"Ne yani seni öylece bıraktı mı?" Kafamı sallayarak binadan çıktım. Arkamdan beni takip eden Sehun'a dönerek dudaklarımı büzdüm.
"Ayağıma kramp girince çok endişelendi ama, anlamadım gitti." Binanın birkaç metrelik kısa bahçesini de geçip ağır demir kapıyı araladım ve önce Sehun'a geçmesi için izin verirken kafamı kaldırıp yüzme havuzuna açılan kapalı, geniş pencerelere baktım. Kalın storları her zamanki gibi yere kadar çekilmişti. İçimi çekerek önüme döndüm ve kapıyı bırakarak gürültüyle kapanışını duydum.
"Jongin'den uzun zaman önce bir şeyler duymuştum, yani şey Jimin'in neden suya giremediğiyle ilgili. Ama tam hatırlamıyorum ya." Gözlerini kırpıştırarak saçlarını karıştırdığında kısa kaldırımdan indi ve yan yana yolun ortasından yürümeye devam ettik. Yerimde zıplayarak ellerimi ceplerime soktum.
"Lütfen hatırla, Sehun ya lütfen. Ben hayatta soramam ona bunu. O da söylemez gibi görünüyor zaten. Ama çok merak ediyorum." Son cümlemi isyan edercesine ayağımı yere vurarak söylediğimde ellerimin cebimde olması ve benim olduğum yerde tepinmem sebebiyle dar pantolonum aşağıya indi. Oflayarak ellerimi cebimden çıkardım ve pantolonumu yukarı çektim.
"Sanırım başına bir olay gelmiş. Şey, o günden sonra elinde olmayan sebeplerden dolayı sadece havuza değil denize falan da giremiyor demişti. Fizik tedavi mi ne görmüş galiba." Ağzımdan şaşkın bir nidanın çıkmasına engel olamadım.
"Fizik tedavi mi?" Jimin'in fizik tedaviyle ne işi olurdu ki?
"Ben yüzmeyi bilmiyor falan sanmıştım oysa." Ellerimi yeniden ceplerime yerleştirerek düşünmeye başladım.
Neden fizik tedavi gördün, Jimin?
"Saçmalama, yüzmeyi bilmese yüzme kulübünde işi ne? Hem gönüllü olarak çalışıyor, biliyorsun."
"Doğru söylüyorsun ama yüzmeyi bilmediğini ima ettiğimde fazla tepki verdi ben de çekindi sandım, ne bileyim ya." Sehun birden bire durdu ve yüzüme boş boş bakındı.
"Dur ya, ben niye Jongin'i arayıp sormuyorum ki? Hay aklıma..." Cebinden hızla telefonunu çıkarıp birkaç saniye sonra kulağına götürdüğünde dudaklarını ısırarak karşı tarafın cevap vermesini bekledi. Bir yandan da yürümeye devam ediyor, arada bir bana bakıyordu.
"Jongin, meşgulsün biliyorum ama sana bir şey sormam lazım." Karşı taraftan gelen uğultulu sesi dinledikten sonra yeniden bana baktı.
"Jimin neden havuza ya da denize her ne haltsa işte girmiyordu Jongin, söylemiştin ama unuttum ben." Elini beline yerleştirdi, birkaç saniye bekledi ardından kaşları çatıldı.
"Ne demek bilmiyorum? Anlatmıştın ama basbayağı sen?" Ağzından bir 'hah' sesi döküldü.
"Şimdi de hatırlamıyorum mu oldu? Dur bir kapatmasana ya, Jong- Jongin kapattın mı? Alo?" Telefonu kulağından çekerek uzaklaştırdı.
"Suratıma kapadı. Hayır resmen gerzek Jimin'i korumak için telefonu yüzüme kapadı."
"Neden korumak için olsun ki? Unuttum demedi mi?
"Bu bir taktik, Jungkook. Bu kadar saf olma. Önce bilmiyorum dedi sonra hatırlamıyorum dedi en sonunda da telefonu işim var diyerek yüzüme kapadı. Yüzde yüz altını çiziyorum ki, siz dün Jimin'le konuştuktan sonra Jimin Jongin'i tembihledi." Telefonu arka cebine yollarken çoktan onun evinin önüne gelmiştik bile.
"Ama bekle sen, ben bu işi çözeceğim."
*
ŞİMDİ OKUDUĞUN
kairos ¦ jikook
Fanfiction"Hayatımın en doğru anında ikinci bir vurgun yemek, ağrıların en şiddetlisini öptürdü bana." 28.10.17/12.01.18