×25× CROSSFIRE

16.1K 1.8K 3.4K
                                    

Somut ve soyut günahlar vardır. Bilinçli olanlar ve mecburiyetten yapılanlar... Ancak öyle bir ortak noktaları vardır ki bunların, ne türde olduklarının zerre önemi kalmaz: Tüm günahların Tanrı katında bir cezası vardır ve er geç kişi, ödemesi gereken bedeli öder.

Yoongi, babasının ismini kurtarmayı denemişti o zaman. Fakat başaramamıştı... O dosyayı almış olduğu için hiç pişman olmadı fakat bir yarar da sağlayamadı kendine, düştüğü yanlışın farkındaydı fakat sorsalar hatırlamazdı bile. Onun hayatında bir tüy dokunuşundan farksızdı çünkü bu olay.

Nereden bilebilirdi -ki hala bilmiyordu- bu dosyanın ardında yatan gerçekleri? Nereden bilebilirdi sönen bir hayatın başlattığı alevlerin onu da bir gün yakacağını?

Araba durdu, kapılar açıldı.

Kim Taehyung ve Park Jimin, karşılarında gördükleri yüz ile donup kaldı. Yoongi ve Jungkook onlardan farklı değildi.

Park Jimin sevgilisine, birkaç saat önce gözünü kırpmadan birini öldüren seri katile, kabaran nefreti henüz dinmiş, yüzünün kanı henüz silinmiş adama baktı endişeyle. Gözleri Yoongi'yi sabitlenmişti, mühürlenmiş bakışlarının odağı görünmese de sinirlendiğinde boynunda beliren damar bağırıyordu varlığını belli etmek istercesine.

Arabanın etrafından dolandı ve önüne geçti onun, yine de yönünü değiştirmedi keskin bakışlar. Park Jimin, Kim Taehyung'un ellerini tuttu ve biraz parmak uçlarına yükseldi yüzünün seviyesine gelebilmek için.

"Gidelim," dedi onu biraz çekiştirerek, "Sonra tekrar geliriz. Lütfen gidelim."

Kim Taehyung karşısındaki adama bakıyordu, onun gibi günahkâr, onun gibi sefil, onun gibi aciz olan adama. Onun bu halde olmasını sağlayan adama, inancının son damlasını acısında boğan adama...

"Ne işiniz var burada?" Yoongi konuşunca, Park Jimin arkasına döndü kısa bir an ve lanet etti onun konuşan ağzına. Kim Taehyung'u biraz daha çekiştirdi, vücudunu önüne siper etmişti resmen. Kendini kafesine et koyulmuş bir aslanı zapt etmeye çalışıyor gibi hissediyordu. Zor, neredeyse imkânsız.

"Jungkook ile konuşmaya geldim," dedi Kim Taehyung. Park Jimin'in varlığını unutmuştu tabii, yine. Onu tutan kolları itti ve bir adım öne çıktı meydan okur gibi.

"Ne konuşacaksın lan sen onunla?" Yoongi de bir adım ileri gitmişti şimdi, aralarında en fazla on beş adım vardı. Kafasını çevirip Jungkook'a baktı planlanmış bir şey mi anlamak ister gibi fakat Jungkook da en az onun kadar şaşkındı onları burada gördüğü için.

"Yaptığın orospu çocukluğunu." yılanları kıskandıracak bir zehir barındırıyordu dilinin ucunda, kullanmaktan kaçınmıyordu da.

Yoongi'nin yüzü değişti, kaşları çatıldı. Sanki hakkı var, diye düşündü Kim Taehyung.

"Adam gibi söyle derdini, seninle uğraşacak vaktim yok." her zamanki sabırsızlığı üzerindeydi Yoongi'nin. Karşısındaki başını eğip güldü ve ona bir adım daha attı. Öylece onları izleyen Jungkook ve Park Jimin, nefeslerini tutmuş olacakları tahmin etmeye çalışıyordu.

Kim Taehyung dudaklarını yaladı ve söze nasıl gireceğini düşünmeye başladı; bu onun için bir ilkti, bugüne kadar kimseye neden diye sormamıştı, ne cesareti olmuştu ne isteği çünkü.

Kelimeler boğazına dizilirken boğulduğu hissetti, dudakları kapandı, kendi kendine bir küfür mırıldandı. Yapamıyordu. Anlatamıyordu, kapattığı sandığı açamıyordu şimdi. Burada kaldığı sürece iyi hissetmeyecekti. Planladığı şeyler vardı evet ama fazla erken olmuştu bu karşılaşma. Hala kaldıramadığı onlarca şey vardı, tüm bu sürece rağmen bazen o bile yorulup sadece sorguluyordu içine düştüğü çukuru. Yoongi'ye yaptıklarını burnundan getirtecek bir son yakışırdı bu yüzden, sadece zaman gerekiyordu.

Morgue × vmin ✓Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin