Ardı ardına geçen günlerdi. Hızı, çağlayan bir nehirden halliceydi. Yaz ayları hariç, okul zamanlarım güzeldi. Ta ki son seneme kadar. Verdiğim kararları uygulamaya sokmak zorundaydım.
Gidecektim ve bir daha dönmeyecektim. Kalbim parçalarını kaybetmişti zaten. Köşesi kayıptı mesela. Geç anlamıştım kaybettiğimi. Anladığımdaysa iş işten geçmişti. Aramak fayda vermeyecekti. Çünkü sanırım o köşe O'nunla gitmişti.
Nereye gittiğini bilmiyordum. Ne okuduğunu bilmiyordum. Ne zaman geri geliyor bilmiyordum. Soracağım kimse yoktu. Hem sorsam bile ne hakla soracaktım, ne vasıfla? Arkadaşlık vasfı mı? Tek kelam edemeden arkadaş olunur muydu?
Peki kalbim her cümlesinde yer değiştirirken, arkadaşlık bunun neresindeydi? Karar vermiştim, kendime ve yalnızlığıma ihanet edemezdim. Unutmak lazım geliyordu. Unutacaktım. Hem zaten ne kadar yer kaplamış olabilirdi ki hayatımda...?
Yıl sonunda artık daha iyi olmuştum. Unutmuştum belki de. Nasıl unutmaksa... Ama kelebekli tokayı hiç başımdan çıkarmamıştım.
Sınav zamanı yaklaşmıştı ve ben heyecandan deli oluyordum. Kurtuluş biletimin yanmasını asla istemezdim. Şimdi düşünüyorum da, boşa telaş etmişim. Kurtuluş sanılanlar yeni esaretlere her daim gebe olabilirmiş. Ama yaşamak kavramı, insanı pençesine aldı mı da bırakmazmış.
Beni de bırakmadı. Sınava girdim. İyi de geçti. Tüm bildiklerimi yaptım. İyi de puan aldım. Verebileceğim en uzak ve en kalabalık şehri yazdım tercihlere. Kalabalıklarda kaybolup unutulmaktı niyetim.
Yine hızlı geçti, zaman ve yine yol göründü bana. Tren istasyonunda, elimde bavulum, kalbimde -engel olamadığım- buruklukla bekliyordum. Trenin anonsu geçti ve ayaklandım. Halamla vedalaştım. Eniştemle selamlaştım ve trene ilerledim. Bu süreç içinde iki kuzenimden biri zaten evlenmişti, biri ise başka bir şehre okumaya gitmişti. Heyhat, burada olsalar da gelmezlerdi.
Gelmesinlerdi de. Yalancı vedalardansa gerçekçi yolculamaları tercih ederdim. O yüzden yeteri kadar dürüst geldiler gözüme. Hele ki eniştem ve halamdan sonra.
Trene binip yerime oturdum. Gönlümde zerre hüzün yoktu. Ama bilemezdim. Üç sene sonra buraya bu satırları yazarken, aslında o günden sonraki vedamda kalbime dolacak olan hüzünü. Gözlerime yerleşen damlaları.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Yalnızlık Düeti
Ficción GeneralYalnızlık paylaşılır mı? Paylaşılırsa yalnızlık kalır mı? Yalnızlığı paylaşanların hikayesi.