Yazardan

8 1 0
                                    

Medya: Peter Sandberg-Who's There

Kışa oranla sıcak bir akşamüstüydü. Hava aydınlıktı ama çok geçmeden güneş batacaktı. Bu sebeple turuncu ışıklarını dünyaya bolca gönderme derdindeydi.

İnsanlar işlerini bitirmiş olmanın yorgunluğu ve huzuruyla evlerine doğru ilerliyorlardı.

İki kişi hariç.

Huzur, uzun süre yüreklerine uğramamıştı. Halbuki her daim yorgundular. Ve de paramparça.

Biri sonsuzlukta huzur arıyordu. Sonsuz geceleri başka sonsuzlukla buluşturmaktı derdi.
Biri yalnızlığını sosuzluğa katmak ve orada kaybolmak istiyordu.

Köprünün üstünde, birbirinden habersiz bunca insanın arasında uygun bir yer arıyorlardı.

Kız, sakin bir yer bulma derdiyle dolanıyordu. Uygun bir yeri gözüne kestirdiğinde oraya doğru ilerledi.

Nasıl yapacağını bildiğini pek de söyleyemezdik, ama deneyecekti işte.
Belki de doğum gibi ölüm de birden olurdu.

Köprünün insanlar yaklaşmasın diye yapılan kısmını geçmeye çalıştı. Demirlere tutundu.
Bir an yaptığı saçma gelmişti. Demire bu kadar sıkı tutunurken bir de ölecek miydi?
Nasıl ölecekti ki?

İnsanların arasında ilerledi oğlan. Sırtında okul çantası olmasına rağmen buradaydı. Sonsuzluk amacıyla çıktığı bir yolculukta.
Nedir ki, görecekleri henüz bitmemişti.

Çantasını bir kenara bıraktı. Burası iyi gibiydi. Köprünün manzarası buradan çok güzeldi. Sanki gelecek güzel günleri taşırcasına yolluyordu güneş ışıklarını. Oğlan inanmadı. İnanamadı ama umut etmekten alıkoyamadı yine de kendini.

Kendini atabileceği bir yere çıktı kız. Derince nefesler aldı. Son nefeslerini.
Birden, aniden bıraktı ellerini ve küçük bir ayak hareketiyle öne attı kendini.

Belki de saniyenin onda biriydi ama aklından milyonlarca düşünce geçmişti. Annesi, babası, halası, kuzenleri, nefes almak, yırtık çantası, sonsuzluk ve sert zemin.

Biraz bekledi. Şu an suyu hissetmeliydi değil mi? Halbuki tek hissettiği sert zemindi.
"Sert zemin?"

Gözlerini araladı. Yerdeydi. Demirlerin yanında. Kolunda bir el gördü. Anlam veremese de sonradan anladı. Biri onu kurtarmıştı.

Kafasını yerden kaldırıp bu işkencenin bitmesine mani olan insana baktı.

Oğlan da ona bakıyordu. Daha az önce o da ölmek istiyordu. Ama ölmek isteyen birini kurtarmak hiç de garip gelmemişti ona.

Kıza baktı. Kız da ona. Bir an anlamadı. Sonradan yavaşça anılar, bazı resimler gözlerinin önüne gelmişti.

Kalbi delicesine atarken, anlamaya çalıştı. Acaba o da tanımış mıydı?

Kız, nefretin getirdiği perdeden kurtulunca ikinci bir şoka girdi. Bu olabilir miydi?

Yalnızlık DüetiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin