Selamun Aleykum. Yıldıza tıklayalım ki goncalar, gül açsın. Yorumlar can suyu, verimi bol olsun!
Faruk gideli içim, annemin mutfak penceresi önü çiçekleri kadar soluktu. Açması için bolca ağlasam da her seferinde daha da beter oldu ve sonunda kendimi çürüttüm. Bunun yanında soluk içime konan kalbim de pır pır ötüp durdu. Sanki göçmen bir kuş ordusunun göğüs kafesime çarpıp ölürken ki son çığlığıydı bu.
Dışarıda bir anda başlayan hareketlilik ve ses kalbimdeki gürültüyü sustururken salonun dışa bakan yerindeki perdeyi kaydırdım. Gözlerim günlerce yaptığını devam ettirip yine bir umut, böreği tekrar unuttuğunu söyleyerek geri gelecek Faruk'u aradı. Ama her seferinde olduğu gibi şimdi de eli boş ve fazlasıyla yorgun döndü.
O sırada Tarık abim elinde bir tabak kabak tatlısıyla yanıma oturdu. Porselene bulaşmış cevizleri yerken çatala taktığı bir dilimi de bana uzattığında başımı olumsuzca sallamakla yetindim. Akşama doğru abimin hareketinin bir benzerini de annem yaptı. Elinde bir tabak, üzerinde yoğurt gezdirilmiş, dolma vardı. Bir elini omuzuma koyup tabağı bana doğru ittirdi. Bende yine tık yoktu.
Pencere önü tünemem fuzuli ihtiyaçlarım sebebiyle son bulduğunda bir bardak su içtim. Salona döndüğümde televizyonun fişini takıp kanallar arasında dolaştım. Annem ise bitirdiği dolmayı sofraya bırakıp ördüğü bebek yeleğinde ilerlerken bir yandan da yeleğin örneği hakkında Nevin teyze ile telefonda konuştu.
Konuşması bitinceyse yanıma geldi. Avuç içimden küçük örgüyü bana gösterdi. Uzattığı yeleği aldım. Minicikti. Yoktan biraz vardı. İlmekleri okşarken gözlerim doldu. Bunun üzerine annem, emanetlerden birini soğuktan koruyacak olan sarılığı benden aldı ve ardıma saklanmış çiçekli kumaşı çeke çeke önüme getirdi.
"Sana bundan güzel bir elbise yapalım mı?" Dediğinde ama o çiçekli benim sulayasım gelir diyemedim. Bunun yerine zahmet etmemesi gerektiğini söyledim. Fakat annem kalıp çıkarmak için işe koyuldu. Karşı çıkmayarak sessizce kabullendim ve üstümden ölçü almasına izin verdim.
Ertesi gün annemi, gazete kağıdından beyaz sabunla çıkardığı kalıplara uygun kestiği kumaşlarının son demlerini yıllanmış dikiş makinesiyle alakadar ederken buldum. Onu izleyeyim derken aldığım nefesim ciğerime dolamadan boğazıma dolandı. Daha bir ağırdan alarak elimi boynumda gezdirdim ve beni oyalayacak bir şeyler buldum ümidiyle mutfağa gittim.
Tel dolapta bulduğum babaannemin genç kızlığından kalma el yazması yemek tarifi kitabını karıştırdım. Uygun bir şeyde karar kılınca kollarımı sıvadım. Malzemeleri tek tek çıkardım ve beni bekleyen kurabiyeyi yapmaya başladım. Bana yardım edecek bir kaba unu boşaltırken acemiliğim tutup ellerimi beyaza boyasam da devam ederken telefona uzandım ve iki elim unda da olsa Faruk'u aradım. Normalde
iki eli kanda da olsa açacak adam açmadı. Aklıma kötü şeyler gelse de telefonu uzak bir köşeye bırakıp işime odaklandım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
gül gonca
Roman d'amourHikayede kusur varsa bendendir, İslam'dan değil. Hikayeye yorum yaparken lütfen argo kelimeler kullanmayın. "Seni nasıl sevdiğimi bilsen gitmezsin. Bilmediğinden gidiyorsun ben biliyorum."