her yerin ıslandığına adım kadar emindim, fakat bu zerre umurumda değildi. Sehun'un bana olan bağırışlarını duyana kadar tabii.

"Hayvan mısın Jungkook!" Gözlerimi ovuşturarak açtığımda tam karşımda bana sinirle bakan Sehun'u gördüm.

"Ne oldu ya?" Elini suya çarptı ve yeniden bağırdı.

"Biraz daha ileri atlasaydın keşke. Kafama falan oturmuş olurdun böylece." Kendi sinirimi üzerimden atmak için çabaladığım her şey neden hüsranla sonuçlanıyordu tanrı aşkına? Çocuk gibi azarlanmıştım resmen.

"Jongin'in sinirini neden benden çıkarıyorsun ki aptal! Suya nasıl atlayacağımı da sana mı soracağım?" Onun sesinin üzerine çıkan sesimle birlikte afallarken kendi kendime söylenmeye devam ederek havuzun kenarına kadar yürüdüm. Ardından alçak duvarlara tutunarak kendimi ileri attığımda gövdemi yukarı çıkardım. Bacaklarımı zemine koyduğumda doğruldum ve önüme gelen saçlarımı sinirle geriye attım.

Bana uzatılan beyaz bir havlu görmeyi beklemiyordum elbette.

Başımı yukarı çıkararak karşımda duran kişiyi gördüğümde nutkum tutuldu. Beni görmüş müydü? Tarım, tüm rezilliklerimi görmüş müydü?

Siktir ya, siktir, siktir.

"Yine kime bu kadar sinirlendiğini öğrenebilir miyim acaba?" Havluyu tek eliyle tutarken bakışları vücudumun her bir noktasında gezindi. Kızgın alevlerin arasına atılmış gibi hissediyordum. Islak tenime dokunan korları kucaklıyordum.

Öyle bakma, lütfen öyle bakma.

"Hiç." Diyerek duyulması zor bir tonda mırıldandım. Elindeki havluyu alarak çıplak göğsümün üzerini kapadım.

Ardından onun göğsünün üzerini zar zor kapatan askılı tişörtünü gördüm. Beyaz tenini gözler önüne seren kırmızı, askılı ve damarlarımda akan kanı donduracak şekilde üzerine yakışan tişörtünü...

"İyi, öyle olsun bakalım." Sırıtarak arkasını döndü ve ilerideki askılıkta asılı olan ıslak havluları toplamaya başladı. Omuzlarında hareket eden belirgin kasları, gözlerimin önüne bir gölge gibi düştüğünde kendimi boğmak istedim.

Park Jimin'in her şekilde bana böyle ölüyormuş gibi hissettirmesinin ardından tek bir nefes dahi almak istemedim.

*

kairos ¦ jikookHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin