XII/yaban mersini & böğürtlen

6K 654 154
                                    

"Peki ya sen ne yaptın? Seni öpünce yani?" Sağ elimi sesli bir şekilde alnıma çarptım. Hatta öyle yüksek çarpmış olmalıyım ki telefonun bir ucunda olan Sehun bile bunu duymuştu.

"O ses neydi? Kendini mi tokatladın sen?"

"Boşver şimdi sesi tokadı. Resmen hiçbir şey demeden çıkıp gittim. Düşünebiliyor musun, bana o soruyu sordu gözlerimin içine ilk defa bu kadar ciddi baktı ve ben aptal gibi utancıma yenik düşüp evden çıkıp gittim. Üstelik hırkamı almayı bile unutmuşum. Eve gidene kadar kıçım dondu."

"Daha yeni mi anladın?"

"Ne?"

"Aptal olduğunu diyorum, daha yeni mi anladın?" Gözlerimi devirerek oturduğum koltukta sinirle zıpladım.

"Sana milyon tane şey söyledim ve sen  sadece bunu mu çıkardın?"

"Evet, çünkü aptal olduğunu daha önceden bilseydin tedbirli davranır böyle bir hataya düşmezdin. Gerçekten bu işlerden anlamıyorsun. İlk defa bir erkekten hoşlanıyor olduğun o kadar belli ki. Of resmen eziksin Jungkook." Yükselen ses tonuyla birlikte bugün milyonuncu kez oflayan Sehun'un telefonu yüzüne kapamadan önce kapının çalmasıyla durakladım.

"Kapa çeneni. Jongin geldiğinde kimin ezik olduğunu söyletme istersen?"

"Seni bezelye beyi-" Yarın Sehun'un canıma okuyacağını biliyordum ama bundan önce merak ettiğim başka bir şey vardı. Kimdi şimdi bu? Kimseyi beklemiyordum. Üstelik aniden birilerinin kapımı çalacağı kadar arkadaş çevrem de yoktu.

Kapı bir kere daha çaldığında koltuktan kalkarak belimden düşen eşofmanımı yukarıya çektim ve ayaklarımı yere sürterek kapıya ilerledim.

"Geldim." Kapıyı açtım ve daha dün köşe bucak kaçtığım kişinin gülümseyen yüzünü gördüm.

"Merhaba." Dudaklarımı birbirine bastırarak vereceğim nefesi yuttum. Ardından kısık bir tonla fısıldadım.

"Merhaba."

"Çat kapı geldim kusura bakma ama buradan geçiyordum ve evinin de burada olduğunu biliyordum. Uğramak istemiştim."

Evimin burada olduğunu nereden biliyorsun ki?

"Tabii, içeri gelir miydin?" Jimin'in buraya gelmemesi gerekiyordu. Tanrı aşkına ben ondan kaçmak için bugün havuza bile gitmemiştim, ama o evime gelmişti!

Sakin ol Jungkook, belki içeri bile girmez?

"Aslında iyi olur, hava biraz soğuk da."

Hay dilimi sikeyim.

"Gir lütfen." Kapıyı daha da aralayarak içeri girmesini sağladığımda dışarıdan gelen soğuk hava yüzünden biraz içim acımıştı.

Üşümüş müdür? Kalın giyinmiş mi ki? Ah, ben kendimi burada düşünürken onun o güzel elleri soğuktan kızarmış mıdır acaba?

İçimde ona karşı oluşan tüm kaçma dürtüsü tamamen silindi, yerine onu tamamen sarıp sarmalamak isteyeceğim hisler karalandı.

Ona sarılarak soğuyan tenini bizzat kendim ısıtmak, o küçük tatlı parmaklarına sıkı sıkı tutunmak, bir battaniye altında bacaklarımız birbirine karışmış bir şekilde oturmak. Onun kokusu, onun teni ve onun bedeniyle baş başa kalmak.

"Jungkook? Ayakkabılar diyorum. Hey." Elini gözlerimin önünde sallayan Jimin ile birlikte irkilerek bakışlarımı ona çevirdim.

"Daldın gittin. İyi misin?"

Sence? İyi miyim?

"Şey, üzgünüm. Bir şey aklıma geldi de." Gözleri küçücük kalana kadar gülümsedi ve yanaklarının şişmesine sebep oldu. Gözlerimin önüne serdiği görüntüyle iç çektim.

"Önemli değil. Şey diyordum, ayakkabıları çıkarmalıyım sanırım."

"Evet, çıkarsan iyi olur. Evin içinde ayakkabı pek sevmiyorum da." Gülümsemesini daha da büyüterek dudaklarını araladı ve siyah postallarını çıkararak benimkilerin yanına koydu.

Biri siyah diğeri kahverengi iki postal. Jimin ve benimkiler. Yan yana öyle güzeller ki.

"Benim gibi düşünüyor olman güzel." Sırt çantası ve kot ceketiyle birlikte içeri geçtiğinde etrafa bakındı ve nereye geçmesi gerektiğini düşündü.

"Sağa dön, oturma odası orada."

"Tamamdır." Sağa dönerek gözden kaybolduğunda kapıyı kapadım ve soğuyan alanı fark ederek bedenimi salladım. Hafta gerçekten de soğuktu.

"Sıcak bir şeyler içmek ister misin?" Oturma odasının kapısına omzumu yaslandığımda tekli bordo koltuğumun dibine çantasını koymuş, ceketini çıkarıyordu.

"Meyve çayı iyi olabilirdi." Dudaklarımı büzdüm ve düşündüm.

"Güzel. Evde olması lazım. Ama hangisinden olduğunu bilmiyorum. Bakmam gerek." Elimde sol tarafta kalan mutfağı gösterdiğimde omuz silkti ve siyah beyaz çizgili boğazlı kazağıyla baş başa kaldı.

"Beraber bakabiliriz." Odadan çıkarken peşimden geldiğini bilerek koridordan geçtim ve hemen karşıda kalan mutfağa gittim. Lambayı yakarak içerisi aydınlandığında buzdolabının solunda kalan küçük çekmeceyi açtım ve içinde kalan tek tük meyve çaylarına baktım. Jimin yanıma gelerek eğildi ve çekmecenin içinde dağınık paket çaylara baktı.

"Ben bunu istiyorum." Her zamanki yüzüğünü taktığı işaret parmağıyla işaret ettiğine baktım.

Yaban mersini.

"Tamam öyleyse, bende böğürtlenli içeyim." İki paketi çıkardım ve su ısıtmak için arkamı döndüm. O esnada dip dibe geldiğimiz Jimin dudaklarını ıslattı ve kısa bir an, yemin ederim çok kısa bir an, için benim kuru dudaklarıma baktı.

"Yaban mersini ve böğürtlen. Yan yana olunca kulağa çok hoş geliyor, Kook."

kairos ¦ jikookHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin