Selamun Aleykum. Yıldıza tıklayalım ki goncalar, gül açsın. Yorumlar can suyu, verimi bol olsun!
Sarıldığım sarı battaniyeyi, küçük fireler vere vere yatmayı sürdürdüğüm kırışmış çarşafın üzerine bırakıp yataktan kalktım. Bütün uzuvlarım hareketsizlikten uyumuş gibiydi. Ağır aksak pencerenin yanına gidip güneşliği kornişte birkaç adım kaydırdım ve pencere çıkıntısındaki saksılarda boy gösteren küçük kaktüsleri çokta mümkünmüş gibi okşadım.
Tabi beni hoş karşılamadılar. Parmak ucuma dikeni battı birinin. Parmak ucumdaki kan pıhtısını dağıtırken ağlamaya başladım. Çünkü ben hep ağlarım.
Bugün tam iki gün olmuştu.
Tokat'taki pembe dışlıklı, duvarında lütfen çiçekleri koparmayınız tabelası asılı, bahçesinde ortanca açılı bundan sonra yaşayacağım eve geleli.
11 yıl, 8 ay ve yine tam iki gün olmuştu.
Kendime gelemeyeli.
Ağlamamı sürdürürken sesli bir şekilde burnumu çektim. Omuzlarımda zor tutunan hırkamı çekiştirip boynuma kadar sarmaladım. Kaloriferler yanmıyordu. Ellerim, erimeyecek şekilde donmuştu. Avuç içlerime sıcak hava üfledim ve kadrajıma uğrayan gardırobun açık kapaklarına, hemen önüne yığılmış dağınık bavullara, her yere sıçramış kıyafetlere büyük bir yorgunlukla baktım. Bir türlü yerleşememiştim. Nedeni gayet basitti. Burası benim otağım değildi.
O da yerleşmemişti. Bavulları halen aşağıdaki en son odanın, hayır hayır ortadakindeydi. Evet, ortadaki odanın halısında öylece duruyordu. Dün su içmeye indiğimde görmüştüm.
Bavulumun kenarına sığınmış, Nevin teyzenin hevesle ördüğü patikler gözüme çarpınca vakit kaybetmeden onları ayaklarıma geçirdim ve halıda biraz oyalandım. Aslında şimdiki planım odaya biraz da düzeltmekti fakat karnımın zili çalmasıyla bu kararımı bilmediğim bir zamana erteledim. Ona kapıyı açmaya fazla niyetli oluşumdan kaynaklıydı bu.
Zorla uzandığım battaniyeyi sırtıma sarıp kilitlediğim kapıyı açtım. Odadan çıktığımda lavaboya giderek gerekli ihtiyaçlarımı giderdim. Aynadan kendime baktığımda kızarmış kirpik diplerimi, burnumu, yanaklarımı inceledim. Yarı erişmiş, lezzetsiz bir domatese benziyordum. Çocukluğuma el koyan Akif, gençliğimi de bende bırakmamıştı. Yakasına yapışıp ikisini de geri istesem, verebilir miydi? Yoksa üçüncü olarak yaşlılığımı da mı peşi sıra sürüklerdi?
Düşüncelerimi yüzüme savurduğum suda boğup havluyla ıslık yerlerimi gelişigüzel kuruladım. Merdivenlerden ses yapmamaya özen göstererek indim. Koridordan mutfağa geçerken gözüm, merdivenin altındaki oyma ayakkabılıktaki siyah deri, bilek yukarısı polis botlarına takıldı. O... Buradaydı.
Yutkundum. Geldiğimizden beri doğru dürüst görmemiş, evi tek başıma sahiplenmeye alışmışken bu gerçekten olmamıştı. Artık ortalıkta daha az dolaşmam gerekecekti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
gül gonca
Storie d'amoreHikayede kusur varsa bendendir, İslam'dan değil. Hikayeye yorum yaparken lütfen argo kelimeler kullanmayın. "Seni nasıl sevdiğimi bilsen gitmezsin. Bilmediğinden gidiyorsun ben biliyorum."