Rahatsız,kesik kesik ve huzursuz bir uykunun ardından eşyalarını toplayıp arabadan çıktı.Karnı çok açtı ama yanında kalan tek yiyecek çilek reçeliydi ve onu da şuan yerse gereğinden fazla su içeceği için su sıkıntısı çekebilirdi.Aç karnına yola çıktı.
Havada kar soğuğu vardı.Havalar artık belirgin bir şekilde soğumuştu ve Emre'nin deri ceketten daha fazla sıcak tutabilecek bir kabana ihtiyacı vardı.Bunu aklının bir köşesine zımbaladı.
Yürüyüşün ilk birkaç saati sorunsuz geçti ama öğlene doğru artık midesi kazınmaya başladı.Yürüyerek çok yavaş ilerleyebiliyordu ve yolda karşısına çıkan benzin istasyonlarındaki küçük marketlerin hepsi yağmalanmıştı.Emre şehre inmesi gerektiğini anladı.Hiç istemiyordu ama mecburdu.
Saat öğlen bir gibi araç trafiğinin nedenini anladı.Yolun ucundaki barikatları yaklaşık üç kilometre uzaktan görmüştü ilk olarak.Uzaktan küçük görünüyordu ama yanına yaklaşınca 4-5 metrelik arkaları destekli duvarları ve barikatları hiç de küçük görmedi.Etrafındaysa çoğu asker kıyafetleri olan insan cesetleri vardı.Demek ordu insanları karantina altına almaya çalıştı.
Barikatın yanından dolaşıp arkasına geçtiğindeyse karşısına bir tank çıktı.Tankın yaklaşık bir metre arkasında çaprazında bir makineli tüfeğin olduğu bir siperlik vardı.Aynı tarife geliş yoluna da uygulanmıştı ve işin kötü tarafı barikatın yan taraflarını geçmek için kullanan insanlara ateş edilmişti.Her tarafta vurularak öldürülmüş yerde yatan,yattığı yerlerin etrafında ise kurumuş kanlarının sebeb olduğu kırmızı bir alan olan cesetler vardı.Bu görüntü karşısında Emre'nin nutku tutuldu.Böyle bir şeyin yaşanabileceğini hayal bile edemezdi.
Yavaşça siperliğe yaklaşmaya başladı.Siperliğe vardığında yere eğilip boş bir mermi kovanını eline alıp döndürmeye başladı.O anı hayal etmeyi denedi.Korkudan kaçışan insanlar,havada uçuşan mermiler,birer birer yere düşen cesetler,kargaşa,çığlıklar...Sanki panayır veya fuar alanlarındaki boncuklu silahla vurulan ördekler gibi ölmüşlerdi.
Emre tekrardan ayağa kalktı.Elindeki boş mermi kovanını bırakıp askerlerin üzerini aramaya başladı.Bu görüntü kanını dondursada yiyecek bir şeyler bulması gerekiyordu.Aradığı hiçbir askerin üzerinden yiyecek bir şey çıkmadı.Neden çıkıcaktı ki?Buraya yemek yemeye değil öldürmeye gelmişlerdi.
Morali bozuk yola devam etmeye karar verdi.Aslında...Aslında bir fikri vardı.Gidiş ve geliş yolunu ayıran demirden bariyerleri eritmeyi başarabilirse...Karşı yoldan bir aracı alıp bu yola geçirebilirdi.Bu yolun devamı bomboştu.
Peki demirleri nasıl eriticekti?Hemde bu buz gibi havada.Düşünmeye başladı.Aklına başlarda bir şey gelmedi ama alternatif bir fikri de vardı.Demirleri neden eritecekti ki,patlatmak varken?
Bu fikri aklında biraz tarttı.Sonuçta bu patlama çok uzaklardan duyulacaktı ve yerini belli edecekti.Kadıköy'de arkasından bağıran Kamu'yu unutmamıştı.Onun da kendisini unuttuğunu hiç zannetmiyordu ama başka çaresi yoktu.Cebinden el bombalarından birini çıkardı.Yaklaşık iki metre geriledi.Pimi çekip birkaç saniye bekledikten sonra demirlere doğru var gücüyle fırlattı.Demirlere çarpan bomba büyük bir gürültüyle patladı ve demirler büküldü.Arada da büyük bir delik açıldı.Ayrıca yolda biraz çökmüştü ama araba geçirebileceğini düşündü.Deliğe en yakın araca bindi,içindeki adamı dışarı attı.Chevrolet marka bi kamyonetti.Ayrıca bu arabada bir süprizle de karşılaştı:arka koltukta yarısı yenmiş bir hamburger ve patates kızartması vardı.İkiside soğuktu ama Emre açtı.Bir sonraki yemeği nezaman bilmiyordu.Arkadaki yemekleri yiyip kusmamak için kendini tuttu.Patatesler taş gibi olmuştu ve galiba hamburger de çürümeye başlamıştı.Keşke yemeseydim diye düşündü.Arabayı karşı yola geçirdi,telefonunu şarja taktı,klimaları açtı ve yola koyuldu.
Yol boyunca bir sorunla karşılaşmadı.Nadiren yolda polis araçları çıkıyordu karşısına.İki saat boyunca araba sürdü.
Öğleden sonraya doğru yol kenarında gördüğü bir tabela dikkatini çekti:Menemenci Abdurrahman.Karnını tam anlamıyla zaten doyurmamıştı ve menemen hayali onu cezbetti.Bir kilometre sonra büyükçe bir ahşaptan binaya vardı.Girişte ışıklı harflerle mekanın adı yazıyordu,tabi ışıkları yanmıyordu.İçerisi karanlıktı,telefonunun ışığıyla içeriyi aydınlattı.İlerlemeye başladı.Hertarafta masa örtüleri çiçekli olan masalar ve sandalyeler vardı.İlerde kasanın arkasında ise mutfak olduğunu düşündüğü yer vardı.Kapıyı görmesiyle bile gaza geldi koşarak kapıya vardı.Kapıyı omuzlayarak içeri daldı ve ışığı tutunca yüzünde bir gülümseme belirdi.Burada gördüklerinden sonra menemenin m si bile aklına gelmedi.Cam bir buzdolabı tarzı dondurucunun içinde şişkebaplar,etler,lahmacunlar,taze sebzeler...Hemen dolabın kapağını açtı.İçi elektrik kesilmesine rağmen hala soğuktu.Dolapları karıştırdı,geniş bir demirden tepsi buldu.Yiyeceği her şeyi içine yığdı ve masaların olduğu yere geri döndü.Orada bir şömine vardı.Sönmüştü ama odunları duruyordu.Emre gidip şömineyi yaktı,direk tepsiyi yanan odunlara attı.
Yemekler pişerken mutfağı araştırmaya döndü ve salep buldu.Bir cezveye koyup onuda şömineye koydu.Güzel kokular eşliğinde şömineyi izlerken kalan yemekleri poşetlere sarıp çantasına koydu.Nekadar ağır olduğu umrunda değildi.Açlık çekmek istemiyordu,helede marketler yağmalanmışken.Bir süre bekledikten sonra her şeyi yedi,salepini yudumladı ve Emre'ye bir ağırlık çöktü.Biraz kestirmeye karar verdi,hem havada kararmıştı.Bu gece burada,şöminenin sıcaklığında uyumaya karar verdi ama tuvaleti gelmişti.Arka tarafta bir tuvalet vardı.İlerledi ve tuvalete girdi.Kapağı kaldırdı,işemeye başlayacaktı ki tuvaletin küçük,bir miktar buğulu pencerisinden gördükleriyle resmen tuvaleti kaçtı:Kamu dışarıdaydı.Yanında dört adamı vardı.Binanın etrafını sarmak için harekete geçmişlerdi.İki adamına sağdan gitmesini işaret etti,diğer ikisi onunla birlikte soldan devam etti.Hepsi ağır silahlı ve ekipmanlıydı.
Onu nasıl bulmuşlardı?Kalıp ona sormaya hiç niyeti yoktu sessizce şöminenin başına dönüp çantasını kaptı ve tuvalete geri dönüp kapıyı kitledi.
Kamu sağdan yolladığı adamlarıyla birlikte giriş kapısında buluştu.Adamları emrini bekliyordu.Kafasını sallayıp işareti verdi ve dört adam kapıyı kırarak içeri daldılar.Ardından Kamu da içeri girdi.
Genişce mekanda şömine yanıyordu.Şöminenin yanındaki tepside yakın zamanda bir şeyler yendiğini gösteren yemek artıkları vardı.Kamu kafasıyla adamlarına etrafı arayın işareti yaptı.Kendisi de şömineye eğildi,tepsiyi incelemeye başladı.Bu sırada acaba onu nasıl öldürsem?Ona nasıl acı çektirsem?diye düşünüyordu.adamları mutfaktan ve diğer odalardan dönüp temiz işareti yaptılar.Bakmadıkları bir yer vardı,arka taraftaki tuvalet kapısı.Kapıya usulca yaklaşıp adamlarına kapıyı tarama emri verdi.Beş adam aynı anda ahşap kapıyı taramaya başladılar.Kapı delik deşik oldu.Durduklarında bir tekmeyle kapıyı yere indirdiler ve içeride kimseyi göremediler.Açık küçük camı farkedince öfkeden deliye döndü.İki saniye sonra ise ön taraftan bir arabanın marş sesini duydu."Yakalayın o küçük pezevenki,kaçmasına izin vermeyin!"diye bağırdı.Hep birlikte dışarı çıktılar.Bir kamyonet hızla uzaklaşıyordu.Gözden kaybolana kadar ateş ettiler ama uzaklaştıkça atışların isabeti de düştü.Sonunda kamyonet gözden kaybolurken Kamu sinirden köpürüyor,çığlıklar atıyordu.Rastgele etrafa ateş etmeye başladı,kontrolden çıkmıştı.Bir adamı kurşunlarının hedefi olup yere yığıldı.Yerdeki adamına 3 şarjör mermi boşaltıp delik deşik ederken intikam sözleri veriyordu.Adamları da onu izliyordu.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
Gri Virüs
Science FictionRusya'da biyolojik araştırmalar yapan bir labaratuvarda bir sorun çıkar ve insanların %99'unu iki hafta içinde öldürecek bir virüs tüm dünyaya yayılmaya başlar.Hastalık bulaşan insanın yüzünde gri lekeler çıktığından hastalıktan sonra hayatta kalan...