BKG 17

83 14 28
                                    

Bugün okuldan sonra işe gidecektik Derya ile. Kendimi okula yeni başlayan öğrenciler gibi hissediyordum. Bir işte -ilk kez- çalışmak beni çok heyecanlandırıyordu. Nedense mutlu da ediyordu.


Okulun bitmesine iki ders kalmıştı. Son iki ders de biyoloji idi. Biricik Semra Hocamızın dersiydi yani. Semra Hoca bize iyi davranan iki öğretmenden birisiydi. Diğeri ise dil bilgisi öğretmeni olan Kuzey Hocamız. 


Ders zili çalar çalmaz kapıda bitti Semra Hoca. Günlük selamlaşmamızdan sonra derse geçti. O, konuyu anlatırken ben sırayı karalamakla meşguldüm. Kafam sanki sisliydi. Bir şey düşünemiyordum. Bir süre sonra Semra Hocanın sesi kulaklarımda çınladı.


"Konuyu anlamayan var mı?" Aslına bakılırsa ben konuyu dinlememiştim bile. Tekrar önüme döndüğümde çizdiğim şeye bakakaldım. Kocaman bir Ç harfi sıramı süslemişti. Yanına da küçük küçük kalp ve çiçekler çizmiştim. Kimse görmeden çizdiğim o güzelliği silmek zorundaydım. Ona acıya acıya temizledim sırayı. 

***************

"Hadi Derya hızlı ol geç kalacağız işe," diye sokak ortasında bağırdım Derya'ya. Bağcığını bağlıyordu. Ya da bağlamaya çalışıyordu. Yanına koşar adım gidip ellerine vurdum. Ellerini çekince hızlıca ayakkabısının düğümünü çözüp tekrardan bağladım.Sonra aynı işlemi diğer tekine de yaptım.


"İşte bu kadar basit. Bir bağlayamadın şu ipi."


"Ne yapayım? Çözülmemişti ipleri," dedi yine dudak bükerek. Patron buna bir azar çekse oracıkta ağlardı. Ne olacak bunun hali hala anlamış değildim. Bir tostçudan hızlıca bir tost yaptırıp yolda giderken yemeğe başladık.


"Bir şey soracağım. Biz ne zaman ders çalışacağız? Ders çalışmaya vakit kalmıyor ki," dedim. Biz bu sorunu hiç düşünmemiştik. Diyelim ki ödevleri yaptırdık Deniz'e. Testleri de bizim yerimize o çözüp sınava da o mu girecekti?


"Haklısın. Sene sonu sınav var. Nasıl çalışacağız biz?" 


Gerçekten nasıl halledeceğimizi bilmiyordum. Ya yurda geri döndükten sonra saat 00.00'ye kadar çalışıp öyle yatacaktık ya da ders çalışmayacaktık. Bunun başka yolu yoktu.


"Artık uyuyana kadar ders çalışacağız. Ne yapalım? Belki biraz uykusuz kalacağız ama yapacak bir şey yok," dedi Derya. O da benimle aynı fikirdeydi.  Mecburduk yani. 


Kısa süre içinde mağazaya vardık. İçeri girince çalışanlardan biri bizi kolumuzdan tutup kabinlere götürdü. 


"Alın bunlar kıyafetleriniz. Size bir ben bir de şu arkadaşınız yardımcı olacak. Sormak istediğiniz bir şey olursa bize gelin," dedi arkadaki çocuğu göstererek. Çocuk kara kuru bir şeydi ama bizden büyük olduğu belli oluyordu. 'Anladık' dercesine kafa salladık kıza sonra da kabinlere girip üstümüzü değiştirdik. Her zamanki gibi Derya uyuşuk olduğunda bir türlü çıkmak bilmedi.


"Hadi Derya. Bir sürü iş bizi bekliyor."


"Hayır, ben buradan çıkmam," dedi. Derin bir nefes alıp sakinleşmeye çalıştım. 


"Derya! Saçmalama kızım. Çık şu kabinden hadi." Yavaşça kapıyı araladı ve dışarı çıktı. Mavi tişört ona çok yakışmıştı.


"Bu ne ya?" diye üstündeki tişörtü çekiştirdi. Bunu yaparken de yüzünü buruşturmuştu. 


"Ne güzel olmuşsun," dedim samimice bir gülümseme takınarak. O ise bana tip tip baktı. Ben de ona 'ne var' dercesine kafa salladım.


"Neyse artık bu iğrenç şeyle tüm gün çalışmak zorundayız. Gel hadi çok işimiz vardır bizim," dedi önden yavaş yavaş yürüyerek. Sonra bizi kabine götüren kızı bulduk.


"Şu raftaki kıyafetleri katlayın," dedi. Daha biz sormadan soruyu anlamıştı. Zeki kız. Kafa sallayarak onun gösterdiği kıyafetleri katlayıp yerleştirmeye başladık. Gösterdiği yerde pek fazla dağınık kıyafet yoktu. Orayı bitirince tekrar onun yanına gittik ve bu sefer de kabini toplamamızı söyledi. Derya'ya ise farklı bir görev vermişti. Ben de fazla oyalanmayıp kabine gittim.


"Pardon bakar mısınız?" dedi arkamdan bir ses. Tanıdık sesin geldiği yöne dönmemle arkamdaki kişiye çarpmam bir oldu.


"Çınar? Sen ne yapıyorsun burada?"


"Bu ceketlerin yerini soracaktım," dedi elindeki ceketi önüme tutarak. 


"Gel göstereyim," dedim yamuk bir gülüş çakarak. O ceketi kabinlere doğru gelirken görmüştüm. O yüzden yerini biliyordum. Ceketleri bulduğum zaman elimle takdim ettim. 


"Buyurun," dedim gülümseyerek. 


"Teşekkür ederim hanımefendi," dedi o da. Bana hep 'hanımefendi' diyordu. Gülümseyerek kabinlere doğru ilerledim. Aslında hoşuma gidiyordu. Hanımefendi...

Bir Kış GünüHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin