II/iki filtre kahve

9.3K 829 317
                                    

"Jongin bugün çıkışta beni alacak. Birlikte kahve içmeye gideceğiz, Jimin'de gelecekmiş." Saçımı kurulamayı bırakıp Sehun'a döndüm.

"Gerçekten mi?" Tişörtünü üzerine geçirdi ve içeriden gelen çocuk seslerine karşı kulaklarını tıkadı.

"Ne açtın gözlerini öyle kurbağa gibi? Yalan mı söyleyeceğim?" Havluyu ahşap banka bıraktım ve ıslak ayaklarıma rağmen ona doğru yürüdüm.

"Şey, ne zaman gideceksiniz?" Kıkırtısı kulağıma doldu ve imayla gözlerime bakmaya başladı.

"Ne o, gelmek için kuduruyor musun yoksa?" Kafamı iki yana sallayarak omzumda duran tişörtümü ellerimin arasına aldım ve başımdan geçirdim.

"Hiçte bile, ne işim olur benim sizinle?" Dudaklarını büzdü, burnu kırıştı.

"Bende benimle gelir misin diyecektim. Jongin kendi arkadaşını çağırıyor, yalnız kalmayayım diye ama sen madem gelmek istemiyorsun..."

"Ya aslında müsaitim, madem sende o kadar ısrar ediyorsun..." Benimle dalga geçen yüzünü görmemek için arkamı döndüm ve giyinme odasından çıktım.

*

"Merhaba, geç kalmadık ya?" Jongin gelir gelmez sandalyesine oturmadan önce Sehun'un dudaklarına küçük bir öpücük kondurdu. Kafamı çevirerek onlardan bakışlarımı kaçırdığımda buraya asıl geliş sebebimi gördüm.

"Merhaba." O güzel gülümsemesi dudaklarına giyinmiş en güzel şeydi. Öyle güzeldi ki, mayıştırıyordu beni. Parça parça dökülüyor, ona doğru sokuluyordum sanki. Bakışları herkesin üzerinde gezindikten sonra bana döndü. O parıl parıl güzel gözleri gözlerime değdiği an elektrik çarpmışa döndüm.

"Merhaba." Dedim ona karşılık veren ilk kişi olarak.

"Niye gevşek gevşek gülüyorsun, Jungkook? Buraya gelirken pek memnun değil gibiydin aslında." Yanımda oturan Sehun'a dirsek geçirmemek için kendimi zor tuttuğum anlarda verecek bir cevap arıyordum. Düşün Jungkook, düşün...

"Şey, yüzmek çok karnımı acıktırıyor. Burada da güzel şeyler var diye duymuştum. Ondan sanırım..." Cümlemin yarısı gözlerim tekrar onunla buluştuğunda zihnimde kaybolup gitti.

Güzel olan sensin. Sensin, Jimin. Sen, sen, sen.

"Sipariş verelim mi öyleyse?" Jimin'i onaylayan herkes garson masamıza geldikten sonra sipariş vermeye başladı.

"Bebeğim, bize her zamankinden söyleyeyim mi? Cheesecake ve latte olanından hani?"

"Olur."

"Tamam öyleyse bize iki dilim cheesecake, iki tane de latte." Sehun ve Jongin ne alacağına çoktan karar vermişken ben hala saf gibi menüye bakıyor, aklımı bir türlü toparlayamıyordum.

Ne sipariş verecek acaba? Tanrım umarım sevdiğim bir şey...

"Ben bir filtre kahve alayım."

Filtre kahve mi? Lanet olsun, onca şeyin arasından filtre kahveyi mi seçtin?

"Bir dilim de frambuazlı pasta olsun."

Menüyü sinirle kapatarak dikkatleri üzerime topladım.

Ne olurdu sende latte isteseydin? Tanrım, filtre kahve içeceğime inanamıyorum.

"Filtre kahveler iki olsun. Ve şey, sanırım bende frambuazlı pasta alacağım." Bakışlarımı Jimin'den kaçırarak aptal gibi sırıtan garsona baktım.

Neden filtre kahve satıyorsunuz seni gerizekalı!

"Öyleyse bize de iki dilim frambuazlı pasta, iki filtre kahve." Kafamı sallayarak onu onayladım ve 'biz' diyor oluşunun güzelliğine kapılıp gittim.

Okuduğum bir makalede, içtiğiniz lanet olasıca kahvenin hoşlandığınız kişiyle aynı olması, onun size olan ilgisinin artmasını sağlayacağı yazıyordu. Çünkü kahve, insanın kişiliğini gösteren en önemli unsurlardanmış. Fakat buradaki kimse bilmiyordu ki, benim bu hayatta en nefret ettiğim şey filtre kahveydi.

Jimin için, diye geçirdim içimden.

Sadece onun için.

kairos ¦ jikookHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin