Selamun Aleykum. Yıldıza tıklayalım ki goncalar, gül açsın. Yorumlar can suyu, verimi bol olsun!
Evin kapısı tarafımca üzerime örtüldüğünde elimi boynumda gezdirdim. Tohumunu benim attığım, Tuba'nınsa suladığı sarmaşık nefesimi kısaltmaya devam ediyordu. Onu sakinleştirmek namına mutfağa giderek beş bardak su içtim. Bunun sonucunda ise ciğerlerime iyice yayılıp nefesimi kökünden kesti. Bardağı tezgâha koyup merdivenleri can havli basamaklayarak yatak odasına girinceyse hiç beklemediğim bir şekilde, boynumdaki sarmaşık kendi başına kestiği yerleri iz bırakmadan dikti.Soluğu tam manasıyla Faruk'un yanında almıştım.
Yatak odasının kapısına yaslı halde dudağımın kurumuş kenarına eziyet çektiriyordum. Tuba'nın söyledikleri zihnimin işlek sokaklarını karışlıyordu. Onların ayak seslerini her duyduğumda benimle oksijenini paylaşan cömert adama karşı takındığım cimriliğimden ötürü derin bir suçluluk hissettim.
Olabildiğine dağınık yatakta, başı koluna düşmüş vaziyette uyuyordu. Aranın ışığından görebildiğim kadarı bile toparlayamadığım cesaretimi kırarken ''Yapamam,'' Diye fısıldadım ayak seslerine. ''Gelemem.'' Omuzlarım düştü. ''Bu mümkün değil.'' Onları geri kaldırırken silkeledim. ''Hem daha yolu bile bilmiyorum. Ya karıştırırsam?"
Sıkıntıyla yoğrulmuş düşüncelerimi eze eze odadan çıkmayı planladığım esnada tekrar sarmaşık karıştı işin içine. Kök saldığı ciğerlerimle kalbimi sıkıştırdı. Geriye adımladım ve o anda hakkını vermeye, haddimi bilmeye karar verdim.
Bavulumun ucuna diz çöktüm. Yüzüm, önünü kapatan saçların esiriydi. Parmaklarımla onları giderip zaman kaybetmeden bavulumun en altına yerleştirdiğim, rengini benim gerisini annemin seçtiği geceliği avuçladım. Anında dizlerime yığıldı. İçimi sinmek yerine her anında oturan hareketlerle düşen geceliği sayısız gündür üstümde pinekleyen, kirli sayılabilecek eşofmanlarımla değiştirdim.
Sonra da bavulumu tekrar dağıta dağıta deşip tarağımı aradım. Bulduğumda saçımdaki tokayı sökerek sert bir mizaçla olur olmadık yerlere tarak sürttüm. Elim avucum yıllarca uzatmak istediğimle dolmuştu. Saç tellerini top haline getirip lavaboya girdim. Küçük çöp kutusuna attım ve aynadan kendime baktım, tanıyamadım. Tanımak için daha dikkatli baksam da çıkardığım tek şey ancak bu kadar ben olamayacağımdı. Lavabodan çıkıp tekrar yatak odasına girdiğimde planlanmış bir yanlışlıkla elim ışığa bastı ve oda aydınlandı.
Faruk refleks olarak ilk kolunu gözünün üstüne koysa da sonradan çekti ve yattığı yerden doğruldu. "Ben uyuyakalmışım." Deyip çıkarmış olduğu, yastığın kenarındaki montunu koluna koydu. Ayaklanacağında "Gitmene gerek yok. Burada kalabilirsin." Dedim. "Yani sadece kalmak değil demek istediğim aslında-"
Bana baktığını hissettiğimde devamını getiremedim. Zaten topraktandık, şimdi de sanki tepemden tırnağıma domates ekilmişti. Öyle utanıyordum. Terlemiş avuçlarımın ıslaklığını yanaklarıma sürdüm fakat koparamadım domatesleri. Gözlerimi iyice kaçırdım. Ona baktığımdaysa yine ben kaçırmak zorunda kaldım. Sonra oyunbozanlık yapmayı bırakarak gözlerimi yakalamasına izin verdim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
gül gonca
RomanceHikayede kusur varsa bendendir, İslam'dan değil. Hikayeye yorum yaparken lütfen argo kelimeler kullanmayın. "Seni nasıl sevdiğimi bilsen gitmezsin. Bilmediğinden gidiyorsun ben biliyorum."