Hep sessiz bir çocuktum. Bilemiyorum belki de annemin olmayışındandı.Mahallede de kimse ile konuşmaz, kimseyle oynamazdım. Çocukluk işte, her fısıldayışı kendi hakkımda, annem hakkında sanırdım.
"Annesi evden kaçmış."
"Babası içkiliyken hep dövermiş."
"Bazen kızına da vururmuş.."
ve daha niceleri...Kafamda asla anlamlandıramadığım bir tablo vardı.
Babam, elinde kırık şişenin camları.
Annem, elinde sıkıca tuttuğu kazağının etekleri.
Ve ben, odanın kapısından içeri bakan.Hep sordum kendime. Anlam veremedim ya, durmadan sordum o yüzden. Bazen cevapsız sorular vardır, canınızı yakmak için varolan.
Meğer benim sorduklarım da onlardanmış. "Annem neden ağlıyor? Elindeki çanta ne? Neden benim en sevdiğim bluzumu çantaya koydu? Koymadan önce niye kokladı?"
Sonra boşverdim. Baktım ki hayat da beni boşluyor, ben de boşverdim. Ama içimde hep bir taraf sordu durdu. Sanırım alıştım sesine ki artık rahatsız etmiyor.
Ben gündüzleri okula giderdim, babam da işe. O zamanlar komşumuzdan duymuştum. Babam mühendismiş. Kaldırım mühendisi. Tabi bize hiç söylemedi. Ben de korkudan babamın mesleğini soranlara bir şey diyemedim. Olur da yanlış derim de babam kızar diye.
Büyümek kötü bazen. Toz pembe bulutları dağıtıyor çünkü.
Mutluydum o zamanlar. Dövülürdüm, sövülürdüm, alaya alınırdım ama mutluydum.
Çünkü çoğu şeyin nedenini bilmezdim. Anlam veremeyince de susardım. Böylece bütün olumsuzluklar geride kalırdı.Geride kalırdı demek geçti demek değildi ama. Takip ederdi sürekli. Annemin hıçkırıklarını duyduğum anlarda mesela. Yada kırılan cam şişesinin sesini duyduğumda.
Şimdi burada, bu defteri yazarken bunları hatırlamak daha zor ama. Çünkü yetmemiş gibi, daha da acıtıyor. Geçer mi acaba? Sanmam.
Derin yaralar kabuk bağlamaz çünkü. Yaşayarak öğrendim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Yalnızlık Düeti
General FictionYalnızlık paylaşılır mı? Paylaşılırsa yalnızlık kalır mı? Yalnızlığı paylaşanların hikayesi.