×21× TRAP

20.2K 1.9K 1.5K
                                    

(Medya güzel baya.)

Park Jimin, ellerindeki teri pantolonuna sildi gergince. Ne ile karşılaşacağını az çok biliyordu, bu yüzden bir türlü rahatlatamıyordu kendini. Karşısında dikildiği ofise son girişiydi belki de. Derin bir nefes aldı ve içeri girdi, bir zamanla halatlarla bağlı olduğu değerlerin çoğu pamuk ipliğindeydi şu an. Yani kopsa sorun etmezdi.

Kapıdan girdiği anda, tüm gözler ona çevrildi. Deli bir fısıltı bulutu yayıldı etrafa, ağzını açan bir daha kapatmıyordu.

"Tanrım, bu Bay Park mı?"

"O ölmedi mi? Namjoon neden hastanede şu an?"

"Bu o! Saçlarını boyatmış."

"İnanamıyorum! Namjoon'un yapmadığını söylemiştim size."

Kim Taehyung söylemişti ona insanların konuşacağını. O yüzden söylenenleri duymamaya çalıştı  ve başını dik tutarak uzun zamandır takmadığı buzdan maskesini yerleştirdi yüzüne. Evet, böyle daha iyiydi.

Soluğu kendi ofisinde aldı, kendini içeri attığında tanıdık kâğıt ve kahve kokulu bu küçük odayı özlediğini hissetmişti. Fakat birkaç saniye sürmüştü bu his.

Masasında Yoongi'yi görene kadar.

Eh, şok olan bir tek Park Jimin değildi. Jungkook ve Yoongi karşılarında iki haftadır kayıplara karışmış adamı gördüklerinde, küçük dillerini yutmuşa dönmüşlerdi. İkisi de ayaklanmıştı, Park Jimin'in gerçekliğini sorgulayan gözlerle bakıyorlardı ona.

"Sen neden buradasın?" sorulması gereken ilk soru bu değildi fakat Park Jimin kendi odasının, kendi masasının, yüksek ihtimalle rütbesinin de bu kadar hızlı doldurulacağını düşünmemişti hiç.

Gerçekler ile yüzleşmenin daha kolay olacağını sanmıştı. En azından tokat yemişe döneceğini düşünmemişti, şu an hissettiklerini ancak bu şekilde anlatabilirdi. Suratına en okkalısından art arda sarsıcı tokatlar yemiş de, ayakta durmaya devam etmesi gerekiyor gibi.

"Bay Park, Yaşıyorsunuz." Jungkook gözleri parlayarak yanına geldiğinde Park Jimin'in yüzünü buruşturmamak için kendini tutması gerekti.

"Umurundaymış gibi yapmana gerek yok, Jungkook." dedi kendinde özlediği buz sesiyle.

"Tabii ki umurumuzda seni ahmak. Sen yokken arkanda bıraktığın pislikleri biz temizlemek zorundaydık." Yoongi yerinden -Park Jimin'in yerinden- kalkıp yanlarına geldiğinde, bakışlarında saf nefret vardı.

Park Jimin bunu hak edecek ne yaptığını düşündü minicik bir süre zarfında.

"İlginç," dedi bir elini cebine sokarken. Kim Taehyung'dan ona bulaşan rahatlık, karşısındakinin gözlerinden alevler çıkmasını sağlamıştı.

Yoongi hışımla Park Jimin'in birkaç düğmesi açık beyaz gömleğinin yakalarını kavradı ve kendine doğru çekti onu.

"Yetti artık," dedi dişlerinin arasından. Öyle sinirliydi ki şu iki hafta boyunca yaşadığı tüm sıkıntıların kaynağını karşısında görünce patlamıştı sonunda. "Oynamayı bırak. Hangi cehennemdeydiniz?"

Park Jimin öfkeden kuduran adama baktı önce, sonra yarım ağız güldü başını eğip. Sert mi yapacaktı? Park Jimin kendini ezdirmezdi, Yoongi onu tanımıyor gibi davranıyordu. Kimse görmeden ruhuna demirden bir zırh geçirdi ve kanlı bir kılıç aldı eline. Park Jimin bu duruma alışıktı.

Başını kaldırdığında, gözlerine yerleşen koyu ifade karşısındakini afallattı birkaç saniye. Bunu fırsat bilip elinin tersiyle yakalarındaki tutuştan kurtardı kendini ve bu sefer o yapıştı karşısındakinin yakalarına.

Morgue × vmin ✓Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin