1 sene önce...
-Kahretsin, Blake!
Dedi "babam" ve bir tokat daha attı. Yanağım öyle çok acıyordu ki ovuşturduğumda hissetmiyordum bile. Ağzıma gelen kanı tükürdüm. Dizlerimi büküp, dirseklerimden destek alarak kalktım. Elimin tersiyle ağzımda kalan kanı da sildiğimde babamın karşısına dikildim.
İçmişti. Leş gibi kokuyordu, hıncını yine benden çıkaracaktı. Çünkü ona annemi hatırlatıyordum. Her zaman da hatırlatacaktım. Onu öldüren babamdı.
-Annem gibi beni de döverek hastanelik mi edeceksin baba? Durma devam et.
Bir tokat daha... Bu sefer ayakta durmayı başardım. Kulağımda ki bitmek bilmez çınlamaya aldırmamaya çalıştım. Gülümsedim.
-Hadi devam et. Annemi, karnındaki kardeşimle nasıl öldürdüysen beni de öyle öldür!
Babam, bu sefer elindeki cam bira şişesine davrandı. Onu kafama savururken yana kaydım. Sarhoş oldugu için dengesini kaybetip yere yuvarlandı. Birkaç adım geri çekildim.
-Şu haline bir bak! İşini kaybettin, eşini, doğacak çocuğunu kaybettin ama hala içiyorsun. Bunların hiçbiri umurunda değil!
Bu adam müsvettesiyle aynı çatı altında yaşadığım için kendimden tiksiniyordum. Annemi, kardeşimi döverek öldürmüştü. Fakat bir sekilde rüşvet ya da lanet olasıca bir başka sebepten tutuklanmamış, ömrünün sonuna kadar çürümesi gerekirken serbest bırakılmıştı. Sonra içmeye başlamış bu düzensiz lakayıt tavırlarından işinden olmuştu.
Simdi de içerek geriye kalan paramızı da tüketiyordu.
Yerden kalkmaya çalıştı ama onu tekmeledim. Ağlıyordum. O da ağlıyordu.
-Ben ...
Konuşamadı. zaten içkiliyse sözcükleri bir türlü bir araya getiremezdi. Rom, böyleydi. Ona Rom diyordum, Gerçek ismi Ronald. Ama içtiği romlar kadar kokuşmuş biri olduğundan bu isim ona daha çok yakışıyordu.
-Kes, sesini!
Derin bir nefes aldım. Sonra eğildim ceplerini karıştırmaya başladım. Sersemlemişti. Birazdan sızacaktı. Biraz para bulabilme umuduyla karıştırmaya devam ettim. Evde, yiyecek namına hiç bir sey yoktu. Belki şu donuk kanserojen pizzalardan alabilirdim. Midem açlıktan sırtıma yapışmıştı.
Bir 100 dolar buldum. Buruşmuş biraz da ıslanmıştı Ama idare ederdi. Karnımı doyuracaktım. Belki biraz içki bile alabilirdim. Bu adamı, annemi, kısacası hayatımı unutabilmek için. Babam gibi sadece içmek için değil!
Kapıdan koşarcasına çıktım. Yaz akşamının tatlı serinliğine kendimi bıraktım. Donmuş pizza almaya hiç niyetim yoktu. Güzel bir restorana gidecektim. İtalyan restoranında gerçek bir pizzayı mideye indirdikten sonra kendimi tekrar dışarı attım. Ve barların olduğu ara sokaklara karıştım.
İçki içmek istiyorsanız yerine gitmeliydiniz. Birkaç bar dolaştıktan sonra aradığımı bulmuştum.Purple Bar'ın neon tabelası bana göz kırpıyordu. Bir gey bar. Kendimi bu kadar kaybetmiş miydim? Yaşım tutmuyordu. Ama korumaların yirmi dolara tav edebileceğimi biliyordum. Kasaba da ayakta kalmaları gerçekten güçtü. Ama yeni belediye başkanı buna güya özgür hakların savunucusu olmak için izin vermişti. Tek derdi ise fazladan oy kapmaktı. Bar dolup taşmıyordu ama yeterli ilgiyi görüyordu. Şansımı deneyecektim.
İçeri girmem tam da tahmin ettigim gibi olmuştu.Kendimi uzun bar sandalyelerinden birine atıp Morkan adlı özel kokteylden söyledim. Kaslı yarı çıplak barmen beni süzdükten sonra bardağı masanın üstünde kaydırdı. Mor kokteylin bardağında mor renkli dans eden bir gay striptizci çıkartması vardı.
-Yaşın kaç? Diye sorduğunda ilk yudumumu almıştım. Bu adam bana asılıyor muydu? Gülümsedim.
-Beni kovacak mısın?
Gizemli cevaplar, işte bu havalıydı! Adam omuz silkti. En fazla 20 25 yaşlarındaydı.
-Hayır. Neden?
Hmm. Diye düşündüm. Belki de sandığım kadar küçük görünmüyordum.
-Boş versene.
O sırada bir başkası yanıma oturmuştu. Barmen onunla ilgilenmeye başladı.İşi gereği herkesle flörtleşiyordu. Bu yüzden ben de kendimi müziğe kaptırdım. Kokteyli yavaş yavaş yudumladım. Son damlayı da başıma diktiğimde başım dönüyordu. Dengemi kaybedip tam da sandalyeden düşüyordum ki sert kollar beni yakaladı.Bu Mason mıydı?
-Mason?
Bir kahkaha duyuldu.
Gözlerimi kırpıştırıp kendime geldiğimde hemen yanımda bir çocuk oturuyordu. Benimle aynı yaşta gibiydi. Yüzünde çapkın bir gülümseme vardı. Fakat lazer ışıklarından yüzünü tam olarak seçemiyordum.
-Morkan seni çarpmış. Hızlı içmeszen böyle olur.Bu arada ben Eric.
Göz kırptı. Başımı tuttum.
-Teşekkür ederim.Ben de Blake.
Çocuk güldü. Benim kadar sarhoştu.
-Böyle teşekkür mü edilir? Benle dans etmeye ne dersin?
Cevabım KESİNLİKLE hayır olmalıydı. Ama bu gece farklıydım. İçimi garip bir heyecan kaplamıştı. Bu yüzden ayağa kalkmış ve ben de gülmüştüm .
-Neden olmasın?
Hareketli müziğe eşlik ederek ritmik hareketlerle karşılıklı dans ediyorduk. Bu öyle özgürce bir histi ki sanki evde ayyaş bir babam, mezarda kardeşimle yatan annem yoktu. Onlar hiç olmamıştı ve ben böyle dünyaya gelmiştim. Bir rüzgar gibi alalade. Dansımız hızlanırken artık iyice birbirimize sokulmuştuk. Çocuk elini kalçalarıma koymuştu. Bu başta beni ürkütse de benim ellerim de sert kaslı göğüslerindeydi. Konuşmuyor sadece dokunuyorduk. Nefeslerimiz hızlı ve kesik kesikti. Nefesinin içki ve nane şekeri kokusu başımı daha da döndürüyordu. Şimdi aramızda en ufak bir mesafe de kalmamıştı. Bedenlerimiz birbirine yapışmıştı, ellerimiz bir diğerinin sıcak bedenini keşfediyordu.
Kendimi bir kedi kadar azgın hissediyordum.
-Bu kadar hızlı mıyız?
Çocuğun sesi fısıltı gibiydi. Benim kadar tahrik olmuşa benziyordu. Karnımın hemen altında kasıklarıma batan azımsanmayacak bir sertlik vardı. Başımı benden bir karış uzun çocuğun göğsüne gömdüm. Odunsu parfümü burnumu yakıyordu. Kolları beni sahiplenen iki demir külçe gibiydi.Fısıldadım.
-Durma! Durmak istemiyorum.
Sesim inlemekten farksızdı. Kendimi TAMAMEN ona bırakmıştım. Başımı kaldırdığımda aç mavi gözler beni izliyordu.
Dudaklarımız birleşmeden önce cevabımı almıştım.
"Durmayacağım!" Mason beni affet!
Haydi bakalım. Meraktan çatlasanız da diğer bölüme geçmeden önce en azından bir vote atın:*Multimedya silinmiş Eric: Damon Salvatore:D
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BEN EŞCİNSELİM!(Tamamlandı)
Подростковая литератураHer şey bir aşk mektubuyla başladı. Blake'in aşkı karşılıksızdı, platonikti... Zira okulun altın çocuğu "hetero" Mason'ın onunla ilgilenmesi düşünülemezdi bile! Eh, bir de... Okulun "yaramaz" çocuğu vardı. Açık mavi gözleriyle avını bekleyen bir yab...