XXI/öyle miyiz?

5.3K 548 75
                                    

"Ah tanrım, bu ne?" Jimin alnını ovarak kafasını yastıktan kaldırdı ve gözlerini araladı.

"Sana da günaydın, Jimin." Sesimle birlikte irkilerek etrafı gözleriyle taramayı bıraktı ve hemen karşısında ayakta dikilen bana baktı.

"Jungkook?" Şaşkın çıkan sesiyle birlikte elini alnından yukarı doğru çıkardı ve dağılan saçlarını daha da dağıttı.

"Evet?"

"Ben gece senin evinde mi kaldım?" Burnunu çekti ve tamamen doğrularak sırtını yatak başlığına dayadı. Gözleri hala tam anlamıyla açık sayılmazdı.

"Evet." Dedim tekrardan. Birkaç saniye yüzüme anlamsızca baktı.

"Beni sen mi buraya getirdin? Bardan sonra yani?" Kollarımı göğsümde kavuşturarak birazdan anlatacağım şeylerle utanç komasına girmesini bekledim. Fakat hiçte öyle olmadı.

"Evet, sarhoş oldun." Dağılan çarşaflara inen bakışları yeniden bana döndüğünde sırıtıyordu.

"Ne kadar... sarhoş oldum? Yani kendimi kaybedecek kadar mı?" Başının deli gibi ağrıdığına adım gibi emindim. Fakat o hala muziplik peşindeydi.

"Kendini kaybedecek seviyeye gelip üç saniye sonra sızacak kadar." Dudaklarını büzdü ve kafasını omzuna yatırdı.

"Doğru bir tanım oldu."

"O da ne demek şimdi?" Alnına dökülen saçlarını yeniden geriye attı ve dili dişlerinin üzerinde gezindi. Ve ben bunu gördüm, anı anına tam olarak.

"Sarhoş olunca ve ertesi gün uyanınca yaptığım şeyleri unutmak pek huyum değildir, Jungkook." Ne yani hee şeyi hatırlıyor muydu? O barda resmen beni yediğini, burada beni ellemediği tek bir dakika bile olmayan geceyi hatırlıyor muydu?

"Hatırlıyorsun yani?" Kaşlarımı kaldırarak bir ihtimal benimle dalga geçiyor olmasını istedim, fakat sonuç koca bir isyan oldu.

"Hemde her şeyi." Pekala, utanacağını düşündüğüm için az önce mutlulukla ellerini çırpan içimdeki o çocuk sessizce yanakları ve burnu kızarmış bir şekilde köşesine geçti, oturdu. Gün boyunca sesi çıkmayacağa benziyordu.

"Tamam." Dedim sessizce ve omuzlarımı silktim.

Karşında Park Jimin varsa asla kazanamazsın, Jeon Jungkook. Asla.

*

"Bana temiz bir iç çamaşırı verir misin?" Bornozunu sıkı sıkıya bağlayarak banyodan çıkıp direk olarak odama giren Jimin'in nasıl güzel göründüğünü düşünerek mest oldum. Islak ve alnına dökülen saçları, muhtemelen sıcak suyla duş aldığı için kızaran yanakları, göğsünden itibaren dizlerine kadar bedenini örten bana ait olan beyaz bornozu... Hem sevimliydi, hem de olağan dışı yakışıklı.

"İstersen kıyafette verebilirim." Kaşlarımı kaldırarak sorgularcasına yüzüne baktım. Rahatlamışa benziyordu.

"Ah, harika olur." Eğer bunun için çekindiyse bunu çok tatlı bulurdum ve Jimin'in arkasından bunu düşünerek 7/24 sırıtıp yatakta tepinebilirdim. Jimin, benim kıyafetlerimi giyecekti.

"Pekala," Arkamı döndüm ve uzun konsolumun ilk çekmecesini açarak iç çamaşırlarıma baktım. Çoğunlukla siyah renktelerdi ve onun nasıl bir şey giyeceği konusunda kararsızdım. Dudaklarımı büzerek sol tarada yatırdığımda onun omzumun üzerinden eğilerek çekmeceye bakındığını gördüm. Gözlerini iyice açmış, dudaklarını her an bir şey söyleyecekmiş gibi aralamış, sırasıyla iç çamaşırlarımı inceliyordu. Elini uzattı ve sol tarafta en üstte bulunan koyu gri olanını aldı.

"Bu uygun." Kafamı salladım ve gülümsememek için dudaklarımı birbirine bastırdım.

"Nasıl bir şey giymek istersin?"

"Rahat olsa yeter." Çekmeceyi kapatıp dolabıma ilerledim ve sürgüyü ittirerek çokta fazla seçeneği olmayan kıyafetlerimi ona sundum.

"Bak bakalım, ne giymek istersin?" Yeniden usulca yanıma adımladı ve çenesini omzumun üzerine yasladı. Tanrım, o kadar hoş bir sahneydi ki...

"Her şeyin beyaz mı senin tanrı aşkına?" Omuzlarım sarsılana dek kıkırdadım ve onunda kıpırdamasına sebep oldum.

"Beyazı seviyorum." Sol elini uzatarak askılıktaki beyaz tişörtleri işaret etti.

"Herhangi birini ver öyleyse." Bunu yaptığım için her ne kadar boşluğa düşsem de bir adım ileri attım ve çenesinin omzumdan düşmesine sebep olarak tişörtlerden birisini çektim ve askıdan çıkmasını sağladım. Ona doğru fırlattım ve altta duran eşofmanlarıma bakındım.

"Bunların hepsinin sana büyük olacağını düşünüyorum." Arkamda duyduğum hışırtılar ve onun duyamadığım sesi yüzünden arkamı döndüm. Karşılaştığım şeyin yere düşen bornozum ve iç çamaşırını henüz üzerine geçirebilmiş bir Jimin değildi.

"Jimin, tanrım ne yapıyorsun?" Arkamı dönerek ellerimi gözlerimin üzerine kapadım. Hiç utanması yok muydu bu adamın?

"Ne oldu?" Kahkahası odada yankılandığında yerimde zıpladım.

"Ne mi oldu? Ne mi oldu!"

"Bana dönebilirsin, Jungkook." Tereddütle birlikte arkamı döndüm ve parmaklarımın arasından ona baktım. Kollarımı kavrayıp tek hamlede ellerimi gözlerimin üzerinden çekti.

"Sevgilimden bir şey sakınacak değilim ya." Kollarımdan kayan elleri bileklerimi okşadı.

"Ha?" Ne dedi o, sevgili mi? İçkiyi dün gece fazla kaçırıp bu vakte kadar sarhoş olma olasılığım kaçtı? Hani bir ihtimal yanlış duyduysam ve...

"Dedim ki, senden hiçbir şeyimi saklamaya gerek yok. Bundan utanmıyorum ve-"

"Onu demiyorum! Sevgili mi dedin sen?" Hiddetime karşı irkildi.

"Sevgili değil miyiz?" Heyecanımla birlikte nefesim kesildi.

"Öyle miyiz?" Birkaç saniye yüzüme boş boş bakındı. Daha sonra bir şeyleri anlamış gibi çenesini yukarı kaldırdı ve bileklerimi kaldırdı.

"Tanrım, sen teklif mi bekliyordun yoksa?"

Zahmet olacak ama, evet.

"Yok, yani ben bilemedim bir an-"

"Çok aptalım. Böyle şeyleri yapmayalı çok uzun zaman oldu, Jungkook. Özür dilerim." Lafımı keserek cümlelerini art arda sıralamaya başladı. Gerçekten aklına gelmemişti.

"Önemli değil, Jimin. Teklif falan umurumda değil. Sadece bununla ilgili hiç konuşmadık, yani aramızdaki bu ilişki hakkında. Bu yüzden sen öyle diyince ne diyeceğimi bilemedim." Elleri yanaklarıma çıktı ve tenimi uzunca okşadı.

Gözlerini kapama, Jungkook. Yapma.

"Biliyorum, bebeğim. Haklısın da. Sadece dediğim gibi böyle şeyleri yapmayalı çok oldu." Yanaklarımın üzerindeki ellerini tuttum ve yumuşak derisinin üzerini okşadım.

"Şimdi yap."

"Ne?"

"Diyorum ki, şimdi yap." Çıplak göğsü genişledi, derin bir nefes aldı. Yapacaktı. Tanrım, yapacaktı!

"Sana kesin olarak seni seviyorum diyemem. Ama seni sevme yolunda en sağlam adımları atıyorum diyebilirim. Ve kesinlikle eminim ki sevgilim olmanı istiyorum. Benimle çıkar mısın?" Bu kadardı işte. Tek harfine bile tav olabileceğim birisiydi o. Bu anımıza bile saatlerce gözyaşı dökebilirdim. Öyle değerliydi ki...

"Evet." Dedim mutlulukla. Yüzümdeki en parlak gülümsemenin şu anki olduğuna emindim, bundan oldukça memnundum. Gülümsedi ve dişleri alt dudağına yerleşti. Böyle gülümsüyor oluşunu öyle çok seviyordum ki... Fakat ben sadece alev almıştım. Baştan aşağı kıpkırmızı olma yolunda ilerliyor oluşum, ona rezil olacağımın habercisiydi. O da bununla dalga geçmekten asla çekinmezdi. Geri çekildim ve aramızdaki teması bozarak arkamı döndüm.

"Giyin ve mutfağa gel. Kahvaltı edelim," Arkamı dönmeden kapıya ilerledim ve aralık boşluktan süzülüp koridora çıkmadan önce mırıldandım;

"Sevgilim."

kairos ¦ jikookHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin