XX/kalçalarından daha fazla

5.4K 595 109
                                    

"Neresi ki, burası mı?" Karanlığa aldırmadan elini birden bire duvara vuran Jimin, boş evde çarpma sesinin yankılanmasına sebep olduktan sonra aptalca kıkırdadı.

"Elim acıdı." Elini duvardan çektim ve aradığı ışığın düğmesine boşta kalan diğer elimle bastım. Koridor aydınlandığında neredeyse yere düşmek üzere olan Jimin'i kucakladım ve kapıyı ayağımla vurarak kapadım.

"Aa buldun mu? Nasıl hemen buldun, Jungkook? Ben çooook aradım ama bulamadım." Boynuma düşen kafasıyla birlikte mırıldandığında kollarımı beline sardım.

"Çünkü burası benim evim, Jimin." Kafasını kaldırdı ve kaşlarını çattı.

"Senin evin mi? Burası senin evin mi? Ama anladım kokusundan belliydi, burası senin evin öyle mi?" Gevşek gevşek gülmekten çenesi ağrıyor muydu acaba?

"Evet, harika. Hadi şimdi sus ve odama gidelim." Dudaklarını birbirine bastırdı ve nefesini üfleyerek ikisinin birbirine çarpıp titreyerek komik bir ses çıkarmasına sebep oldu. Sonra çıkardığı sese güldü ve omuzlarıma vurdu.

"Odana mı gidiyoruz?" Alkol kokan nefesi yüzüme çarptığında gözlerimi kırpıştırdım.

"Evet." Parmakları omuzlarımın üzerinde oyuncu bir tavırda dolaştı. Dudakları sağ tarafa doğru genişledi ve gözlerini yumdu.

"Ne yapacağız odanda?" Sarhoş birisine oranla fazlasıyla çenesi düşüktü.

Gerçekten sarhoş olacak zamanı mı buldun Jimin? Cidden mi? Hayvan gibi içerse tabii olur, ne diye şaşırıyorsam...

"Uyuyup uyanacağız, sabah olacak ve sana bu yaptıklarını hatırlatıp seni utandıracağım." Ellerini omuzlarımdan çekti ve yanaklarıma koydu. İki yanağımı birbirine bastırarak etimin sıkışmasına ve dudaklarımın büzüşmesine sebep olduğunda yine güldü.

Tamam gülmeni çok seviyorum falan filan ama sence de yetmez mi?

"Ben hiçbir şeyden utanmam, Kookie. Hemde hiiiiiçbir şeyden. Anladın mı?" Harfleri uzatarak konuşması dışında ve birde etrafa baygın bakışlar atması dışında sarhoş olduğuna beni inandıracak pek bir şey yoktu, şimdiye kadar.

"Eğer sende utanmazsan..." Yanaklarımından aşağıya kayan elleri göğsüme, karnıma ve oradan pantolonumun kemerine uzandı. Ne yapacağımı bilemez bir halde kollarını belinde tutmaya devam ederken gözlerimi sımsıkı yumdum. Jimin'in sarhoş olduğu yetmezmiş gibi bir de beni sarhoş ediyordu. Tanrım, hemde kör kütük sarhoş ediyordu. Onun rüzgarına kapılıp gidersem dalından kopmuş ölü bir yaprak gibi hissetmekten korkuyordum.

"Jimin, yapma." Düzgün düşünemiyordu. Ya da bilmiyorum, düşünüyordu? Ellerini kemerimden kaydırdı ve fermuarımla oynamaya başladı.

"Neyi yapmayayım ki? Bunu mu?" Bir anda aşağıya inen fermuarımla birlikte boğazıma kaçan tükürük yüzünden öksürmek zorunda kaldım. Kollarımı belinden yukarı çıkardım ve kürek kemiklerinin ortasında durdum.

"Odama gidelim mi?" Kemerin sadece dişini deriden serbest bıraktı ve düğmemi açtı.

"Eğer uyumak için değilse gidelim." Boynuma temas eden dudaklarıyla birlikte tırnaklarımı tişörtünün üzerine geçirdim. Hızlanan nefeslerim saçlarına değiyordu. Kafasını yeniden omzuma yasladı.

"Hayır, sadece uyumak için." Ellerini iki yana doğru ilerletti ve pantolonumun iki yanını kavrayarak aşağıya indirmeye başladı. Ellerimi sırtından çekerek ellerinin üzerine koydum ve pantolonumu indirmesini engelledim.

"Sarhoşsun."

"Olmasam fark eder miydi?"

"Belki."

"Evde kahve var mı?" Sesli bir nefes verdim. Jimin'in ellerini neredeyse kalçama düşmüş olan pantolondan çektim ve kafasını kaldkrmasını fırsat bilerek gözlerine baktım.

"Sadece uyusak olmaz mı?" Yüzümü inceledi birkaç saniye boyunca. Orada nasıl bir ifade gördü bilmiyorum ama sessizce kafasını salladı sadece. Bir anda değişmişti. Uysalca ellerini ellerimden çekti ve arkasına yasladı.

"Hadi." Geri çekilip ona yol verdim ve arkasını dönmesini bekledim. Tanrım, pantolonumu karşısında ilikleyecek olmak utanç vericiydi. Nihayet Jimin arkasını döndü ve bende hızla fermuarı çekip düğmeyi ilikledim. Kemer öylece kalabilirdi.

Koridorun sağına dönerken omuzlarını tutarak odadan içeri girmesini sağladım.

"Biraz bekleyebilir misin?" Kafasını sallayarak içini çekti. Geri çekildim ve yatağın örtüsünü açarken ona baktım. Ağzını şapırdatarak elleriyle gözlerini ovuşturdu. Tanrım, Park Jimin'in bu tatlı hallerini de mi görecektim? Örtüyü yere fırlattım ve yorganı açarak yatağı patpatladım.

"Gel hadi." Gözlerini ovuşturmayo bırakarak kalbimi sımsıcak eden Jimin, yatağın köşesine oturdu ve kafasını öne eğerek gözlerini yumdu. Birden bire modunu değiştiren şey neydi, çok merak ediyordum. Küçük, kucaklanmayı bekleyen bir kedi gibiydi şimdi.

"Üzerindekiler rahat mı? Çıkarmamı ister misin?" Kafasını iki yana salladı.

"Tamam öyleyse, buraya gel." Yatağa oturarak onu da kolundan çektim ve ikimizin uzamasını sağladım. Yorganı üzerimize örterek kafamı hemen kafasının yanına bıraktım.

"Jungkook," Bedenini döndürerek omuzlarıma sarıldı.

"Hım?" Gülümsediğini sesinden anlamıştım.

"Ben seni seviyorum galiba." Küçük bir çocuk gibi kıkırdadı ve gözlerini daha da sıkı yumdu.

"Kalçalarından bile daha fazla."

kairos ¦ jikookHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin