"Jongin'in ağzı bıçak açmıyor resmen, devlet sırrı verecek sanki." Ağzına birkaç cips teptikten sonra yeniden konuşmaya başladı. "Hayır yani, madem bu kadar özeldi neden önceden anlattın ki?" Parmaklarını teker teker yaladı ve bacak bacak üstüne attı. "Bazen bu adamın neyini sevdiğimi anlayamıyorum. Hayattan soğutuyor beni."
Dikkatim tamamıyla dağıldı o içeri girdiğinde. Sehun'un ne söylediği, kendi kendine söylendiği hiçbir şey zihnime girmedi bile. Baldırlarını zar zor saklayan kısa şortunu gördüğümde elimdeki cips paketini gözümün görmediği herhangi bir yere fırlattım. Çıplak bacakları, gözlerimin önünde bana bir cezaymış gibi ardı ardına adımlarını takip ederken gözlerimi kısa bir an yumdum. Tanrım, daha yüzünü inceleyememiştim bile.
"Sen beni dinlemiyor musun?" Omzumun sertçe dürtülmesinden ötürü acıyan omzumu geri çektim ve aptal gibi göründüğüme bahse bile girebileceğim bir ifadeyle Sehun'a döndüm.
"Bir insan nasıl bu kadar etkileyici olabilir?" Elini cips paketinin içine yeniden sokarken gevşekçe sordu.
"Kim?"
"Kim olabilir sence?" Kafasını aşırı dikkat çekici bir şekilde çevirirken kıkırdadı.
"Ha, Jimin mi?" Ayak bileğine bir tekme geçirdim hızla.
"Biraz daha bağır istersen? Yeterince sesli değildi." Ağzındaki son lokmayı da yuttu.
"Dedim ki, Jimin de buradaymış!" Bütün salonda yankılanacak kadar sesli konuştuğunda ileri doğru atıldım ve ağzının yağlı olmasını umursamadan dudaklarının üzerini elimle kapadım.
"Sussana geri zekalı. Beynini dağıtacağım şimdi." Kafamı çevirip Jimin'in olduğu yere baktığımda gülümseyerek bize doğru geldiğini gördüm.
"Sehun yemin ederim ölümün elimden olacak." Elimi ağzından çekerek bana gülümseyerek bakan Jimin'e gülümsedim.
Gülümsediğinde küçücük kalan gözlerinden öpmek istiyorum, Park Jimin.
"Merhaba millet." Aynı onun gibi gözlerim kısılana kadar gülümsedim. İçtenlikle, tıpkı onun gibi gözlerinin gözlerimin içine baktığı kadar.
"Merhaba, Jimin."
"Üzerindeki mayo mu yoksa bana mı öyle geliyor?" Sehun ellerini tişörtünün üzerine sürerek ayağa kalktı. Onu taklit ederek bende kalktım ve tam karşısında durdum Jimin'in.
"Evet, mayo. Bugün özel bir misafirim geliyor da." Elini Sehun'un omzuna koydu ve gözlerimin seyirmesine sebep oldu.
Kimmiş bu sana mayo giydirebilen özel misafir?
Boğazımın ortasına oturan yumruyu yutkunarak atlatmaya çalıştığımda merakımdan kurdurmak üzereydim. Kimdi ki bu misafir, neyin nesiydi? Bu lanet mayoyu ona giydiren kimdi tanrı aşkına!
Boşta kalan elindeki telefon çalmaya başladığında müsaade isteyerek telefonu açtı.
"Geldiniz mi? Tamam, bekleyin beni." Telefonunu kapatarak aynı gülümseyen gözlerle bize döndü.
"Şimdi gitmem gerek, misafirim gelmiş. Sonra görüşürüz." Arkasını dönmeden önce gözlerimin içine bakarak elini salladı ve koşar adımlarla aramızdan uzaklaşarak salondan çıktı.
Neden gözlerimin içine öyle bakıyorsun? Neden son baktığın gözler benimki olmak zorunda? Beni neden böyle etkisiz bırakıyorsun?
"Anlaşılan o kadar da önemli bir şey değilmiş. Baksana havuza girmeye hazır duruyor." Yerine oturarak cips paketini yeniden eline alan Sehun, sinir kat sayıma bir yenisini eklemekten çekinmedi.
"Ya da misafiri bunun önemsemeyeceği kadar önemli olmalı."

ŞİMDİ OKUDUĞUN
kairos ¦ jikook
Fanfiction"Hayatımın en doğru anında ikinci bir vurgun yemek, ağrıların en şiddetlisini öptürdü bana." 28.10.17/12.01.18