Selamun Aleykum. Yıldıza tıklayalım ki goncalar, gül açsın. Yorumlar can suyu, verimi bol olsun!
Ufak bir not:
Selamun aleyküm, bu hikaye 2017 yılında yazılmıştır. Güncel olarak yazmıyorum sadece elimdeki bölümleri küçük değişiklikler yaparak yayımlıyorum. Şu an burada aktif olarak yer almıyorum, biraz göz gezdirip geri gidiyorum. Sormak istediğiniz bir şey olursa buraya yorum olarak yazabilirsiniz, cevaplamaya çalışırım. Hepiniz Allah'a emanet olun.
...
Yukarı geleli çok olsa da halen uyanıktım. Pencereden gündüz görünüyordu. Abdullah, yorgana sıkıca sarılınca olabildiğince toparlanarak yatağın başlığına omuzlarımdaki battaniyeyle yaslandım. Sonra da Faruk'un değdiği, eşofmanımın ceplerinde muhafaza ettiğim ellerimi dışarıya çıkardım. Hemen akabinde bıraktığı saydam izlere baktım. Ondan kalma sıcaklık halen taptaze duruyordu. Gitmesin diye ellerimi kendimden bile sakladım. Bir anda yüzümü yastığa gömerek işaret parmağımın eklemini ısırdım. Bunun ardından parmaklarımı avuç içlerime kadar büküp benden habersiz oluşmuş gülümsememi yakaladım. Biraz da kıkırdadım.
İçimde Faruk'un yanına gitme istediği doğdu. Hayır, mandalinalarla yanına gittiğim zaman doğmuştu. Şuan emekledi. Koltuk altlarından kavrayıp isteğimi kucakladığımda kendimi merdivenlerde buldum, onu merdivenlerin ucunda.
Sessiz adımlarla yanına yaklaştığımda, başı korkuluklara yaslı halde uyuduğunu fark ettim. Üstündeki kıyafetlerinden gece göreve gittiği anlaşılıyordu. Temas etmemeye dikkat ederek aynı basamağa oturduğumda başı aşağı düşer gibi oldu. Bir yere çarpmasın diye çenesinden tekrar kaldırmaya çalışırken uyandı.
Yüzüme baktı, baktı... Baktı. Bana kimse daha önce bu kadar güzel bakmadı.
Bir insanın etrafı kızarmış kahverengi gözleri gökyüzünü anımsatır mıydı? Anımsatıyormuş. Peki o gökyüzü, kulağına kuş olduğunu fısıldar mıydı? Fısıldıyormuş. Şuan anladım. Ama kulaklarımı tıkadım. Sonuçta benim kanatlarım söküktü. Uçamazdım.
Gözlerimi çok istesem de kaçıramadım. Kalbim göğsüme bir gedik açtı ve içeriyi, daha dün okula giderken gördüğüm, muhtemelen Faruk'a ait olan, yoğurt kabındaki yeşil domateslerle doldurdu. Bakışlarımız arasındaki mesafe azaldığında yeşil domateslerden birini kopardığını hissettim. Daha zamanı değildi. Erişmemişti. Kızarmasını geçtim turunculaşmamıştı bile. Buna rağmen geri durmadım. Sanki biri beni tam olarak bulunduğum koordinatlara yapıştırmıştı. Bunları düşünürken şu demin bahsettiğim mesafe daha kapanamadan çoğalmaya başladı.
"Özür dilerim... Ben bir an unuttum." Dedi, kendini iyice geri çektiğinde. "Neyi?"
"Boşanacağımızı."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
gül gonca
RomansaHikayede kusur varsa bendendir, İslam'dan değil. Hikayeye yorum yaparken lütfen argo kelimeler kullanmayın. "Seni nasıl sevdiğimi bilsen gitmezsin. Bilmediğinden gidiyorsun ben biliyorum."