X/ritmi dinle

6.6K 690 472
                                    

"Sen keyfine bak, ben üzerimi değiştirip geleceğim." Anahtarı kapının hemen yanındaki konsola fırlattı ve üzerimdeki hırkayı çıkardığı gibi koşar adımlarla koridorun sonuna gitti. Arkasından sırıtarak bakarak kot ceketimin cebinden telefonumu çıkardım ve ceketi askılığa asarak etrafa bakındım. Sıcak renklerin hakim olduğu, küçük bir dairesi vardı. Kapının önünde uzanan geniş koridorun bir ucu odasına çıkıyor olmalıydı. Sağa dönerek amerikan mutfağını ağırlayan küçük bir salonunun olduğunu gördüm. Burası koridora dahil değil gibiydi. Çünkü kapıdan içeri girip sağa döndüğüm gibi kapısı olmayan bir salon karşılamıştı beni.

İçeri geçtim ve kiremit rengi duvarları, koyu gri geniş koltukları, koltuklara uyum sağlayan bir televizyon ünitesini ve salonun en güzel yerine yerleştirilen dev ekran televizyonu, iki koltuğun ortasına yerleştirilen küçük cam sehpasını ve ileride, televizyonun hemen çaprazındaki boydan boya uzanan pencerelerin yanına konulmuş iki tekli koltuğunu inceledim. Koltuklardan geniş olanının arkası mutfağa bakıyordu. Siyah tezgahı, yine gri renkli dolaplarıyla ve küçük iki kişilik masasıyla sevimli bir mutfağı vardı. Bu evin ona ait olduğu o kadar belliydi ki. Zevkleri konusunda düşündüğüm hiçbir şeyde yanılmıyordum ve bu çok hoşuma gidiyordu. Sıcacıktı o. Kendine bağlarken asla cayır cayır yakacağını düşünmeyen tatlı bir yangının son aleviydi.

Mutluluğumdan deli divane olmuş bir şekilde koltukların birine oturdum ve duvardaki saate, ardından çaprazındaki klasik manzara tablosuna baktım. En son ne zaman bu kadar heyecan yaptığımı bile bilmiyordum. Tıkırtı sesleri geldiğinde ve odasının kapısı açıldığında öylece oturmaya devam ettim. Adımları yaklaştı, yaklaştı, tam önümde durdu. Kafamı kaldırdım vr dar paçalı eşofmanının ve kısa kollu siyah tişörtünün ona neden bu kadar çok yakıştığını sorguladım.

Ev haline bürünmüş bir Park Jimin nasıl olurda ateşli olabilir?

"Aç mısın? Bence açsın ama sormadan kafama göre bir şey yapmak istemedim." Burnunu kırıştırarak gülümsediğinde göğüs kafesimden yükselen çığlıkları susturmak için eğri durdum ve kollarımı birbirine kavuşturdum.

"Aslında sabahtan beri pek bir şey yemedim." Dürüstçe konuştuğumda gülümsemesi büyüdü ve üzerime eğildi.

"Öyleyse kalk ve bana yardım et, Kook."

Kook mu dedi o? Tanrım gerçekten Kook mu dedi?

Bileğimden tutarak beni çekti ve ayağa kalkmamı sağladıktan sonra beni arkasına alarak cam sehpanın ortasında kalan kumandayı aldı. Televizyon açıldı, kumandayla bir şeyler yapmaya devam etti ve televizyon bluetooth moduna geçti. Ardından elimi bırakarak eşofmanının cebinden telefonunu çıkardı.

"Müzik seversin diye düşünüyorum?" Telefonunu açmadan önce alnına dökülen saçlarının arasından bana baktı.

"Müziği kim sevmez ki?" Gözlerini devirdi ve gülümsedi.

"Mesela eski sevgilim?" Ayak parmaklarımdan köprücük kemiklerime kadar kasılarak taş kesildim.

"Eski sevgilin?" Elini havaya doğru sallayarak kıkırdadı.

"İki sene önce bir sevgilim vardı. Müziği boş gürültü olarak görüyordu. Düşünebiliyor musun? Ah..." Kafasını iki yana sallayarak alaylı bir ifadeyle gözlerini yumdu.

"Sen ne yaptın? O böyle dedikten sonra yani?"

"Bir hafta sonra ayrıldık." Kahkahayı bastı ve telefonunu açarak bir şeyler karıştırdı.

"Ah, anladım." Ritim odayı doldurmaya başladığında elindeki kumandayı koltuğa fırlatmadan önce televizyonun sesini açtı.

"Üzülmüyormuş gibi görünmene gerek yok. Aptal herifin tekiydi." Onu onaylamak için kafamı sallayacağım esnada beynimde şimşekler çaktı.

Herif derken?

"Herif derken?" Onun tezgahın arkasına geçip buzdolabını açmasını izlerken kaşlarımı kaldırarak sordum.

Yanlış duymuş olabilir miyim acaba?

"Evet, herif. Erkekti. Üzgünüm böyle şeylerden hoşlanmıyor muydun yoksa?" Kafasını buzdolabından kaldırarak bana baktı.

Salak Jungkook, salak. Resmen erkeklerden hoşlanıyor senin dediğin şeye bak.

"Ah, hayır. Hayır çok hoşlanırım." Kaşlarını kaldırarak çarpık bir gülümseme dudaklarına işledi.

"Yani hoşlanırım derken şey, sorun değil benim için. Çok hoşlanmam öyle yanlış oldu ama-"

"Çok hoşlanmazsın ama hoşlanırsın yani öyle mi?" Dudaklarımı ona cevap verebilmek için araladım ama titrek bir soluktan başka bir şey çıkmadı.

Konuştukça batıyorsun, aptal. Dengesizin tekisin. Daha fazla kaçamazsın.

"Sanırım..." Kafamı öne eğerek mırıldandım ve çoktan başlayan şarkıya odaklanmaya çalıştım.

Cidden mi? Utanıyor muyum yani? Ne diye kafamı eğiyorum ben?

"Güzel, hoşuma gitti." Kafamı aniden kaldırarak boynumun kıtlamasına sebep olurken yüzündeki garip gülümsemeye baktım. Garipten çok tehlikeli mi demeliydim?

Konuyu daha fazla uzatmadan arkasını döndü ve ritimle birlikte sallanmaya başladı.

"Bu şarkıyı biliyor musun? Ah, yarısı bitti bile. Dur başa sarayım." Telefonunu yeniden açarak gerçekten de şarkıyı başa sardı.

"Bilmiyorum sanırım." Yüzümü buruşturarak cevapladığımda hala aklımı toparlayabilmiş değildim.

"Strip That Down." Buzdolabını kapattı ve gözleri keskin bakışlar eşliğinde benim titrek göz bebeklerimi buldu.

"Ha?"

"Şarkının adı Strip That Down." Ellerini hareket ettirerek yerinde sallanmaya başladı.

"Ritmi dinle, sözleri dinle. Görüyor musun, ne kadar güzel?" Gözlerini kapatarak sözlere eşlik etmeye başladı.

"You know, i love it, when the musics loud but cmon, strip that down for me, baby.*" Etrafında dönerek mutfaktan çıktı ve bana doğru yürümeye başladı. Tam önümde durdu.

"Now there's a lot of people in the crowd but only you can dance with me.*" Ellerini ben ne olduğunu anlayamadan ellerimi buldu ve bileklerime doğru usulca çekilerek kollarımı boynuna bıraktı.

"So put your hands on my body and swing that round for me, baby.*" Nefesleri tenime çarptıkça ağrıyan soluklarım ciğerlerimi yaktı. Yemin ederim ne olduğunu anlamak istemedim o an. Kelimelerde yatan anlamları bilmek istemedim. Çünkü bu benim için bile bile ölüme yürümek gibiydi. Bu, ölümü benim için güzel kılmak gibiydi. Belime dolanan kollarıyla kavuşacağım en güzel ölüm gibiydi.

"Bir gün, bara gidelim ve bu şarkıyı açtıralım. İşte o zaman sözlere tam anlamıyla uyum sağlamış oluruz."

*

*Müziğin sesinin yüksek olmasını seviyorum, hadi bebeğim benim için soyun.
*Burada bir sürü insan var ama sadece sen benimle dans edebilirsin.
*Bu yüzden ellerini bedenime koy ve benim için sallan.

kairos ¦ jikookHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin