Soracak bir sürü sorusu vardı, soramıyordu. Kim Taehyung'un anlatırken nasıl zorlandığını gördüğünden onu daha fazla zorlamak istememişti. 'Bana acıma,' demişti, oysa acıma duygusu değildi hissettikleri.Bu daha çok... Merhamet etmekti. Veya vicdan yapmak? Ah, ne olduğunu o da bilmiyordu. Tek bildiği taşlaştığını düşündüğü kalbinin varlığını hissettiren bir hikâye dinlediğiydi.
Park Jimin işinde profesyonelleşmenin getirdiği bu özelliği bir lanet olarak değil de, bir hediye olarak görmüştü bu güne kadar. Birine duygusal hisler beslemek, şehveti hissetmek, ağlamak, çokça üzülmek, kahkaha atmak... Tüm bunlar ona öyle uzak kavramlardı ki. Başta yavaş yavaş bu özelliklerinden soyutlandığını hissettiğinde korkmuştu Park Jimin. Bunlar olmadan insan olmanın ne manası vardı, öyle değil mi? Fakat zamanla, böylesinin daha iyi olduğuna kanaat getirmişti.
Yalancı aşıklar ve sevgiden uzak sevişmeler, aptal aşk filmlerinde bile ağlayanlar ve geri zekalı gibi her şeye gülen insanlar...
Bunları gördükçe haline şükreder hale gelmişti, sevmiyorsan birine seni seviyorum demenin veya altında inlemenin ne anlamı vardı? Gözyaşları bu kadar değersiz şeylere bile akabiliyorsa, gerçekten üzüldüğünde ne yapıyorlardı mesela? Zaten öleceklerdi, neden gerçek kimlikleriyle yaşamıyorlardı onlara bir kere verilen bu hayatı? Park Jimin bunları düşünmeden edemiyordu. Sahteleşmediği için kendini mutlu hissediyordu.
Fakat bugün, işler değişmişti. Gözlerinden akan yaşlar gerçekten kalbinden gelerek düşmüştü yanaklarına, Park Jimin bu hissi, bir şeyler hissetmeyi özlediğini fark etti. Gerçek hislere kapısı her zaman açıktı.
Suyun kaynadığını belli eden sesi duyduğunda, daldığı düşüncelerinden sıyrıldı ve içine önceden kahve koyduğu bardaklara boşalttı sıcak suyu yavaşça. Sonra kahve bardaklarını eline aldı, odasına yürüdü yavaş adımlarla. Şafak vaktiydi.
Kim Taehyung'a takıldı gözleri. Yavaşça aydınlanan odada yankılanan düzenli nefes alışlarını dinledi. Az önce oturur pozisyonda yatağın ucunda duran beden, şimdi kıvrılmıştı o köşeye. Onu uyandırmadan kahvenin birini masanın üzerine bıraktı ve kendininkini eline alıp deri koltuğuna bağdaş kurdu. Her şeye rağmen o hala bir seri katildi ve yatağında uyuyordu. Park Jimin bir iç çekti.
Kim Taehyung uyurken fazla huzurluydu.
Park Jimin hüzünle gülümsedi. Kim bilebilirdi ki bu cani katliamın arkasında böyle bir hikaye yattığını? Cama dönük olarak uyuya kaldığından, karşısındaki adamın yüzüne düşen aydınlığı izledi.
Haklı mıydı tüm bunları yapmakta? Duygu yoğunluğu ile söylediği sözlerden pişman olmamak için düşünüyordu şimdi. Evet bu olanlar gerçekten başlı başına bir travma sebebiydi fakat Park Jimin yıllar boyunca bunun eğitimini almıştı, haksızlığa uğrayanları mağduriyetlerinden kurtarmak için vardı o ve diğerleri.
Kafasını geriye doğru yatırdı ve derin bir nefes aldı. Bir anda hareketlenen hayatı ve buna paralel olarak dolan zihni onu yoruyordu.
Dudaklarına götürdüğü kahve bardağından bir yudum almaya çalıştığında, kahvenin sıcaklığı ile irkildi ve bardağı hızla geri çekti. Yerçekiminin masum oyunu bir miktar kahveyi hassas noktalarına döktüğünde, dudaklarını birbirine bastırsa da inlemesini engelleyemedi. Yanıyordu yahu!
"Neredeyim ya," Kim Taehyung onun sesiyle uyandığında ve uykulu sesi ile oflayarak konuştuğunda ayağa kalkmıştı Park Jimin.
"E-evimde. Sorun yok, uyu." nefessiz bir şekilde konuşup ayağa kalktı ve eşofmanın ağını çekti eliyle. Kumaş temas ettikçe yakıyordu çünkü onu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Morgue × vmin ✓
Hayran Kurgu[angst] Seri katil Kim Taehyung ve morg çalışanı Park Jimin'in hikayesi. ©fiorejade 13.08.2017 - 19.04.2018