×4× MOMMY

27.1K 2.5K 3K
                                    


Park Jimin, telefonundan saate baktı. Güneş batmaya başlamış, yatak odası gökyüzünün kızılını içeri buyur etmişti. Günün bu saatlerinde, odasının cam duvarları batıya baktığı için güneşin batışında ortaya çıkan eşsiz ve birbirinin tekrarı olmayan o manzaraları, en güzel açıdan izleyebiliyordu. Belki de hayatında zevk aldığı ve ona tamamen huzurlu hissettiren tek eylem buydu. Fakat bugün, usta bir ressamın elinden çıkmış gibi boyanan gökyüzü bile kafasını dağıtamamıştı Park Jimin'in.

Çünkü onu bekliyordu.

Geleceğim demişti fakat saat yediye yaklaşıyordu, Park Jimin beklemekten sıkılmıştı. Koltuğundan kalktı, yatağına oturdu. Ayakları hala yerdeyken bedenini yatağa bıraktı ve kollarını iki yanına açtı.

Bütün gece uyumamıştı, tek düşündüğü Kim Taehyung ve geldiğinde söyleyeceği sözlerdi. Kafasında o kadar çok senaryo kurmuştu ki, beş sezonluk polisiye dizi çekebilecek kadar genişlemişti hayal gücü.

Asırlardır sürüyormuş gibi hissettiren sessizliği, kapının çalınması bozdu.

Park Jimin hemen ayaklandı, kalbi ağzında atıyordu şimdi. Kapısının önünde bir katil vardı, bir katil, bir katil, bir katil. Zihni sürekli bu kelimeyle titriyordu.

Park Jimin, derin bir nefes aldı. Soğukkanlılığını bu kadar çabuk yitireceğini düşünmemişti. Normalde gözetim altındayken bir katil ile karşı karşıya gelmek, sorun değildi. Fakat kendi evinde, tamamen savunmasız bir şekilde bir katil ile görüşecekti, bu başkaydı. Ellerinde biriken teri, siyah eşofman altına sildi ve küçük adımlarla odasından çıkıp dar koridoru geçti. Dış kapının tam önündeyken ikinci kez sabırsızca çalınan zil sesini duyduğunda, eli kapının kolunda asılı kalmıştı.

Kapıyı açtığı an Kim Taehyung'un silahının soğuk metalini alnının çatında hissettiğini hayal etti, dudaklarından öfkeli bir inleme döküldü istemeden.

"Kendine gel, sana bir şey yapmayacak." diye fısıldadı kendine. "Sana zarar vermeye cesaret edemez." söylediklerine kendini inandıramıyordu.

Yine de kapıyı açtı.

"Anne?" tamam, işte bunu beklemiyordu.

"Ne, başkasını mı bekliyordun yoksa?" dedi annesi Park Jimin'i kenara itip hızla içeri girdiğinde. Bir süre buruşturduğu suratı ile orada dikilse de, en sonunda kapıyı örtüp annesinin peşinden oturma odasına girdi Park Jimin. Annesi koltuğa oturmuş, hırkasını çıkartıyordu.

"Neden geldin?" diye sordu annesinin karşısındaki koltuğa otururken. Ayaklarını topladı ve kolunu yorgun bir şekilde kafasının altına yerleştirdi bunu sorarken.

"Chimchim, anneyle böyle konuşulmaz." kadın alınmış gibi dudaklarını büzmüştü. Oğlunun aksine, ellilerinde bile yaşama sevinci ve enerjisi ile dolu, gülümsemesi yüzünden düşmeyen bir insandı Bayan Park.

"Bana şöyle seslenmekten vazgeç."

Sesindeki gerginliği belli etmemeye çalışıyordu fakat elinde değildi. Bir katilin yolunu gözlemekten daha korkutucu bir şey varsa, oda bir katilin yolunu annesi evdeyken gözlemekti.

"Nedenmiş? Dört yaşındayken çok severdin sana böyle seslenmemi." Park Jimin gözlerini büyültüp annesine 'cidden mi?' bakışı attıktan sonra kızıllığını yitiren, artık grimsi bir mora dönüşen havaya dikti gözlerini.

"Anne, gitmen gerekiyor." dedi düz bir sesle.

"Oğlum, seni özlüyorum." bu sözlerle başını tekrar annesine çevirdi. Kadın dolu gözlerle bakıyordu ona.

Morgue × vmin ✓Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin