Warning: bu bölüm cinsellik ve sadistlik içermektedir! Hassas kişilerin ünlem işaretinden sonrasını okumaması tavsiye edilir.
Güneş hiç bu kadar parlak olmamıştı, hava hiç bu kadar temiz gelmemişti ona. Yaşamak zorunda bırakıldığı dünya, hiç bu kadar sessiz kalmamıştı; çığlıklardan uzaktı ve alevlerden temizlenmişti artık.
Yan tarafına döndü usulca, Park Jimin hiç bu kadar... Ah, hayır. Park Jimin her zaman güzel ve cezp edici gözükmüştü Kim Taehyung'a.
Bardan çıktıklarında, direk Park Jimin'in evine gelmişlerdi. Hava çoktan aydınlanmıştı, uykusuz geçen bir gecenin daha ardından Kim Taehyung sadece 'bitti,' demişti ona. Öyleydi de, bitmişti.
Park Jimin o an en parlak gülümsemesini yollamıştı karşısındaki adama, ne yaptığını veya nereye gittiğini bir kez bile sormamıştı ki bu Kim Taehyung'u memnun etmişti. Yaptığı şeyden pişman olmasa bile gurur duyduğu söylenemezdi ki bir gereği de yoktu bilmesinin.
Bundan sonra yapacakları tek bir şey vardı; arkalarına bile bakmadan kaçmak.
Fakat ondan önce yapmaları gereken bir şey daha vardı tabii, uyumak!
Eh, aceleleri vardı fakat uykuya aç bir şekilde yola çıkamazlardı, bu sebeple kendilerini Park Jimin'in yatağına atmış ve kafalarını yastığa koydukları gibi uyumuşlardı; adına 'kestirmek' dedikleri bu uyku yan yana uyudukları en huzurlu olanıydı.
Park Jimin o kadar yorgundu ki, üzerindeki zincirleri bile çıkarmamıştı fakat Kim Taehyung sevgilisinin aksine deliksiz bir uyku süreci geçiremediğinden uyandığı sırada onu uyandırmadan zincirleri çıkartmış, üzerine yattığı için vücudunda çıkan izlerini okşamıştı yavaşça.
Geceleri gündüzlerine karışmış bir vaziyetteydi çünkü Kim Taehyung gözünü açtığında bulundukları odanın kızıla boyandığını görmüştü, yan tarafındaki dijital saat akşam altıyı gösteriyordu ve bu da demekti ki neredeyse on saattir uyuyorlardı.
Hala uyuyan bedeni rahatsız etmemeye çalışarak yattığı yerden doğruldu ve boğazındaki kravatı çıkardı Kim Taehyung, sonra gömleğinin düğmelerini açmaya başladı ve üst kısmındakilerden tamamen kurtulduğunda ayağa kalktı.
Kemerini çıkarttı ve yere, halının üzerine salladı; sonra yavaş adımlarla soğuk mermerde çıplak ayaklarıyla yürüyerek cama yöneldi.
Manzara mükemmeldi.
Park Jimin'in neden böyle bir evde yaşadığını şimdi daha iyi anlıyordu. Boydan boya cam, tam güneşin battığı yöne bakıyordu ve yirmi ikinci katta oturduğundan gökyüzünde süzülüyormuş hissi veriyordu bu; aynı zamanda ilerideki deniz ile bütünleşmiş güneş ve ondan nasibini almış gökyüzü muhteşem bir açı ile gözlerinin önüne seriliyordu.
İnsanın bu görüntü karşısında içinde herhangi bir endişe veya kötü his bulundurması mümkün değildi, Kim Taehyung çıplak teninin ısındığını hissetti vuran güneş ile ve gözlerini kapattı usulca.
Göğüs kafesinin solunda oluşan kıpırdanma ona yabancı geldi. Güzeldi fakat gıdıklayıcıydı. Huzur muydu adı? Bilmiyordu.
Sanki dün akşam annesinin bileğine, onunda kalbine batan son kırıkları da süpürmüştü içinden ve artık acımıyordu.
Evet o yara hala oradaydı, hiç gitmeyecekti belki de fakat acımıyordu artık. Sırf bunun için bile Kim Taehyung güzel günlerin olabileceğine dair umutlar barındırabilirdi katran karası yüreğinde.
"Günaydın mı demeliyim, iyi akşamlar mı?"
Sevgilisinin sesiyle ile yarım ağız gülümsedi ve "Günaydın, Chim." dedi dinç bir şekilde. "Yanıma gelsene. Gün batımını izleyelim."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Morgue × vmin ✓
Fanfiction[angst] Seri katil Kim Taehyung ve morg çalışanı Park Jimin'in hikayesi. ©fiorejade 13.08.2017 - 19.04.2018