🌹on iki🌹

5.6K 604 103
                                    

Selamun Aleykum. Yıldıza tıklayalım ki goncalar, gül açsın. Yorumlar can suyu, verimi bol olsun!

"Hay Allah fırındaki poğaçaları çıkarmayı unuttum!"

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

"Hay Allah fırındaki poğaçaları çıkarmayı unuttum!"

Nevin teyzenin duyabileceğimiz derecedeki sesi kapı arkası ve hemen akabinde kapı önünden bize ulaştığında Faruk benim bende onun gözlerini silmeye çalıştık. Bu tüm duygusallığı bir kenara bırakmamıza sebep oldu. Birbirine karışmış ellerimiz dudaklarımızı elmacık kemiklerimize çekiştirip durdu.

Nevin teyze halıya baka baka mutfağa saptığında Faruk, benim silişim iz bırakmış olsa gerek, kazağının koluydu gözaltlarından tekrar geçti. Sonra da annesi gibi o da mutfağa gitti. Dar ve uzun koridorda öylece beklerken elinde sıcak olduğu belli poğaçalarla geldi. Birini bana verip diğerinden yarısını bitirecek bir ısırık aldı. Peçeteden sargı yapılmış, avuç içimi kaplayan poğaçaya bakınca "Anne..." Diye seslendi, Faruk. Nevin teyze başını mutfaktan uzatırken tepsiye yapışmış kırıntıları kazıma sesi geliyordu.

"Ahsen odaya yerleşti mi?"

"Yok oğlum. Abdullah ile yatıyorlar halen. Senin odan eskisi gibi duruyor."

Faruk "İyi o zaman. Biz biraz dinlenelim." Dediğinde bu fikir bana acayip cazip göründü. Salona geri dönmek istemiyordum çünkü. Orada moralim, yani daha açık bir ifadeyle tamirini bilmediğim bir şey, bozuluyordu.

Faruk odaya doğru yürümeden önce dış kapının oradaki kahverengi ahşap dolabın üzerine koyulmuş sırt çantamı aldı. Sonra da takip etmemi işaret ederek odasının kapısını açtı. Kapı açıldığında somyanın üstüne kurulu, lacivert bir battaniyeyle düzeltilmiş yatağa, yatağın ayakucundaki dolaba ve saksıda iki çiçeği ağırlayan pencereye yansımış, kitaplardan gözükmeyen çalışma masasına baktım. Yerdeki dokuma halı da dikkatimi çekti. Evliliğimizin ilk beş günü bu odada geçmesine rağmen eşyaların hepsini ilk görüşüm gibi geliyordu. Tabi o zamanlar etrafı göremeyecek kadar içime yönelmemden kaynaklı olsa gerekti bu.
Böyle düşününce aklımda evlendiğimiz günün o gelmesini istemediğim akşamı canlandı. Toy elimde tutmak için kendini zorlayan kına, odaya girişimde beni kamçılayan korkularımın peşimi bırakmayışı ve Faruk'un onları var gücüyle kovalayışı.

"Ne çok ağlamıştın." Dedi, ortada hiçbir konuşma yokken. Yatağa oturdum. O an biraz duraksayınca aynı şeyleri anımsadığımızı farkettim ve başımı yavaşça sallayarak gözlerimi birbiriyle oyun oynayan parmaklarımdan ona çevirdim. Çalışma masasındaki kitaplardan birini karıştırıp birkaç satırlık süre sonunda oluşan yığının en tepesine koydu sonra da yanıma oturdu.

"Ağlamam dursun diye bana saatlerce kitap okumuştun." Dedim, gülümseyerek. Anında manidar bir tebessüm sürüldü dudaklarına. Eliyle onu silerken yutkundu. "Çok zorladım değil mi seni?" Diye sordum. Karşı taraftaki kitaplara bakıp derin bir iç çekti. Sonra da "Çok," Dedi, uzatarak. Beni beklediği dört ay bilmem kaç gün gözümün önünden teker teker geçti. Maça gideceği güne yaklaştıkçaysa kulaklarımda yankılanan çok nidası kısaldı ve en sonunda da duyamayacağım bir hâl aldı.

gül goncaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin