Yatağıma yüzüstü kendimi attım. Gözlerimi yakan yaşların yastığımı ıslatmasına izin verdim. Acı... O kadar yoğundu ki çığlık atmamak için kendimi zor tutuyordum. Kalbim acıyordu.
Sessiz bir şekilde hıçkırdığımda kapım çalınmıştı.
-Blake, iyi misin?
Bu Susandı. İyi bir kadındı. Ve hala benim gibi bir pisliğiönemsiyordu. Oysa ben bir katildim. Aşkımın katili. Onu bir daha tutuşturamayacak bir şekilde söndürmüştüm. Kendime bu yüzden bir kez daha lanet ettim.
Kapı ben cevaplamayınca açılmıştı. Susan sessizce yanıma oturduğunda yüzümü ondan gizlemek için sırtımı döndüm.
-Ne oldu anlat bana, Blake. Bana güvenebilirsin.
Ona güvenebilir miyim?
Güvenemeyeceğimi biliyordum. Ama içimdeki yük o kadar ağırdı ki artık birazını paylaşmalıydım. Zaten artık bunu saklamanın hiç bir önemi kalmamıştı. Yarın tüm kasaba her şeyi öğrenecekti.
-Sana anlatacağım Susan.
Doğruldum ve yüzümü ona döndüm. Elimin tersiyle yanaklarımı kurulayıp güven verici kadına yaklaştım. Başımı omzuna yasladım. Onu daha iki gündür tanıyordum. Ama bana itiraz etmemişti. Hem bu kadın... Bana o kadar çok annemi hatırlatıyordu ki...
-Neden babamı seçtin? dedim birden. Bunu sormayı planlamamıştım ama onu daha çok tanımak istiyordum. Ona hayatım boyunca gizlediğim bir sırrımı anlatacaktım.
Bu soruma şaşırmış olmalıydı ki bir süre cevap vermedi. Sonra derin bir iç çekti.
-Onun kurtulabileceğini düşündüm. Ve beni de kurtarabileceğini.
Gözlerimi kapadım. Şeytan günah işlemekten nasıl vazgeçemezse babamda içkiden vazgeçemezdi. O kurtulamazdı ki! Annemi o öldürmüştü.
-Buna inanmıyorum. dedim yavaşça. Kalbimdeki acı bedenime zehir gibi yayılıyordu. Gözlerim yaş dökmekten acıyordu.
-Neden? Şu sıralar babana olan şey bu tatlım. O ve ben iyileşiyoruz.
Bir an kaşlarımı kaldırdım ve kafamı kaldırıp kadının koyu kahve gözlerine baktım.
-Sen de mi? Bence sen zaten iyi birisin.
Susan kollarını bana doladığında gözlerinde ki hüznü gördüm. Acaba hassas bir konuya mı değinmiştim?
-Sandığın kadar değil... Ben ... İyi bir anne değildim.
Demek çocuğu var.
Kadın bir an o kadar güçsüz görünmüştü ki ona sarılmak istedim ama Susan'ın kollarımı saran kolları buna engel oluyordu.
-Çocuğun mu var?
Susan bir an daha acı dolu gözlerle bana baktı ve sonra gözlerini kapadı.
-Vardı. Adı Derek'ti. Yani son gördüğümde... O zaman bir yaşındaydı.
Yutkundum. İkimizin acısı, birleşip bir bütün halini almıştı. Onun devam etmesini bekledim.
- Onu evlatlık verdim. Babası... Babası bizi umursamamıştı. Ve ben de çabalamak yerine kolay olanı seçtim ve onu yabancılara verdim.
Şimdi sadece kendim için değil Susan için de ağlıyordum. Hatta kendimi tutamayıp hıçkırdım. Susan saçımı okşadığında içim biraz rahatlamıştı.
-İşte böyle biriydim. Şimdiyse... Seninle iyileşmeye çalışıyorun Blake. Biliyor musun eğer hala yaşıyorsa... Şimdi o da senin yaşında olacaktı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BEN EŞCİNSELİM!(Tamamlandı)
Teen FictionHer şey bir aşk mektubuyla başladı. Blake'in aşkı karşılıksızdı, platonikti... Zira okulun altın çocuğu "hetero" Mason'ın onunla ilgilenmesi düşünülemezdi bile! Eh, bir de... Okulun "yaramaz" çocuğu vardı. Açık mavi gözleriyle avını bekleyen bir yab...