XIV/amcam boğuluyor

5.7K 597 103
                                    

Dudaklarını dudaklarımın üzerinden kaydırmasıyla üzerimden, belimdeki elleri de olduğu yerden çekildi. Bir adım geriye giderek sol eliyle dudağında kalan ıslaklığı kuruladı ve çarpık gülümsemesini giyindiği kırmızı dudaklarıyla bana veda etti.

"Yarın görüşürüz."

Ben öptüğüm için kızaran, ben öptüğüm için ıslanan dudaklarıyla...

*

"Senin neyin var bugün böyle?" Salona girmeden önce dış kapısına bakmaya devam ettim.

"Ben gelmeyeceğim bugün, Sehun. Vazgeçtim."

"O da nereden çıktı şimdi?"

"Bir... işim var. Evet bir işim var, şimdi aklıma geldi." Sehun çantasını asfalta fırlatarak ellerini beline yasladı.

"Jungkook, aptal mısın diye sormayacağım çünkü evet öylesin. Ama buluştuğumuzdan beri ağzını bıçak açmıyor. Neyin var?" Deri bırakmadığım dudağımın sızlayan yüzeyini dilimle ıslattığımda aklıma dolan anılarla çantamın askısını sıktım.

Saatler önce deli gibi öpüştüğümüz yere girip üzerimi değiştiremem ki. Benimle oynadığını bile bile kaçamam ondan. Çünkü ben onun gibi değilim. Onun gibi kurnaz ve onun gibi iyi bir oyuncu değilim.

Akşam öylece eve gittiğimde saatlerce koltukta oturdum. Onun yanıma yerleştiği koltuğa kurulup dakikalarca onun oturduğu yere baktım ve beni öpüşünü düşündüm. Beni neden öptüğünü bana nasıl bir gözle baktığını, çekip giderken yüzündeki o ifadeyi... Jimin beni sevmiyordu ki. Benden hoşlanmıyordu bile. Yalnızca bir eğlence olarak görüyordu beni. Ona karşı olan zaafımı kullanıyordu. Ondan hoşlandığımı bildiğine, hatta onu deli gibi sevdiğimi düşündüğüne adım gibi emindim artık. Beni yalnızca fiziksel bir arzuyla örtüştüren bu adamın, hislerimi kullandığının farkındaydım. Ve ona, her ne kadar her gördüğümde mezarımı bir kere dahasa kazarcasına ölümümü hazırlayan ona, ne kadar çok bağlı olursam olayım, zaafım ona karşı ne kadar büyük olursa olsun bunu yapamazdım. Onun eğlenceli kişiliğine uyum sağlayamazdım sırf bu yüzden. Canımı cehennem gibi acıtsa da uzak durmalıydım.

"Daldın gittin yine ya. Senden bıktım yemin ederim, söylediğim bir boku da dinle." Kafamı tozlu asfalttan kaldırıp ona döndüğümde artık yüzüme bakmadığını görmüştüm. Omzumun arkasına, ileriye bir yere bakıyordu. Yüzünde olmasını tahmin ettiğim kızgınlık da yoktu üstelik.

"Jimin geliyor." Bana dönmeden ileriye bakmaya devam etti ve gülümseyerek el salladı. Ben ise öylece beklemeye devam ettim. İçimdeki bıkkınlık, heyecanımın bir şekilde önüne geçiyordu ve dönüp ona bakmak bile istemiyordum.

Çünkü korkuyorsun. Daha bir gün önce hatta birkaç saat önce verdiğin bir kararın onun gözlerin içine baktığın an kül olmasından korkuyorsun.

"Merhaba Sehun," Karşımızda dikilene kadar bakmadım ona. Ama bu sadece aramızda iki adım kalana kadardı.

Aynı siyah postalların içine sokulmuş siyah dar paçasını, beline bağladığı kırmızı ve siyah bitikareli gömleğini, üzerindeki kısa kollu beyaz tişörtünü inceledim. Her zamanki gibiydi. Özenli, her giydiğini yakıştıran ve lanet olasıca şekilde iyi görünen Jimin gibiydi. Geriye taranmış siyah saçlarının gölge düşürdüğü dolgun dudaklarındaki gülümsemeyle cehennem gibiydi, yakıyordu.

O dudaklar, dün gece seninkilerin üzerindeydi.

Yutkundum ve bana dönmesini ağır çekimde izledim. Gülümsemesi büyüdü ve gözleri kısıldı.

"Merhaba Jungkook." Ona sadece bir baş sallama verdim. Sesimin çıkıp çıkmayacağından bile emin değildim çünkü. Karmakarışık, darmadağınık bir haldeydi zihnim. Bir süre daha bana bakmaya devam ettikten sonra arkasını döndü ve gömleğinin etekleri sallana sallana merdivenleri çıktı, içeri girdi.

Ben ise umutsuzlukla dolu kalbimin ağırlığıyla derin bir nefes aldım ve artık beni görmüş olduğundan kaçacak bir yerim olmadığını bildiğim için Sehun'u beklemeden merdivenlere yöneldim.

*

"Amca! Amca!" Çığlık çığlığa bağıran bir çocuk sesi tüm binayı kapladığında lavabodan alelacele çıktım ve birkaç insanım koşarak ilerlediği alana doğru yürüdüm.

"Amca!" Aynı ses yeniden yükseldiğinde kaygan zemine rağmen koşar adımlarla sesin geldiği ve kalabalığın toplandığımız yere doğru ilerledim. Karşı koridordan gelen Sehun ile karşılaştığımızda dağılan saçları onun da koştuğunu gösteriyordu.

"Ne oldu?"

"Bilmiyorum, çocuğun bağırmasını duydum." Kafamı sallayarak ağır adımlarla ilerleyen insanları yararak büyük havuz ve çocuk havuzunun bulunduğu odaya vardım. Aralık kapıdan geçer geçmez küçük bir çocuğun havuzun önüne eğilip elini uzattığını ve bağıra bağıra ağladığını gördüm.

"Amca!"

"Hey!" Telaşla bağırdığımda çocuk arkasını döndü. İşte onu o zaman tanıdım.

"Jinyoung?" Ayağa kalktı ve koşarak bacaklarıma yapıştı. Yüzü sırılsıklamdı.

"Amcam boğuluyor, Jungkook. Kurtar onu, lütfen!" Birkaç kere üst üste hıçkırdığında bedenimi ele geçiren panikle onu kollarından tutarak kenara çektim. Çocuğu kucağına alan Sehun'u gördüğümde ilerledim ve havuzun yüzeyine baktım.

Jimin... Jimin'in bedeni hareketsiz bir şekilde suyun üzerinde öylece duruyordu.

kairos ¦ jikookHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin