Selamun Aleykum. Yıldıza tıklayalım ki goncalar, gül açsın. Yorumlar can suyu, verimi bol olsun!
Hastaneden geldiğimizde Faruk direkt merkeze gitti bense ekilen mutluluğumuzun filizlenmesini, Faruk'un gelirken yol kenarından yatak odasındaki kaktüslere arkadaş olması için aldığı küçük menekşelere anlatıp durdum. Kuzuyuysa lise arkadaşımın on ikinci sınıftayken ki hediyesi pembe ayımla aynı yere koydum ve biraz kestirdim.
Uyandığımda yorganın açıkta bıraktığı üstüme mutluluğun örtüldüğünü hissettim. Elimi karnıma sardım ve Allah isterse iki kişilik yatağa beş kişinin sığabileceğini fark ettim. Hem de üçü hiç yer kaplamadan. Sessiz bir tebessüm getirip ayaklandım. Lavaboya uğrayıp yüzümü yıkadım. Hemen ardındansa mutfağa indim.
Sandalyeye otururken internetten baktığım yemek tarifleri sitesinden bize uyacak bir şeyler aradım ve mercimek köftesinde karar kıldım. Nevin teyze bu köfteyi çok güzel yapardı. Hatta küçükken sırf bu yüzden onların sofrasına Faruk'un küçük yamacına tam koordinat verirsem de marulların yanıbaşına az konuk olmamıştım.
Kendi kendime gülümsedim ve malzemeleri tezgâha yığıp uygun kap kaçak çıkarıp yapmaya koyuldum. İşim bittiğinde köfteleri geniş cam tabağa altına marulları dizerek yerleştirdim. Limon dilimlerini de ekledikten sonra tadına baktım. Biraz da şaşakaldım. Çünkü güzeldi. Şaka gibi ama cidden güzeldi.
Ellerimi temizleyip mutfaktan çıktım. Banyoya giderek kirlenme yoluna sapmalarına ramak kala saçlarımı yıkadım. Havluyla iyice kurutup taradım. Kıstıraçlı tokayla önüme düşenleri arkaya kaldırarak iyice tutturdum. Gardırobu açıp birbirine karışmış şekilde olan giysilerimize göz attım. Faruk ile şu çekmece ya da bölme benim diye bir kaidemiz yoktu. Genel itibariyle kıyafetlerimiz bir aradaydı. Hatta bazıları üst üste katlıydı. Bavulundaki giysilerini dolaba yerleştirdiğim günden beri böyleydi kıyafetlerimizin düzeni.
Elimi askılarda gezdirip çiçekli elbisemle altına gidecek gömleği indirdim. Onları giydiğimde bileğime saatimi takıp etrafımda bir tur döndüm. Elbisenin açıkta bıraktığı dizlerimdeki yaraların iyice hafiflemesi beni mutlu etti. Annemin tabiriyle hanım hanımcık olmuştum ama ruhum bu görüntüyü bir eşofman kadar kabul edemedi. Küçüklükten beri yer yer giysem de bir türlü benimseyemezdim.
Saçma ve çocukça gelebilir ama Filistin'in, Suriye'nin, Afganistan'ın, Doğu Türkistan'ın ve diğer zulüm görenlerin peşinden koşarken eteklerime basıp düşmekten korkardım mesela. Faruksa korkmamamı, koşarken eteklerimden tutacağını söylerdi.
Gardıropta oluşturduğum minik dağınıklığı halledip yatağı toparladım. İçimden bir ses Faruk'un erken geleceğini söylese de yanıldım. Beklediğimle aşağıdaki koltukta kaldım. Bu sırada kızlarla whatsapp üzerinden epey mesajlaştık. Gamze yarın Almus'a, Tuba'nın yanına gelmek için sözleştiklerini yazdı. Ayla, hemen akabinde yarın Tokat'a beni almak için geleceklerini Gamze'nin cümlelerine eklediğinde gelemeyeceğimi, zaten Faruk'un da izin vereceğini sanmadığımı yazdım. Fakat bu anlayamadığım şekilde ters tepti. Gösterilen tepkiler o kadar sert ve kırıcı oldu ki bir süre ekrana bakmakla yetindim sadece. Konu onları sürekli ektiğime, artık beni tanıyamadıklarına kadar gitti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
gül gonca
RomansaHikayede kusur varsa bendendir, İslam'dan değil. Hikayeye yorum yaparken lütfen argo kelimeler kullanmayın. "Seni nasıl sevdiğimi bilsen gitmezsin. Bilmediğinden gidiyorsun ben biliyorum."