Selamun Aleykum. Yıldıza tıklayalım ki goncalar, gül açsın. Yorumlar can suyu, verimi bol olsun!
Labtobu kucakladığım gibi üst kata gidip rahat edebileceğim bir pozisyonda yatağa uzandım. Önümdeki SPSS programına uzun süre baktım. Ama gram ödev yapmadım. Faruk sürekli beynimi ele geçirip durdu. En son laptobun kapağını kapatıp yastığa başımı koydum.
Orada öylece uyuyakalmışım.
"O nasıl sarılmaktı. Sen de gördün değil mi, Aslan?" Diye yorgun bir ses geldiğinde yastığın üstüne yığılmış uykum aniden toparlandı. "Ben şimdi nasıl unutacağım?"
Saç tellerim, tanıdık parmaklar tarafından alnıma gelişigüzel dağıtıldı. Ömrüme eklenen birkaç yılın geri çekildiğini hissettim. Muhtemelen Faruk'un yüzündeki şuan geçen zamana ithafen bayatlamış olması gerekli tebessüm solmuştu ve biliyordum ki ne kadar sularsam sulayım açmayacaktı.
Kendimden nefret ediyordum. Elimde fazlaca umut olacak ki bilip bilmeden verip duruyordum.
"Bana arkadaşlarım hep onda ne bulduğumu soruyorlar." Sertçe yutkundu. "Söylemiyorum. Söyleyemiyorum. Kendimden bile saklıyorum. Bulduğum şeyi bulacaklar diye ödüm kopuyor."
Kedi mırıltıları arasında "Peki," Dedi, Faruk. "Söylesene Aslan, onun aradığı ne ki bende bulamıyor? Çirkin miyim?" Cıkladı. "Sanmıyorum. Hem çirkinsem ne olmuş? Güzel severim ya. Bu..." Bir yutkunuş daha geldi. "Yetmez mi?"
Kalbim, göğüs kafesimi kırmaya ant içmiş gibi atıyordu. Yavaşça gözlerimi aralarken ona sakin olmasını fısıldadım. Faruk, yanıma çektiği sandalyede, dizinde Aslanla beraber oturuyordu. Yüzü dizlerine dönüktü. Başımı oynattığımda bunu fark etmedi. Aslan, halıya atladığında Faruk bana döndü. Karanlıkta beliren çatık kaşları eski halini aldı.
Yatakta oturur vaziyete bürünüp yana kaydım. Bunu neden yaptığımı bende tam olarak bilmiyordum. Tek bildiğim Faruk çok uzun zamandır bana doğru yürüyordu ve yorulmuştu. Bu sefer de yoluna çıkmazsam büyük ayıp olacaktı. Ne zaman çağırırsam çağırayım beni reddetmeyen adam yine kendine yakışanı yaptı, yanıma oturdu ve hiçbir şey söylemeden öylece baktı. On dört yıllık eğitim hayatımda biri de bana şöyle bakmayı öğretmedi. Kendimi boşa okumuş sayıyordum.
"Öyle bakma."
"Ama güzelsin." Dedi. Kendimi tutamayıp kıkırdadım. "Bunu bana küçükken sürekli çirkin olduğumu söyleyen çocuk mu diyor?"
Faruk bana küçükken hep çirkin olduğumu söylerdi ve itiraf etmek gerekirse o her böyle dediğinde nedense kendimi dünyanın en güzel kızıymışım gibi hissederdim.
Halen bir cevap bekliyordum ama cevap gelmedi. Sadece güldü. Sanırım bu, ismimin benden çok onun dudaklarına yakıştığının alelade kanıtıydı.
Başımı dizimden yukarı kaldırıp yirmi üçünde bir adamın yaşından büyük yorgunluğunun sindiği suratına baktım ve o anda ellerimi yüzüme kapatarak ağlamaya başladım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
gül gonca
RomanceHikayede kusur varsa bendendir, İslam'dan değil. Hikayeye yorum yaparken lütfen argo kelimeler kullanmayın. "Seni nasıl sevdiğimi bilsen gitmezsin. Bilmediğinden gidiyorsun ben biliyorum."